Yorumlarınız bekliyorum, iyi okumalar ^^
Saraya döndüğümüzde Eray Paşa ne benim ne de Artun Han'ın yüzüne bakmıştı. Odasına çekilmiş bizi öylece ortada bırakmıştı. Ben hüzünlü gözlerle arkasından bakarken Artun Han bir sandalye çekip oturdu. "Sıkıntı değil. Şuan ikimizden de nefret ediyor ama geçer yakında merak etme." Oflayarak ben de karşısına oturdum. "Senden nefret etmiyor benden ediyor. Beni hiç affetmeyecek." Gözlerini devirdi Artun Han. Göz devirişini bile özlemiştim adamın artık ona ne ara bu kadar bağlandıysam.
"Saçmalama Eylem. Sen yokken Eray Paşa'nın ne kadar endişelendiğini bilseydin sana olan sevgisinden şüphe etmezdin. Her zaman soğukkanlıdır ama o bile çok endişelendi senin için." Omuz silktim. Eskiden sevdiği Eylem diye geçirdim içinden. Beni ne kadar severse sevsin Artun Han'ın seviyesine ulaşma imkanım yoktu sonuçta. "Her neyse onu boş ver. Sen iyi misin?" gülümsedim sorusuna. "Turp gibiyim. Bir çakma prense yenilecek göz var mı bende?" başını iki yana salladı. "Anlamıyorum asla. Kimse sana karşı koyamıyor. Ya çenenle ya zekanla alt ediyorsun milleti." Saçımı savurdum neşeyle. "Ne sandınız hünkarım özel yeteneğim bu benim de." Gülümsedi ama endişeli de gözüküyordu aynı zamanda.
"Eylem hangi akılla seni dinledim bilmiyorum ama umarım yanılmazsın." Başımı hemen hızlıca iki yana salladım. "Eminim. O adamda bir şeyler var Artun Han. Hatta bizi o belgeleri almadan yakaladıkları için şükretmeliyiz. Abisiyle iş birliği yapsaydık yenilecektik. Bana güven." Boş gözlerle süzdü beni Artun Han. "Güveniyorum zaten ama Alfonso pek tekin biri değil her neyse geçti gitti artık. Ayrıca biz sadece İspanya'nın yardımıyla var olacak bir ülke değiliz. Güçlü bir imparatorluğuz." Bir şey demeden arkama yaslandım. Bir süre boş boş oturduk.
"Mustafa neden beni görmeye gelmiyor?" hüzünlü sesimle bana döndü. Saraya döndüğümüzü herkes duymuştu ancak Mustafa hala beni görmeye gelmemişti ki bu hiç normal değildi. Beni bir haftada unutmadıysa şimdiye koşa koşa yanıma gelmesi gerekirdi. Onu inanılmaz özlemiştim ve şuan güvende hissedebileceğim tek yer onun yanıydı. "Onu tamamen unuttum ben." Cevabına tuhaf tuhaf baktım. "Sen yokken bana çok zorluk çıkardı, her saat saçma sapan bir kurtarma planıyla gelip seni oradan çıkartmaya ikna etmeye çalışıyordu beni." Kahkaha attım dediklerine. Planlarını kesinlikle ondan dinlemeliydim! "Her neyse ben de onu bir şeylerle görevlendirirsem sakinleşir ve meşguliyetten seni düşünerek kafayı yemez diye düşündüm. Bu yüzden onu Sansarcalı hükümdarıyla benim adıma görüşecek heyetin başında gönderdim." Şokla açıldı ağzım. Sansarca dediği yer buraya yakın küçük bir Türk hükümdarlığıydı ancak Mustafa diplomasi bilmezdi ki neden onu gönderiyordu ya başına bir bela alsaydı?
"Öyle dik dik bakma. Yaver de yanında ayrıca Mustafa sandığın kadar saf bir çocuk değil bana çok fazla yardımcı oldu. Emin ol halledecek." Mustafa çok yetenekli bir çocuktu cidden kendine verilen her görevin altından gelebilecek bir çocuktu ancak duygularını nasıl kontrol edebileceğini zerre bilmezdi yine de yanında Yaver vardı ayrıca genelde kontrolünü konu ben olduğumda kaybediyordu eh savaş falan filan gibi gereksiz şeyler konuşacaklarına göre üstesinden gelebilirdi. Ona güveniyordum.
"İyi güzel de ben orada esir durumdayken nasıl kabul etti gitmeyi?" Artun Han yüzüme sorgular gibi baktı. "Eylem sen benim kim olduğumun farkında mısın? Sence bu ülkede benim verdiğim bir emiri yerine getirmeme cesaretini gösterebilecek birisi var mı?" üfleyip yüzümü buruşturdum. "Aman ne büyük meziyet." Fısıltımı anlamamış olacak ki yüzüme baktı dik dik. "Bir şey mi dedin?" ben cevap veremeden kapı çalındı ve içeri iki nöbetçi girdi.
"Misafiriniz geldiler hünkarım." Artun Han yerinden kalktığında dik dik baktım adama. "Kimmiş bu misafir?" nöbetçilere eliyle çıkabileceklerini işaret edip bana döndü. "Her zamanki şeyler. Sınırdaki azınlıklar isyanın eşiğinde. Çete lideriyle görüşeceğim." Yüzümü buruşturdum. "Aman ne sıkıcı. Size kolay gelsin hünkarım ben Aybüke'yi görmeye gideyim." Hızlı adımlarla kapıya ulaştığımda ardımdan gelen sesle durdum. "Eylem!" kaşlarımı kaldırıp merakla yüzüne baktım. "İyi olduğun için teşekkür ederim. Sana bir şey olacak diye çok korktum." Beklemediğim cümleyle başımı yana yatırıp gülümsedim. "Ben teşekkür ederim beni ardınızda bırakmayıp kurtarmaya geldiğiniz için. En önemlisi bana güvendiğiniz için." Başka bir şey demeden çıktım odadan. Artun Han ile çok sık duygusal şeyler konuşmuyorduk sonuçta ve bu birazcık rahatsız ediciydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynanın Diğer Tarafındakiler
Historical FictionÜniversite öğrencisi Eylem; bol bol gezmeyi, kahkahalarla gülmeyi ve kelebekleri fazlasıyla severken, kitaplardan, yalnızlıktan ve ciddi olan her konudan nefret ederdi. Tarih bölümü öğrencisi olan erkek arkadaşının ısrarıyla bir 17.yüzyıl hükümdarın...