'Zaman diye bir şey yok. Uzaklık diye bir şey var. Bunu kavradığınızda hayat çok daha kolaylaşacak.' demişti bir hocam. Çok çok çok uzakta 65 milyar ışık yılı uzaklıkta yaşayan uzaylılar için Dünya'da hala dinozorlar yaşıyor. 100 ışık yılı uzaktaki uzaylılar için Dünya'da hala birinci dünya savaşının izleri sürüyor. Birkaç bin metre uzaktaki uzaylılar içinse ben hala bir katil değilim. Peki zaman yoksa ne gerçek ne değil nasıl ayırt edebiliriz? Hocam bunun cevabını vermemişti, oysa şuan en çok duymaya ihtiyacım olan şey buydu. Ben gerçekten bir katil mi olmuştum yoksa bu da zaman kavramı gibi bir aldatmaca mıydı?
Ben deliliğin sınırlarında dolaşırken yanımdaki hareketlenmeyle soluma döndüm. Bir put gibi yerine mıhlanmış Eray Paşa aniden kalkmış yerde yatan Elanor'a doğru yürüyordu. Kızın baş ucuna eğilip yarasını kontrol etti. Sonra zayıf bileğini tutup nabzını yokladı. Şokla Artun Han'a baktığında anlamıştım. Artık her evrende, her zamanda, her olasılıkta bir katildim. "Ölmüş, Allah kahretsin ölmüş." Yerinden kalkmaya uğraşan Artun Han'ın bakışlarındaki endişeyi gördüğümde göğsümdeki yumru daha da büyüdü. "B-ben istemedim istemedim yemin ederim, özür dilerim." Sesim titrerken nefes almakta zorluk yaşıyordum.
Artun Han acı dolu bakışlarını bana çevirdi. "Sorun değil. Sakin ol. Yapmak zorunda olduğun şeyi yaptın." Cevap vermek için ağzımı araladığımda kapı tekmelenerek açıldı ve içeri bir dizi muhafız girdi. Geç kalmışlardı. "NERDESİNİZ SİZ? BU MU HÜKÜMDARINIZI KORUMAK? BU MU DEVLETİ KORUMAK?" Yaver kimsenin cevap vermesini beklemeden bir adım öne geçti. "Hünkarım her köşeden saldırdılar. Neredeyse tüm adamlarıyla geldi üzerimize buraya ulaşmak inanın çok zor oldu bizi affedin." Onlar saçma sapan bir şeyler konuşurken ben hala titriyordum oturduğum yerde. İsmimin söylenmesiyle kendime geldim. "Eylem!" Mustafa endişeyle bana doğru geliyordu. Kaşından sızan kanı görünce içim acıdı ona ne olmuştu?
Beni baştan aşağı süzüp bir yerimde bir şey var mı kontrol ederken kan içindeki ellerimde durdu gözleri. "Eylem ne oldu sana?" hızla yanımda diz çöktüğünde utançtan başım öne eğildi.. "Mustafa..." sesim titriyordu. "Mustafa yemin ederim isteyerek yapmadım." Hıçkırarak ağlamaya başladığımda hala odada konuşulanları duymuyordum. Bu kadar dayanmam bile mucizeydi. Göz yaşlarım Mustafa'yı görene kadar akmamıştı. "Ölsün istemedim ben sadece Eray Paşa iyi olsun istedim ölsün istemedim." Ne olduğunu anlamak için bir Elanor'a bir bana baktı Mustafa sonra belimden tutup sarıldı. "Şşşş sakin ol, isteyerek olmadı sakin ol."
Ben yüzümü Mustafa'nın omzuna gömmüş ağlarken Artun Han'ın öfkeli sesi doldu kulaklarıma. "Bu gece hallolacak bu iş. İlk grubu salın benim askerlerim de hazırlansın hemen çıkıyoruz. Bu gece öldürmekten beter edeceğim şerefsizi." Beli daha iyiydi anlaşılan kalkmış çıkışa yönelmişti. Korkuyla Eray Paşa'ya baktığımda yüzündeki mahcubiyeti gördüm. Suçlu hissediyordu öyle olmasa çoktan Artun Han'ın peşinden giderdi. "Ben de geliyorum." Mustafa'nın kollarından sıyrılıp kurduğum cümleyle Artun Han'ın öfkeli bakışlarının yeni muhatabı ben olmuştum. Beni ciddiye almadığını fark edince kısılmış sesimle güçlü gözükmeye çalışarak tekrar konuştum. "Ben de seninle geleceğim." Hırslı ifadesi bir an için bile yumuşamamıştı. "Eylem git elini yüzünü yıka ve uyu. Şuan gerçekten en son istediğim şey senin saçmalıklarınla uğraşmak." Çattığım kaşlarımla bir adım öne atıldım. "Bugün bu odadaki herkesi ben kurtardım. Saçmalık ya da değil. Seninle geleceğim başına bir şey gelmesine izin veremem." Artun Han sabır dilenir gibi baktı yukarıya. "Bu halde hiçbir yere gelemezsin."
Berbat haldeydim haklıydı ama onu yalnız gönderemezdim. Mustafa ağlamaktan tahriş olmuş gözlerime bakıp derin bir nefes aldı. "Onunla gideceğim tamam mı? Başına bir şey gelmesine izin vermem." Ağlamamak için ağzımı bileğime bastırıp başımı salladım. "Dikkat edin kendinize." Mustafa bir kez daha bana sarılıp hiçbir şey demeden odadan ayrılan Artun Han'ın peşine takıldı. Odada yalnız kaldığımızda bacaklarım beni daha fazla taşıyamadı ve yere çöktüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynanın Diğer Tarafındakiler
Historical FictionÜniversite öğrencisi Eylem; bol bol gezmeyi, kahkahalarla gülmeyi ve kelebekleri fazlasıyla severken, kitaplardan, yalnızlıktan ve ciddi olan her konudan nefret ederdi. Tarih bölümü öğrencisi olan erkek arkadaşının ısrarıyla bir 17.yüzyıl hükümdarın...