Gözümü açtığımda hala amirin odasındaydık. Açlıktan ve yaşadığım saçmalıklardan dolayı, bayılmışım. Başımda doktor vardı. Kendime geldiğimde Ferzan'a bilgi veriyordu. Ben gözümü açar açmaz, Ferzan beni kucakladığı gibi emniyetten çıkartıp, eve götürdü.
Yatağıma yatırıp, doktor çağırdı. Ne ara yaptırdığını bilmediğim çorbayı, tepsi ile odaya getirdi. Yastıklarımı düzeltti, beni yatağın içine otturdu ve çorbayı elleriyle bana içirdi. Kısa sürede gelen doktor beni muayene etti. Tansiyonum ve şekerim, normale dönmüş, sadece "İstirahat edin", dedi ve gitti.
Artık Gürsoylardan ve yaşanan saçmalıklardan konuşmak istemiyordum ama tabii ki konu kapanmıyordu. Ferzan aşırı derecede doluydu. Beni emniyete çekmeleri, canını çok sıkmıştı. İntikam yemini ediyordu. Konuyu değiştirmek adına, annemin evden gittiğini söyledim. Artık yavaş yavaş eve döneceğimi anlaması için.
— İyi olmuş. Gitsin artık. Seni rahat bıraksın. Sen de bir oh de, rahatla, kendini toparla, dedi saçlarımı kulağımın arkasına atarken. Baktım imadan anlamıyor. Açık açık;
— Ferzan ben eve dönsem artık, dedim ellerime bakarak.
— Olmaz Yasemin, onu unut. Bak bugün neler yaşadın. Ben her gün meraktan ölüp ölüp, dirilemem. Hem biz aynı evin içinde farklı hayatlar yaşıyoruz. Birlikte yaşıyor gibi değiliz ki, dedi ellerimi tutarak.
Bugün yaşadıklarımdan çok korktuğum için itiraz edemedim. Başımı sallamakla yetindim. Tabii bunların iyi günlerim olduğunu nereden bile bilirdim.
Ferzan'a ertesi gün telefon geldi. Yüzü, aldığı haberle aydınlanan Ferzan, üstünü değiştirmek üzere yukarı çıkarken, ıslık çalmaya başladı. Aşağı indiğinde de hala ıslık çalıyordu...
Artık iş bitmişti. Kasa açılmış, Ahmet Gürsoy'un tüm alacak-vereceğinin listesini tuttuğu kara kaplısı ele geçirilmişti. Şimdi geriye bunu emniyete verip onları içeri attırmak kalmıştı da çok mu erken konuşmuştu...
Beraber işe gittik. Tek başına araba kullanmamı dahi istemediğini kesin bir dille belirtmişti. Şirketten içeri el ele girdik. Utansam da itiraz etmedim. Hayatımda belki de ilk defa her şeyi salma ve akışına bırakma kararı almıştım.
Emniyette geçirdiğim o anlar kendimi ne kadar sakınırsam sakınayım işin ucu bana dokunacaksa, dokunacağını bana göstermişti. Beladan korunmanın en büyük silahı ona meydan okumakmış. Kaçarak, saklanarak değil, başın dik, kendinden emin durursan bela senden uzak duruyormuş. Ferzan'dan öğrendiğim ilk şey bu olmuştu.
Yani kısaca, ben kendimi korudukça olaylar beni buluyorsa, bir kerede kendimi saldığım için beni bulsun, en azından kaşındım derim, diye düşünür olmuştum.
Ben odama geçtim, o odasına gitti. Tüm gün birbirimizi görmeden çalıştık. Şirkette zaten çok fazla sevenimin olduğunu zannetmiyordum, şimdi bir de nefret edenlerin ve kıskananların türediğine emindim.
Akşam iş çıkışı önce güzel bir restorana gittik, havanın serinliğine aldırmadan, yemeğin üzerine birazcık yürüdük. Tatlı talı flörtleştik.
— Şimdi ben sana alenen sevgilim diyebileceğim, izin çıktı değil mi?, diyerek bana takıldı.
— Alenen derken, öyle şirkette falan olmaz ama Ferzan Bey, dedim kikirdeyerek.
— Ben de kimsenin duymadığı yerlerde derim. Mesela odamda. Hatta kimse görmeden öperimde, dedi beni kolunun altına alıp, hafifçe öperken.
— Olmaz! Ciddiyet mirim, iş yerinde ciddiyet şart, dedim kahkaha atarken.
— Canım ben de ciddi ciddi öperim merak etme sen, dedi beni içine sokmak istercesine sararken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK GELİN (TAMAMLANDI)
General FictionYasemin Çalışkan adı gibi çalışkan, akıllı 25 yaşında genç bir kadın. Evlendiği gece kocasını eski nişanlısıyla görüp düğününden arkasına bile bakmadan kaçan "Kaçak Gelin". Kaçışının ardından kendini bir tekne içinde Yunanistan'a doğru giderken bulu...