Üç gün su gibi geçmişti. Türkan'ın kınası için Masal Hanımın hazırlıkları yaptığı kafeye gittik. Küçük ama şık bir yerdi.
Her yer süslenmiş ve sıcacık bir ortam hazırlanmıştı. Düğün de olmayacak, bari kınada gönlümüzce eğlenelim, diyerek Türkan'ı gaza getirdik. O da annesini dahi annemi kafasına takmadan gönlünce eğleneceğine söz verdi.
Kınası yakılırken, bir miktar ağladı. Gözlerinden inen yaşlar, ailesinden ayrılacağından çok, artık büyüdüğünü kabullenmek zorunda olmasındandı.
Bizden önce olgunlaştığı için olsa gerek, içinde bir yerlerde hep çocuk kalmıştı. Sanırım çocukluğunu yaşayamamış olmanın verdiği boşluğu, böyle doldurmuştu.
Bebeklerle sokakta oynamak değil bu çocukluk dediğim. Sokakta oynarken bile bir ciddiyeti vardı onun. Hani yüzü gülmeyen çocuklar vardır ya hep düşünür. Bizim düşünen çocuğumuz Türkan'dı. Bizi toparlamak, hizada tutmak onun asli göreviydi. O yüzden de ağır abla olmuştu. Zaten çok güzel, dikkat çekiyor diye Banu Teyze, onu sokaktan erken almış, eve hapsetmişti.
İçten içe belki bebeklerle oynamak, sokağa çıkmak istiyordu da annesi izin vermeyince o da kendince çocuk kaldı. Olur olmaz gülmeleri, kahkahaları, hayaller aleminde gezmesi, onun gizli dünyasıydı, çocukluğuydu. Şimdi o dünyadan gerçek dünyaya geçmesi gerekecekti. Evli bir kadın gibi davranması beklenecekti. Belki abimin yanında yine yapardı yapacağını ama Banu Teyze sağolsun ona bile müdahale ederdi.
Çok şükür benden kimsenin öyle bir beklendisi olmadı. Benim özümü bilen herkes, "Deliye taş atma, üstüne sıçrar", hesabı beni kendi halime bıraktı. Hoş benim evilik adına yaşadıklarım da çok normal şeyler değildi.
Evlenmem zaten olayların içinden, film gibi olmuştu. Evime şimdiye kadar annemler dahil, Ferzan'ın annelerini bile davet edememiştim. Bir tek Ferzan'ın lise arkadaşlarını ağırlamıştım ki o da ayrı bir olaydı, bilindiği üzere.
Şimdilik Ferzan'la evli değil de birlikte yaşıyor gibiydik. O yüzden de kimse bana evli gibi bakmamıştı, ben hala onların gözünde bekardım, sanırım. Türkan ise resmen evleniyordu. Baba evinden telli, duvaklı çıkıp, kendi evine gidiyordu.
Benim gibi, (eskilerin değimiyle) Moskov da evlenip, iki nikah fotoğraflı ile "Evlendik, tamam", demeyecekti. Tüm misafirlerin dahi şahitlerin huzurunda evlenecekti.
Ben aile arasında sade bir nikah ve yine aile arasında yenen minik bir kutlama yemeği ile evlenmiştim. Yanımda bırakın annemi babamı, halam dahi yoktu. Nerede kaldı konu komşu. Bir tek abim, Türkan ve Tuvana.
Tamam benim de düğün hazırlıklarım başlamıştı ama amaan işte ne bileyim...
Ferzan, tuzlu kahve içmeden, elinde çiçek çikolata, beni isteyemeden, bir anda, yangından mal kaçırır gibi evlenmiştik. Bunda ilk saçma evliliğimin payı elbette çok büyüktü. Sanırım bu alel acele evlilik, içimde bazı şeylerin bir miktar sıkışmasına sebep olmuştu.İlk evliliğimde de içten içe Feyyaz'ı istemediğimden olsa gerek ne tuzlu kahve esprisi ne de kına eğlencesi yapmıştım. Sadece soğuk bir isteme olmuştu, resmi ve gergin bile değil, baya baya ruhsuz bir ortam.
Kız isteme heyacanından çok görev edasında yapılan bir tören. Zaten öyle nişan falan da olmamış, istemenin olduğu gece yüzükler "Aile arasında" takılmış, ertesi gün de nişanlandığımız tüm aile ve şirket eşrafına duyrulmuştu. Evliliğe atılan ilk adım bile şirket anlaşması gibi olmuştu işte.
Ferzan'la ise ilk başta olduğu gibi kaçak devam etmişti. İlk evliliğimden kaçarak aldığım "Kaçak Gelin" ünvanımı kesintisiz devam ettiriyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK GELİN (TAMAMLANDI)
General FictionYasemin Çalışkan adı gibi çalışkan, akıllı 25 yaşında genç bir kadın. Evlendiği gece kocasını eski nişanlısıyla görüp düğününden arkasına bile bakmadan kaçan "Kaçak Gelin". Kaçışının ardından kendini bir tekne içinde Yunanistan'a doğru giderken bulu...