Tüm hazırlığımı zor da olsa bitirip, yukarı çıktım. Beni göz ucuyla süzdüğünü gördüm ama hiçbir şey söylemedi.
— Geç kalmam ben, dedim sadece.
— İyi eğlenceler, dedi sadece ve elindeki telefona geri döndü.
— Teşekkür ederim. Size de iyi akşamlar, dedim ağzında bir şeyler geveledi ama anlamadım sonrasında da üstelemedim ve tekneden indim.
Yürüyerek, bizim tavernayı buldum.Sanki her şey her yer bıraktığım gibi duruyordu. Yine taş avludaki tüm masalar doluydu. Duvar lambalarının loş ışığında çalan canlı müzikle insanlar yemeklerini yemeğe başlamıştı bile.
Metehan beni görünce yerinden kalktı ve yanıma geldi.
— Hoş geldin. Ne iyi ettin de geldin, dedi bana sıkıca sarılırken.
— Hoş buldum. Gerçekten ne iyi ettim de geldim, dedim çevreye bakınırken.
— Ferzan Beye teşekkürlerimi ilet sonra, dedi gülerek. Ben de güldüm ve telefonum olmadığı için Metehan'ın telefon numarasını Ferzan Beye iletmek adına;
— Yalnız Merdo, senin telefondan Ferzan Beye geldiğimin mesajını atayım. Benim telefon kaput, dedim hızlıca. Metehan şaşırdı, kaşları çatıldı;
— Hayırdır Yasemin sen de bir durumlar var. Özel değilse...
— Merdo çok uzun ve sıkıcı bir hikaye. Bırak kalsın. Sadece beni görmedin ve biz seninle hiç karşılaşmadık, dedim üzgün bir şekilde.
— O Feyyaz Gürsoy ayısı değil mi? Onu hiç sevmemiştim zaten. Bir kaç yıl önceydi,burada karşılaştık. Abuk subuk tiplerle gelmişti. Hesapta kafileler, ben de yedim. Bildiğin bütün magandalar toplaştık, alem yapmaya geldik, tarzındaydılar. Kıroyuz ama para bizde hareketleri.
Hatta kaldıkları oteli birbirine katmışlar. Rezillik diz boyuymuş.
Sonrasında duydum ki seninle berabermiş. Senin adına çok üzülmüştüm. Ahmet Bey para verip milleti susturmuş... araya girip;— Nasıl rezillik?, diye sordum içimde biriken öfkeyle.
Bir insandan daha ne kadar nefret edilirdi ki. Yunanistan'a geldiğinde biz daha yeni nişanlıydık. Beni İtalya'ya göndermişti. Yalvarmıştım sen de benimle İtalya'ya gel diye ama "İşler yoğun, rehber sıkıntısı var" diyerek reddetmişti sonra da "Yunanistan'a kafile götüreceğim. Altı tane tiki sap" diyerek bana telefonda yakınmıştı. Sesi kulağıma sıkkın gibi gelmişti. Üçkağıtçı herif beni inandırmıştı.
O haline üzülmüştüm. O yüzden de saf saf "Bu kadar sıkılma canım, başkasını yolla, sen patronsun", demiştim. "Boşta kimse yok ki" demişti. Benim bildiğim, boşta bir iki rehber arkadaş vardı. Söylediğim zaman da "Verilmiş sözler var canım, maalesef ben gitmek zorundayım", demişti. O zaman neden gitmek zorunda olduğunu anlayamamıştım da şimdi nedenini gayet güzel anlamıştım.
— Yanlarında kızlar varmış. Gece kaldıkları otele sarhoş geldikleri yetmemiş gibi bir de odalarında da içmeye, kudurmaya devam etmişler. Kızlardan iki tanesi yarı çıplak koridorlarda koşturmuş, erkeklerden birisi de peşlerinden koşuyormuş. O da pek giyinik sayılmazmış. Otel baya baya ayağa kalkmış.
Ertesi gün otelden atılmışlar, başka otelde yer bulamayınca tekne kiralamışlar. Teknede de içip içip diğer teknelere sallayınca, kaptan mecburen ıssız koylara gitmiş, dedi üzgün bir şekilde.— Haberim olmadı, dedim ağlamaklı.
— Nereden olacaktı ki babası kimisine para yedirmiş, kimisini tehdit etmiş, herkesi susturmuş işte. Sen bu herife nasıl bulaştın ki?, diye sordu bardağımı doldururken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK GELİN (TAMAMLANDI)
General FictionYasemin Çalışkan adı gibi çalışkan, akıllı 25 yaşında genç bir kadın. Evlendiği gece kocasını eski nişanlısıyla görüp düğününden arkasına bile bakmadan kaçan "Kaçak Gelin". Kaçışının ardından kendini bir tekne içinde Yunanistan'a doğru giderken bulu...