MİSAFİRLER

8K 783 124
                                    

Hafta sonu yaklaştıkça benim de gerginliğim had safhaya ulaşmıştı. Yağmur yağsın diye dualar ettiğim doğrudur ama yağmur şöyle dursun oldukça sıcak ve güneşli bir gün olacaktı.

Gelecekleri gün erkenden kalktım. Giyeceklerime zaten karar vermiştim. Çiçekli mini elbiselerimden birisini giyecektim, ayağıma da spor ayakkabı. Heyecandan elim ayağım titriyordu. Elbisemi yatağın üzerine bıraktım ve eşofmanlarımı giydim. İşim bittikten sonra giyinecektim. Boy aynasının önünde kafamda yapacaklarımı heyecanla planlarken kendime baktım ve durdum.

Bu heyecan, stres gereksiz geldi. Biz Ferzan'la birbirimizi seçmiştik, öyle değil mi? Üstelik bunun için ağır bedeller ödemiştik. Arkadaşları beni sevmezse bu onların bileceği bir işti.

Ayrı ayrı görüşürdük, bence bir mahsuru yoktu. İçim rahat saçlarımı kuruttum. Hazırlıklarımı tamamlamak için aşağı indim. Önce bir evi kontrol ettim. Özellikle bahçe katını ve lavaboyu. Her şey temizdi. Minik havluları bugün için özel almıştım. Salonu tekrar gözden geçirdim.

Birgün önce ben işe gitmemiş, evde hazırlık için kalmıştım. Akşam, Ferzan bana sürpriz yapıp, nikahta çekilmiş iki tane fotoğrafımızı çerçeveletip, getirmişti. Gece öylesine sehpanın üzerine koymuştum. Görülmediğini fark edip, daha görünür bir yere koydum.

Ben bu işleri yaparken Ferzan da aşağı indi. Heyecanlı halimi görünce;

— Korkma adam yemezler, sadece ısırırlar, dedi dişlerini göstererek.

— Şimdi ben seni bir ısıracağım, kolun moraracak. Benimle dalga geçeceğine bana yardım et, dedim elimdeki kırlenti kafasına atarken.

— Kalıp seninle oynamayı çok isterdim karıcım ama önce şirkete uğrayacağım, sayende dün erken çıktığım için bir iki tane evrakı imzalamayı unutmuşum, onlara bir bakacağım. Sonra da kasaba uğrayıp, siparişleri alacağım, dedi kırlenti yerden alıp, dudaklarımdan kocaman bir öpücük çalarken.

— Kendini çok yorma, olduğu kadar olmadığı kader, diye de ekledi elindeki kırlenti koltuğa attı ve beni öylece bırakıp gitti. Giderken, dudaklarında yine o melodi vardı, ıslıkla çaldığı.

Behiye Hanım daha gelmemişti. Kanepeleri halam yapacaktı. Kendi yaptığı ekmeklerin üzerine, çeşitli mezeler koyardı, parmaklarınızı yerdiniz. Ben de bir gün önceden hazırladığım zeytinyağlı dolmaları kesip, üzerlerine kürdan batırarak, servis tabağına aldım. Yaptığım porsiyonluk tatlıları da servis tabaklarına aldım.

Bahçedeki büyük yemek masasını, açık büfe gibi kullanacaktık. Ferzan depodan ekstra bahçe sandalyesi ve bir iki tane sehpa çıkarttı. Dün Behiye Hanım onları temizledi ve bahçeye dizdi. Her şey hazırdı. Tuvana'yı yardım için erken çağırmıştım. Dediği saatte geldi. Evime ilk defa geliyordu.

— Hoş geldin canım benim, diyerek boynuna sarıldım. Dünkü telefon konuşması, alacağım intikam, telaştan aklımdan çoktan çıkmıştı bile.

— Hoş bulduk canom. Evin çok güzelmiş, güle güle otur, dedi ayakkabılarını çıkartıp, yanında getirdiği spor ayakkabılarını giyerken.

Bahçede oturacağımızı söyleyince o da yeni aldığı spor ayakkabılarını yanında getirmişti. En azından altları temiz diye. Biliyordum gelenler evime ayakkabıları ile girecekti. Mecburen onlar gittikten sonra, Behiye Hanımla beraber, tüm evi çamaşır suyu ile silecektik.

Elindeki poşeti elime tutuşturdu;

— Sana layık değil canom ama minik bir hediye. Evine ilk defa geliyorum, boş elle gelmek olmazdı, dedi yüzüme bakarak.

KAÇAK GELİN (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin