Bodrum'dan döndükten sonra genç adam sevgilisini, teyzesinin evinde bırakamayacağını anladı. Genç kadını evine taşınmaya ikna etmesi oldukça uzun sürdü. Bu arada da annesine sevgilisinden bahsetti. Annesi genç kadını çok merak etti. "Getir bir tanışalım", dedi, adını bile bilmediği gelin adayını.
Genç adam bir heves kadını aldı ve annesine gittiler. Annesi karşısında gördüğü minyon ve mesafeli kadına dikkatlice baktı. Tanımıştı.
Cemiyet hayatından tanıdığı Halide Borak'ın, eski geliniydi genç kadın. Çalkantılı evlilikleri uzun süre gündemi meşgul etmişti. O zamanlar en çok bu kızcağıza üzülmüştü. Kendini baştan yaratmış ama yine de kocasını elinde tutamamıştı.
Pek çok kişi bu kızı suçlamıştı. Geldiği yer diye başlayan konuşmalara hep kulaklarını tıkamıştı. Ne kadar ayıp. Doğduğun yer kaderin olabilir ama o kaderi baştan yazmak biraz da insanın elinde değil midir?
Genç kadın da kaderini değiştirmek için çok çabalamıştı ama işte olmayınca da olmuyor, onlarınki de bir aşk hikayesi olmayıp, ayrılık hikayesi olmuştu. Sonradan kızı çok merak etmişti. Hele hele kocasının tekrar evlendiğini duyunca kıza daha da çok acımıştı.
Fazlaca empati duyduğundan olsa gerek, Allah kızı karşısına "Gelin adayı" olarak çıkartmıştı. Bir kaç kez davetlerde karşılaştıkları için simaen onun da kendisini tanıdığını anladı. Tanır tanımazda huzursuz olmuştu.
— Hoş geldiniz, dedi elini samimi bir şekilde uzatarak. Elini öptürmeyi hiç sevmezdi. El öpmeyle saygı olmayacağına inananlardandı. Üstelik eli öpülünce, kendini yaşlı hissediyordu.
Genç kadın tedirgin uzatılan eli öpmeye kalktı ama karşısındaki kadın elini öptürmeden sadece tokalaştı. Genç kadının kendini kötü hissettiğini anlayınca da;
— Daha elimi öptürecek kadar yaşlanmadım. Hele bir torunlarım doğsun da o zaman el öptürürüm, dedi muzip bir tavırla. Genç kadın gözle görülür bir şekilde rahatladı.
Salona geçtiler. Genç kadın varlığa alışık olduğu için şık, gösterişli salon onu hiç şaşırtmamıştı, aksine gayet normal karşılamıştı. Muhteşem deniz manzarasına dahi dönüp bakmadığı gibi manzaraya arkasını dönüp oturmuştu.
Onun dikkatini daha çok konsolun üzerinde çerçeveler içinde duran, oğlunun küçüklüğünden itibaren sıralı, poz poz resimleri çekmişti. Göz ucuyla onları incelemeye başladı.
Güzel bir kadındı. Çok fazla estetiği yoktu, kardeşinin minik dokunuşları vardı. Bakımlıydı, görgülüydü ve kibardı. Tabii kızınca içinden çıkan cadıdan hatta hatta kamyon şoföründen haberi yoktu. Genç kadının dilinin kemiği, üstelik ayarı da yoktu.
Genç adam bu haline şahit olmuş, ona bile ayrı aşık olmuştu. Onları sıkıştıran şoföre sinir olduğunda içinden başka birisi fırlamıştı.
Sıkıştırmasına mı yoksa arabayı kullananın kadın olup, genç adama göz süzmesine mi takılmıştı bilinmez, ağzına geleni saydırmıştı. Sonrasında da utancından yüzüne bakamamış, masum bir çocuk gibi elleriyle oynamaya başlamıştı. Genç adam uzanıp, elini tutmuş sonra da öpmüştü. Sonrasında da eve girince yaşadıkları aklına gelince boğazını temizlemek zorunda kaldı.
— Annem nasılsın?, diye sordu kafasındaki düşünceleri uzaklaştırmak adına, yoksa rezil olması içten bile değildi.
— Nasıl olayım oğlum. Babanla uğraşıyorum. Yedi, yemin ederim ömrümü yedi. Çeşme'ye bir gitsem o da rahatlayacak ben de. Biraz ayrı kalmamız lazım çünkü yine bana taktı. Derdi belli, arkadaşlarıyla rahat rahat takılmak istiyor 70'lik ergen, dedi kadın gözlerini devirerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK GELİN (TAMAMLANDI)
General FictionYasemin Çalışkan adı gibi çalışkan, akıllı 25 yaşında genç bir kadın. Evlendiği gece kocasını eski nişanlısıyla görüp düğününden arkasına bile bakmadan kaçan "Kaçak Gelin". Kaçışının ardından kendini bir tekne içinde Yunanistan'a doğru giderken bulu...