— Şirket duvarları arasında sınır ihlali yaptınız Ferzan Bey, cezalısınız, dedim kollarından çıkarken.
— Sen de bana sevgilim, dedin. Bence eşitlendik, dedi göz kırparak.
— Ferzan, şirketten şimdi çıkmasak. Ben şu şirketle bir kez daha görüşmek istiyorum, iznin olursa, dedim gözlerinin içine bakarak.
— Benim iznime ihtiyacın yok ama bence uğraşma, dedi umursamaz bir tavırla. Ne kadar uğraşırsan uğraş o iş olmaz der gibi bir umursamazlıktı bu. Onun umursamaz hali beni iyice gaza getirdi. Şirketi falan değil, direkt İvan Petrov'u aramaya karar verdim.
— Olsun Ferzan, ben bir şansımı denemek istiyorum, dedim ve kendimden emin başımı havaya dikip, odadan çıkacakken kolumdan tuttu ve;
— Neden evli olduğumuzu kimseye söylemiyoruz, diye sordu ciddi bir ifadeyle. Akşama kadar sabredememiş, konuyu tekrar açmıştı. Özelimizi şirkette tartışmak istemesem de açıklama yapmamı beklediği için;
— Ferzan annemle babam boşanıyor. Millet... diye ağzımı açtım ama lafı ağzıma tıkayıp;
— Heeh geldik yine millete, elaleme. Yeter artık Yasemin. Biz evliyiz ve sen benim karımsın, bundan elaleme ne?, diye söylenmeye başladı bile. Kolumu bıraktı, sinirle parmaklarını saçlarının arasından geçirdi.
— Ferzan, annem ve anneni aynı karede düşünemiyorum, anladın mı? Annem şu anda yaralı, bana daha önemlisi bize zarar vermesinden korkuyorum. Düğün diye tutturuyorsun, haklısın eyvallah ama o düğüne annem bir şekilde gelecek ya rezillik çıkartırsa, dedim üzgün bir şekilde.
— Yapacağı hareketler, onu bağlar Yasemin, bizi değil. Annenin kötü şeyler yapabilme ihtimali yüzünden, ben karımı koluma takıp, göğsümü gere gere, gezemeyecek miyim, dedi birazcık sert bir şekilde.
— Ferzan, bunları evde konuşalım, lütfen. Ben şimdi şu şirketle bir kere daha görüşeyim, dedim ve odadan üzgün bir şekilde çıktım...
Bitmiyor, diye düşündü genç adam. Korkuları, güvensizlikleri bitmiyor. Kendine, bana hatta bize dahi güvenmiyor hala daha. Annesi ne kadar derin ve ağır yaralar açtıysa ruhunda, kapanmıyor aksine daha da derinleşip, ağırlaşıyor yaralar.
Zamanla, bana bize güvenmeye başlayacak. Zamanla kendine de güvenecek, sabır bana düşen en büyük görev. Sabretmekten başka şu an için elimden gelen başka bir şey yok, diye düşündü genç adam kendi kendine ve odasına geçmeden, babasının yanına uğradı.
Babasını, ceketini çıkartmış, kahvesini içerken buldu. Annesi günde bir taneden fazla kahve içmesini yasakladığı için fazlasını gizli gizli şirkette içiyordu.
— Annemin casusları ispiyonlamasın, dedi kahveyi işaret ederek.
— Eden etsin, şu anda başka türlü sakinleşemem, dedi yaşlı kurt fincandan kocaman bir yudum kahve alırken.
— Kime bu kadar sinirlendin ki baba?, diye sordu genç adam kaşlarını çatarak.
— Önce Toprak denen zibidiye. Toplantıdan hemen önce, Yasemin'in odasından gelen çığlıkla, neler oluyor diye, koştum. Baktım, Toprak'la tartışıyor. Ben " Kızım hayırdır ne oldu?", diye sorunca, Yasemin'in ağzını açmasına fırsat dahi vermeden Toprak efendi, saçma sapan bir şeyler, söyledi. Bence Yasemin'i benimle olmakla itham ediyordu, başka türlü Yasemin'i o derece delirtmesi mümkün değil, dedi babası kaşları çatık.
Genç adam öylece kaldı. Karısının evli olduklarını söylememe inadı yüzünden, elalem diye nitelendirdiği teşkilat şimdi de babasıyla karısını yakıştırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK GELİN (TAMAMLANDI)
Narrativa generaleYasemin Çalışkan adı gibi çalışkan, akıllı 25 yaşında genç bir kadın. Evlendiği gece kocasını eski nişanlısıyla görüp düğününden arkasına bile bakmadan kaçan "Kaçak Gelin". Kaçışının ardından kendini bir tekne içinde Yunanistan'a doğru giderken bulu...