Büyük patrondu kendileri. Gerçi bizim acentede adı pek anılmazdı. Ahmet Bey kendini büyük patron olarak görürdü. Bir kere karşılaşmıştık o zaman bu uzun sakalları yoktu ve daha bir güler yüzlüydü.
— Memnun oldum Ferzan Bey. Tesadüfün böylesi. Şey size zahmet olacak ama ben müsait bir yerde insem, dedim gayet sakin.
— Nasıl inmek istersiniz? Şişme botla mı yoksa can simidi yeterli olur mu?, diye sordu alayla.
— Yani en yakın kıyıya yanaşsanız ben...
— Sen gidersin. Tabii canım. Öncelikle yanaşmak için bir marina bulmam gerekir ki indiğin yerden araç bulabilesin. Ayrıca şu anda Yunan karasularındayız, ben seni burada indirsem kaçak pozisyonuna düşersin, dedi tek kaşını kaldırarak.
— Yok yok benim vizem var. Schengen vizesi almıştım ben bir yıllık aynı zamanda tur rehberiyim, dedim kendimden çok emin.
— Sen bu zekayla nasıl rehberlik yapıyorsun Allah aşkına. Misafirleri bir yerlerde unutup dönüyorsundur, dedi alay ederek.
— Bakın Ferzan Bey şu anda gerçekten abandone olmuş durumdayım. Dün gece hayatımın en güzel gecesi olması gerekirken ben bildiğiniz bir kabus yaşadım. Nikaha saatler kala kocamı sevmediğimi anladım. Anneme söyledim, bir şey olmaz dedi ve beni nikah masasına oturturdu. Sonra evlendiğim herifi başka bir kadınla ayak üstü yiyişirken yakaladım, kaçtım. Sabaha kadar elim yüreğimde küçücük bir odada, beni bulacaklar diye bekledim. En son hatırladığım sabah ezanı okunuyordu, sızmışım.
Gözümü açtığımda denizin ortasında seyir halindeydik. Takdir edersiniz ki nerede olduğumdan ve saatin kaç olduğundan bile haberim yok, dedim sinirli ve ağlamaklı bir şekilde. Durdu şaşkın şaşkın yüzüme baktı. Tipim nasıldı acaba? Kesin yüzüm gözüm birbirindeydi o yüzden bana böyle bakıyordu.Muhtemelen makyajım akmıştı, takma kirpikler (ki kalıcı olanlardan yapmak için çok bastırdılar ama ben inatla itiraz ettim), yüzüme düşmüş, kesin bir yerlere yapışmıştı. Eyelinerım yukarıdan aşağı doğru bir rota çizip yanağıma inmiş, rimeller muhtemelen tüm gözlerimi kaplamıştı. Ağzımın kenarından sızmış olan sıvı yol yapıp, boynuma kadar inmişti, inmesindi, olmamış olsundu. Zaten yeterince rezil olmuştum daha fazla olmak istemiyordum...
— Aşağıda sol taraftaki kamara benim. Sağdakini kullanabilirsin. En azından seni nereye bırakabileceğime karar verene kadar burada güvendesin merak etme. Sapık değilim çok şükür. Senin zor durumundan faydalanmak gibi bir niyetim de yok ve ayrıca alınma ama tipim değilsin. Çoluk çocukla uğraşacak yaşı çoktan geçtim. Bunları seni kırmak için değil, kendini güvende hissetmen için söylüyorum çünkü teknede senden ve benden başka kimse yok. Bu tatile özellikle tek başıma kafayı dinlemek için çıkmıştım ya neyse..., dedi omuzlarını silkerek.
— Özür dilerim, söz veriyorum ayak altında dolaşıp sizi rahatsız etmem. Eşiniz...
— Boşandım, dedi sert bir sesle.
— Özür dilerim, bilmiyordum, dedim tekrar özür dilerken.
— Neyse sen aşağı in üzerini değiştir, sonra konuşuruz, dedi. Başımı salladım ve aşağı indim. Önce saklandığım yerden çantamı aldım. Akşam muhtemelen, personel kamarasına saklanmıştım.
Oda, saklandığım yere göre oldukça büyüktü. İçinde banyosu ve tuvaleti vardı. Çift kişilik yatağın üzerinde pembe bir yatak örtüsü vardı. Duvarlar ve yerler toz pembeydi. Banyoda da pembe ve toz pembe renkleri hakimdi. Çıkınca banyo kapısı kapanmıştı. Kapının üzerinde ayna vardı. Yatağın ucuna oturdum ve acıyan gözlerle kendime bakmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK GELİN (TAMAMLANDI)
Fiction généraleYasemin Çalışkan adı gibi çalışkan, akıllı 25 yaşında genç bir kadın. Evlendiği gece kocasını eski nişanlısıyla görüp düğününden arkasına bile bakmadan kaçan "Kaçak Gelin". Kaçışının ardından kendini bir tekne içinde Yunanistan'a doğru giderken bulu...