Düğün akşamı İstanbul karışmıştı. Hem de ne karışmak. Gelinin yokluğu yaklaşık yarım saat sonunda fark edilmişti. Hem de babası tarafından. Annesi kızını zengin yere yamamanın kendince haklı gururuyla, millete gülücükler saçıp, kıskancağını bildiği komşu ve akrabalarına nispet yapma derdindeydi. Kızının yokluğunu fark etmedi bile.
Damat babasının zoruyla ayrıldığı nişanlısını öpmelere doyamamış, en sonunda kimseye görünmeden soktuğu gelin odasında emellerine ulaşmıştı. Bu gece evlendiği kıza elini bile sürmeyecekti. Sonrası Allah kerim diye düşündü artık ikisini bir arada idare edecekti. Gelinle aralarındaki en büyük yakınlaşma alkollüyken çılgınca öpüşmeleri olmuştu. Tadı damağımda kaldı diye düşünürken kızı bir kere daha öptüğünde o lezzeti alamamıştı. Kız buzdolabından halliceydi. İşve, cilve, kıvraklık ve en önemlisi tecrübe yoktu. Güzeldi eyvallah ama hiçte çekici değildi. Daha nasıl öpüşmesi gerektiğini bilmiyordu ki, diye düşündü üstünü toplarken. Bu ateş parçasını bırakıp, o kızla bir ömür nasıl beraber olacaktı.
Babası kızının yok olduğunu çok çabuk fark etti. Sağa sola bakındı yoktu. Pistte oynayanlar, alkolün de etkisiyle çılgınca kurtlarını dökenler arasında da yoktu. Önce telaş yapmadan, eşinin yanına gitti;
— Filiz, Yasemin nerede?, diye sorarken sesi istemeden de olsa endişeli çıkmıştı. Damadı başından beri hiç istememişti. Kızı "İstiyorum, evet seviyorum", deyince mecburen "Verdim" demek zorunda kalmıştı. Oysaki damadı gözü hiç tutmamıştı. Baba parası yiyen haytanın tekiydi.
— Ne bileyim ben Ümit. Bundan sonra kocasına sor. Onun sorumluluğunda, beni ilgilendirmez. Belki geceyi bekleyemediler, dedi en sonunda da arsız bir şekilde. Çünkü damatta ortalarda yoktu. Babası huzursuzca sağa sola bakınırken, damat kapıdan tek başına girdi. Fiyakası azıcık bozulmuştu ama çaktırmadan oynayanların arasına karıştı.
Az sonra aynı kapıdan, kızını beklerken başka bir kadın girdi. Nispet yapmak istercesine saçlarını düzeltip, üstünü başını çekiştiriyordu, bakışlarıyla belliki birini arıyordu ama aradığını bulmayınca omzunu silkip, oynayanların arasına karıştı aynı damadı gibi ama kızı hala yoktu.
Yine karısının yanına gitti, bu sefer daha sert bir şekilde;
— Filiz, Yasemin yok, dedi dişlerinin arasından. Tamam kendisini sevememişti bu kadın ama evlatlarını da mı hiç sevmemişti.
— Tuvalettedir, dedi umursamaz bir tavırla ablası ile konuşmaya devam ederek.
Adamın artık içi daraldı. Oğlunun baldızını, kızının en yakın arkadaşını yanına çağırdı;
— Tuvana kızım Yasemin'i gördün mü?, diye sordu. Yasemin Tuvana'dan habersiz bakkala gitmezdi, en yakın arkadaşıydı.
— Görmedim Ümit Amca. En son anneleriyle beraber gelin odasına gittiler, takıları çıkartmaya, Filiz Teyze beni istemedi, ben de burada oturuyorum, Feyyaz' la beraberdir diye yanına da gidemedim, dedi biraz mahçup.
— Kızım şu gelin odasına ve tuvalete bir bakalım seninle, dedi ve salondan beraber çıktılar. Kızı, göz bebeği, yasemin kokulu çiçeği hiçbir yerde yoktu. Korkmaya başlamıştı. Damadını ve ailesini salondan çıkarttı, gelin odasına soktu. Nasıl söyleyeceğini bilemedi. En sonunda tüm cesaretini toplayıp;
— Yasemin kaçmış, diyebildi. Kayınvalidesi en yakın sandalyeye çöktü;
— Zümrüt setimle mi?, diye sordu elini böğrüne koyarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK GELİN (TAMAMLANDI)
General FictionYasemin Çalışkan adı gibi çalışkan, akıllı 25 yaşında genç bir kadın. Evlendiği gece kocasını eski nişanlısıyla görüp düğününden arkasına bile bakmadan kaçan "Kaçak Gelin". Kaçışının ardından kendini bir tekne içinde Yunanistan'a doğru giderken bulu...