Annem içeri girince salon buz kesmişti. Halam, annemden gelecek bir iğneleme beklerken, annem gayet kibar bir şekilde;
— Gecenizi bölmek istemezdim, size mutluluklar dilerim, dedi ve başı dik salondan çıkıp, yatak odasına geçti. Herkes ne yapacağını şaşırmış bir şekilde, birbirine bakarken, ben peşinden gittim.
— Anne kalsaydın, dedim nazikçe.
— İçerdeki hiç kimsenin kalmamı istemeyeceğini bilecek kadar, hepsini tanıyorum. Ne o Sevinç de gelmiş. Yanında ki kim?, diye sordu dayanamayıp.
— Nişanlısı anne. Merak etme babam için gelmemiş, dedim gözlerimi devirerek.
— Aman gelirse de gelsin bu saatten sonra ne yapayım. Baksana baban beni sildi, dedi ellerine bakarak.
— Anne azıcık kendine de baksan mı? Hep babamı suçluyorsun ki çok kolay. Yani suçu bir başkasına atmak çok kolay, dedim boynumu bükerek.
— Yasemin, ben yıllardır böyleydim. Böyle olduğum için baban beni görüyordu, farkıma varıyordu. Ulaşılmaz, erişilmez, yüce insan. Tanrıça. Birazcık ama birazcık sevdiğini gösterseydi. Neyse ne, ben sevilmeyi, o da sevmeyi bilememişiz işte. O sevmeyi tapmak, ben de sevilmeyi tapılmak olarak bellemişiz. Aslında sevmek olduğu gibi kabullenmek, kafasında sevdiğini bir şekle sokmamakmış. Sevilmekte, illa istediğinin istediği anda, sorgusuz sualsiz, yapılması demek değilmiş.
Teyzenin komşusunun eşi, denizci. Sefere çıkıyormuş üç ay yok. Kadın geleceği günü sayıyordu. Halini görsen. Para pul değil, bana o lazım. Yerde iş buldun diye dua ediyorum, diyordu hep. Yani sevgi para ile satın alınmıyormuş, küçük hanım. Yine sen haklı çıktın. Kendi ayaklarının üzerinde durmak gerekiyormuş, yine sen haklı çıktın. Şu kısacık zamanda öğrendiklerim bunlar, dedi omuzlarını kaldırıp.— Anne birazcık değişsen mi acaba? Ya da en azından değişmeye çabalasan mı? Gittin olmadı, geri geldin. Belki...
— Yasemin artık belkisi yok. Bana babandan, babana benden yar olmaz, dedi umursamaz görünmeye çalışarak ama üzgün olduğu bakışlarından belliydi.
— Anne, Sevinç Ablayı kıskandın, demek ki sen de babamı sevmişsin, hatta hala seviyorsun, dedim umutla.
— Yasemin, hadi kızım sen içeri geç, zaten geceniz mahvoldu, daha fazla kötü olmasın, dedi beni içeri yollarken.
Salona geçtiğimde herkes ayaklanmıştı. İlyas Abi, "Ya biraz daha kalalım, hemen gitmeyelim", diyen komşu çocuğu gibi Banu Teyzenin, yüzüne bakıyordu. Banu Teyze, kaşlarını çattı, İlyas Abiyi, neredeyse kolundan sürükleyerek, kapıdan çıkarttı.
Herkes gittikten sonra Ferzan da ayaklandı.
— Yasemin biz de ufak ufak gidelim. Yarın iş var, dedi gözümün içine bakarak.
— Ferzan ben kalsaydım, dedim ama oralı olmadı.
— Misafirliğin kısası makbuldür, dedi ve babalarla vedalaştı, kapıya gitti. Ben de "İyi akşamlar", diyerek peşinden mecburen gittim.
Arabaya binince;
— Ferzan benim kalmam ve...
— Hayır Yasemin, kalmana gerek yok. Hatta bence abin ve halan da bizim arkamızdan bir bahane ile evden çıkacak, babanla anneni yalnız bırakacak. Çünkü annenlerin baş başa kalıp, konuşması gerekiyor.
Annenin geri gelmesi taşları tekrar yerinden oynattı, dedi başını sallayarak.— Zaten Sevinç Abla da yanında başka birisiyle geldi, babam ona da çok bozuldu, dedim üzgün bir şekilde.
— Sevinç Abla ve baban?, diye sordu gözünü yoldan çekip bir saniye bana bakarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK GELİN (TAMAMLANDI)
General FictionYasemin Çalışkan adı gibi çalışkan, akıllı 25 yaşında genç bir kadın. Evlendiği gece kocasını eski nişanlısıyla görüp düğününden arkasına bile bakmadan kaçan "Kaçak Gelin". Kaçışının ardından kendini bir tekne içinde Yunanistan'a doğru giderken bulu...