Biletim gece yarısınaydı. Abimle İstanbul'da turladık. Bana öğlen yemeği yedirdi. İlk defa gerçekten abi kardeş gibi dertleştik. Yılların acısını çıkartmak istercesine sohbet ettik.
Saatler geceyarısını gösterirken, biz beni Selanik'e götürecek otobüsün başındaydık.
— Kendine iyi bak. Sıkılırsan eğer, atla gel. Ben seni saklarım, dedi omuzuma omuzuyla hafif vururken. İkimizinde elleri montlarımızın cebindeydi. Gece ayazı üşütüyordu.
— Asıl sen kendine iyi bak ve biran önce iyileşmeye bak. Döndüğümde seni sapasağlam görmek istiyorum, dedim aynı şekilde yandan ona çarparken. Muavinin otobüse son çağrısıyla araca bindim ve yerime oturdum. Abimle, hüzünlü gözlerle birbirimize bakmaya başladık. Otobüs çalışıpta, hareket etmeye başlayınca, abimle birbirimize el sallamaya başladık. Gözümden inen yaşlar, kalbimi delip geçiyor, "Otobüsü durdurun inecek var" dememek için kendimi zor tutuyordum. Tek duam, tüm sevdiklerimi, Feyyaz yüzünden, son kez geride bırakıp gidiyor olmaktı.
Yol uzundu. Gece iyice çökünce, İstanbul'dan çıkmadan sızmıştım. Edirne'ye kadar durmadık. Gümrükten çıkarken durduk. Sorunsuz çıkış yapmıştım.
Tekrar uykuya daldım. Yanım Allah'tan boştu. Ayaklarımıda uzattım. Yol boyu uyumuşum. Nerdeyse Selanik'e girerken uyandım. Bir bardak kahve içip, kendime geldim. Otobüs gara girerken, ben şimdiden Ferzan'ı özlediğimi fark ettim. Yol boyunca belki de onu düşünmemek için uyumuştum. Zaten uyuşmuş gibiydim. Bana bir şeyler rüya gibi geliyordu ama hangi kısım orası değişiyordu.
Bazen Ferzan'la Moskova'da evlenmem rüya gibi geliyor, bazen de otobüsün içinde olmam kabus gibi geliyordu. Düşündükçe delirecek gibi oluyordum. Tüm hayatım bu pisliklerden kaçarak mı geçecekti? Ben bu batağa nasıl saplanmıştım?
Otobüs, Selanik Garına girince ben de düşünmeye ara vermek zorunda kaldım. Sırt çantamı alıp, otobüsten inince Metehan'ı gördüm. Beni firmanın yazıhanesinin önünde bekliyordu. Hızlıca yanıma gelip;
— Kızım sen nereden çıktın? İnan ben dalga geçiyorsun zannettim. Seni kesinlikle beklemiyordum, dedi bana sarılırken.
— O yüzden mi karşılamaya geldin sazan, dedim koluna vurup.
— Ya gerçek mi diye bakayım dedim, dedi ve bana tekrar sarıldı. Bavulumu aldık, Metehan'ın arabasına binip, şehrin içerlerine doğru ilerledik.
İki katlı bir apartmanın, girişindeydi evi. Küçük ama sıcak, bekar eviydi.
— Ben, pansiyona gitsem de olurdu. Seni rahatsız etmeseydim, dedim üzgün bir şekilde.
— Evim zaten iki odalı. İki odalı dedim diye, öyle çok bir şey bekleme. Burayı ilk tuttuğumda ev arkadaşım vardı. Paramız neye yettiyse onu aldık. Her odada bir yatak, bir dolap. Gardrop değil ama harbi dolap, dedi gülerek sonra da;
— Arkadaşım sonradan kız arkadaşının evine taşındı. Ben de gelirimi arttırınca, kendi odamın eşyalarını değiştirdim ama bu odaya dokunmadım. Atmaya da kıyamadım, böyle kaldı, dedi omuzlarını kaldırarak.
Oda birazcık küçüktü ve çift kişilik yatak odaya azıcık büyüktü. Bir de köşede sıkışmış, iki göz dolap vardı. Zaten başka bir şey koymak mümkün değildi. Yatak odaya sığabilsin diye bir tarafı duvara dayanmıştı. Tuvana'da gelince çocuğun düzenini iyice alt üst edecektik. O yüzden;
— Sana zahmet vermek istemem, dedim boynumu bükerek.
— Kızım saçmalama ne zahmeti? Bizim aramızda böyle şeylerin lafı mı olur. Belli ki başın sıkışmış, yine bana sığınmışsın, dedi yüzüme bakarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK GELİN (TAMAMLANDI)
General FictionYasemin Çalışkan adı gibi çalışkan, akıllı 25 yaşında genç bir kadın. Evlendiği gece kocasını eski nişanlısıyla görüp düğününden arkasına bile bakmadan kaçan "Kaçak Gelin". Kaçışının ardından kendini bir tekne içinde Yunanistan'a doğru giderken bulu...