BÜYÜK SÜRPRİZ

7.8K 787 194
                                    

Temizlik bitmiş, hepimiz yorgunluktan kendimizi bir yerlere atmıştık. Kendimi koltuktan çok duşa atasım vardı ama banyonun kapısı bana şu an çok uzak geliyordu. Akşam yemeği hazırlanacaktı ve hepimiz birbirimizin gözüne bakıyorduk da kimsenin kalkmaya hali yoktu.

Halam babama bile iş vermiş, tozları aldırmıştı. Babam tozları alırken;

— Bu kadar çok ıncık cıncığa ne gerek var. Her yerde bir biblo her yerde bir çanak, diye söylene söylene iş yapmıştı.

Yorgunluktan bitap düşmüş bir şekilde, hepimiz elimizde telefonlar, sessizce bir şeylere bakarken, kapı çaldı. En yakında ve en küçük ben olduğum için sürünerek kapıyı açtım.

Elinde kağıt torbalarla, Ferzan duruyordu. Onu görünce çok şaşırdım. Açıkçası geleceğini hiç düşünmemiştim.

— Kızım hayalet görmüş gibi ne bakıyorsun, alsana torbaları elimden, dedi torbaları bana uzatırken.

— Haaa!, deyip torbaları aldım. Torbalardan, mis gibi yemek kokuları geliyordu.

— Yorulmuşsunuzdur diye düşündüm, dedi sırıtarak. Kapının yanındaki boy aynasında kendime bakınca neden sırıttığını anladım.

Abimle didişirken, saçlarım tiftik tiftik olmuştu. Abim kafamdaki bandanaya yapışmış, tabii alttan saçlarımda nasibini almıştı. Bandana zaten boynuma inmiş, abuk bir şekilde duruyordu.

Üstümdeki tişört, çamaşır suyuna bulanmıştı. Tam çamaşır suyunun kapağını açmıştım ki teyzem bana çarptı, çamaşır suyu neredeyse başımdan aşağı geçti. Tişörtü değiştiremedim çünkü başka eski tişörtüm yoktu.

Ayağımdaki eşofmandan bozma bermudamda çamaşır suyundan nasibini almıştı. Ayağımdaki naylon terlikler ise annemin banyo terlikleriydi. Banyodan çıkınca ıslak ayakla asla ev terliğini giymez, bunları giyerdi. Giyindikten sonra terliklerini değiştirirdi. Kendime terlik getirmeyi unutunca onlara kalmıştım. Halim içler acısıydı ve kocişim beni bu halde görmüştü. Ona da ömür boyu sürecek dalga geçecek malzeme çıkmıştı.

— Hıhı oldu öyle bir şey. Yani açız da yemek hazırlayacak kişi yoktu, dedim omuzlarımı kaldırarak.

— Tahmin etmiştim. Seninle konuşurken sesin yorgun geliyordu, dedi gözümün içine bakarak. Gözlerimi kaçırdım çünkü çok özlemiştim ve biz babamların evindeydik. Halam içerden seslendi;

— Yasemin kuzum kim gelmiş, diye.

— Ferzan gelmiş hala, diye cevap verdim. Ferzan içeri girdi, kapıyı kapattı, ayakkabılarını çıkarttı. Misafir terliklerinden en büyüğünü verdim ama maşallah ayakları kayık kadar olduğu için küçük geldi. Onu salona gönderdim ben mutfağa geçtim.

Geçer geçmez ilk işim kendimi koklamak oldu. Tabii ki de leş gibi ter kokuyordum. Bir taraftan, içimden habersiz gelen Ferzan'a söverken, diğer taraftan da salon kapısının önünden kimseye görünmeden geçerek, yatak odasına gittim. Üzerimdekileri çıkartıp, daha düzgün bir şeyler giydim. Birazda parfüm ve deodorant sıkıp, en azından ter kokumu bloklamaya çalıştım.

Ben bunları yaparken, halam da masanın üzerini boşlatıp, Ferzan'ın getirdiklerini yerleştirmişti. Hep beraber oturup, güzelce karnımızı doyurduk.

Ben kahve yapmak için ayaklandığım sırada Ferzan;

— Hayatım yorgunsunuz, hiç zahmet etme. Yavaş yavaş hazırlan da çıkalım, dedi gayet sakin. Kaşlarım kendiliğinden havalanırken;

— Yarın nişan var, ben bu gece de kalırım diyordum, dedim şaşkın bir şekilde.

— Yarın sabah ben erkenden getiririm seni, dedi sevimli sevimli sırıtarak. Derdi belliydi. Oturup, konuşmak istiyordu ve yarını bekleyememişti de ben de nişandan önce konuşmak istemiyordum.

KAÇAK GELİN (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin