15. BabaBabam yaşıyordu. Benim babam.
Babam, benim için bambaşka birisiydi. Işığım, huzurum, çocukluğum. Kısacası her şeyimdi o benim. Küçücük dünyamda bana masallar anlatan, benimle oynayan, beni sürekli mutlu edendi o. En çok onun olmayışı yakmıştı canımı. Onun yokluğuna alışmak benim için çok zordu. Hala da alıştığım söylenemezdi aslında.
O gittiğinde çocuktum daha. Hiç durmadan özlüyor ve hiç durmadan bekliyordum onu ,belki bir gün gelir diye. Ölüm neydi bilmediğimden geleceğini düşünürdüm hep. Çünkü o hep gelirdi.
Eğer gelirse, bu sefer ona doymak, ellerini hiç bırakmamak istiyordum. Yetimhanede hep bahçede oturup gökyüzüne bakardım. Belki sesimi duyar gelip beni alır diye. Her gece gelmesi için dua edip her sabah heyecanla uyanırdım. Ama büyüdüğüm de ölümün ne olduğunu öğrenmiştim. Gidenin bir daha gelemeyeceğini öğrenmiştim.
Gelmeyeceğini çok zor bile olsa anlamıştım artık. Yaralarımı sensiz sardığım her gece ağlayarak anlamıştım bunu. Ama küçükken ellerimden hep tutacağını söylemiştin. Söz vermiştin bana. 'Hep yanında olacağım. Sen düştüğünde seni ilk ben kaldıracağım.' demiştim. Sözünü tutmadın. Her düştüğümde kendi başına kalkmayı öğrendim. Ben her yara aldığımda o yaraları kendi başıma sardım. Bak şimdi darmadağınım. Şimdi paramparçayım.
Bütün bunlarla yüzleşmişken şimdi baban yaşıyor cümlesi çok saçma değil miydi? Yaşasa gelirdi. Ellerimden tutar kaldırırdı. Yaşasa bilirdim ben. Bilmez miydim?
Gözlerimi açtığım gibi hırsla koltukta oturmaya devam eden Emir Karhan'ın gömleğinin yakasından tuttum.
"Amacın ne? Benimle oynamayı bırak. Beni yaralamayı bırak." dedim hırsla.
Gülümsedi. Evet gülümsedi. Yakasından tutup çektim. Yakasının üzerinde olan ellerimin üzerine ellerini koyup; "Haddini aşma." deyip ellerimi yakasından çekti.
' Haddini aşma' o haddini çoktan aşmamış mıydı?
"Haddini aşan birisi varsa o da sensin aşağılık herif." deyip onu gösterdim parmağımla. "Biliyor musun senin bu saçmalıklarını daha fazla dinlemeyeceğim." deyip dönmek istememle bileğimden çekmesi bir oldu. kendimi yine onun dibinde buldum. Gözlerindeki öfke benim gözlerimdeki öfkeyle savaşıyordu. Ama bu sefer bu savaştan yara almadan çıkacaktım.
Öfkeyle itip; "Bırak beni hemen!" desem bile kollarıyla belimi iyice sarmış kendine yaslamıştı. Yine beni kendine hapis etmişti. Diğer eliyle yüzüme gelen saçımın bir iki tutamı alıp kulağımın arkasına koydu. "Çek o pis ellerini üzerimden." deyip elimle ittim elini.
Onu iten elimi elinin arasına alıp yavaşça yere indirdi. " Biliyor musun? Asi hallerin beni sana çekiyor. Kurtulamayacağını bildiğin halde çırpınman, korkmana rağmen cesur gibi davranman." deyip sustu.
Donmuştum. Gözlerine baktım ne hissettiğini görmek için ama o kadar iyiydi ki bir şey anlamıyordum. Emir Karhan bana ne diyordu böyle?
"Ama.. Ama bazen cesurluk aptallıktır küçüğüm. Evet seninle oynamayı seviyorum. " deyip kafasını hafif yatırdı. Alt dudağını yalayıp dişlerinin arasından ezmesiyle gerildim. Yerimde rahatsızca kıpırdanmamla; "Uslu dur. " diye tıslayıp daha sıkı tuttu belimi.
"Ama bu sefer oyun yok. Benim dediğimi yapacaksın. Karşılığında da babanı göreceksin." dedi. Yutkundum.
" Neden bunu bana yapıyorsun?" dedim fısıltıyla. Gözünde sevmediğim nefret tohumları tekrardan canlanmaya başlamasıyla canım yandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILANLARIN EFENDİSİ
Teen FictionKader neydi? Önceden yazılan ve değişmeyecek olandı. Kaderin önüne ne geçebilirdi? Hiçbir şey geçemezdi. İşte bu hikayede de onların kaderleri onlar doğmadan kanla yazılmıştı. Oluk oluk kan kokan, nefret akan ve kin kusan bir kaderdi onları bekley...