Yeni hayatımın ilk adımını atmış. Bu hayatın bana getireceği bütün yolları yürümeye hazırdım. Bazen kestirme, bazen uzun ve bazen de en kısa yolu seçerek varmak istediğimiz noktaya varmıyor muyduk zaten?
Her yolda farklı tecrübeler, farklı deneyimler kazanarak enin de sonunda yolun sonuna geliyorduk. Ben yeni hayatıma Emir Karhan'ı dahil ederek ilk adımımı atmıştım.
Önemli olan da ilk adımı atmak değil miydi?
Lao Tsu'nun dediği gibi;
"Bin kilometrelik bir yolculuk ilk adımla başlar."
İyi okumalar❤️
5.İlk Adım
İki gece üç gün. O gün telefon geldikten sonra hemen çıkmıştı. O günden beri eve gelmiyordu. Başına bir şey mi geldi acaba diye düşünsem de Nazoş bazen daha uzun süre uğramadığını işleri olduğunu söylemişti. Ne işi yapıyordu da eve bu kadar çok uğramıyordu bilmiyordum. Onun eve neden gelmediğini merak etme durumunu neden gün saydığımı bile bilmiyordum. O evde yokken daha huzurluydum oysa niye onu düşünüp duruyordum. Neden beni kardeşi gibi görmeyen abimi merak ediyordum?
Yavaş adımlarla aşağı inerken Nazoş'un kahvaltı masasını çoktan kurduğunu görmüştüm. Üç gündür onunla beraberdir. Ona yardımcı oluyor bazen de oturup sohbet ediyorduk.
Çok tatlı bir kadındı. Hiç evlenmemişti. Birini çok sevmiş olmasına rağmen adam askerde şehit düşünce başka hiç kimseyi de düşünmemiş, başka kimseyle yuva kurmak istememiş. Ne kadar çok sevdiği hala daha onu anlatırken gözlerinden okunuyordu. Ama artık o gözlerde bir miktar hüzün de vardı. Karadenizliymiş. Bunu zaten ilk gördüğünde bana verdiği tepkiden anlamıştım. Emir'in anne tarafı da aslen oralıymış. Trabzonlu. Annesinin genç kızlık çağlarından itibaren Emir'in ailesi için çalışıyormuş. Emir'in dedesi Cengiz Karhan'ın çok sert birisi olduğunu da öğrenmiştim. Emir çocukluğundan beri onun yanında kaldığından böyle daha güvenli büyüdüğünden bahsetmişti. Laf arasında öğrendiğime göre de Emir' in annesi yüksek doz uyuşturucudan ölmüştü. Annesinin böyle şeylerle ne işi vardı ki? Ama daha fazlasını öğrenememiştim. Konuşkan birisi olsa bile neyi anlatıp anlatmayacağını çok iyi bilen birisiydi gerçekten.
"Günaydın Nazoş." dememle elindeki çaydanlığı masaya koyup gülümsedi. " Günaydın güzel kızcem."
Masaya oturduktan sonra Nazoş artık alışmış olmalı ki benim önüme elmalı meyve suyu koymuştu. Evet çok severdim. Ama çay da içerdim. Hepsi benim için uygundu. Zaten her şeye ayak uydurmuyor muydum? Elmalı meyve suyu içmesem de olurdu.
Her zaman ki gibi sıradan bir sohbet eşliğinde kahvaltımızı ederken dalgındım. Aklıma yetimhanede olduğum iki yıl gelmişti. İki yıl olsa bile orada olanlar benim bütün ömrüme yeterdi. Hele o müdüre hanım...
Orada hep katı kurallar vardı. Çaya belli şeker atabilirdin. Oradan kalan bir alışkanlık hiç şeker atmazdım. Yemeyi sevdin ya sevmedin kimsenin umurunda olmazdı ki. Kimse orada kimseyi düşünmezdi. Fazladan da hiçbir şey yiyemezdin.
Nazoş'un sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. "Daldın gittin yine kizcem." diyen kadına gülümseyerek baktım.
"Hiç." diyen sesimle üstelememişti ve bugün ki kahvaltımız da böyle bitmişti. Kahvaltıdan sonra etrafı toplamış elimde telefonumla oynarken Nazoş'un sesiyle ona döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILANLARIN EFENDİSİ
Teen FictionKader neydi? Önceden yazılan ve değişmeyecek olandı. Kaderin önüne ne geçebilirdi? Hiçbir şey geçemezdi. İşte bu hikayede de onların kaderleri onlar doğmadan kanla yazılmıştı. Oluk oluk kan kokan, nefret akan ve kin kusan bir kaderdi onları bekley...