2/6. Dağ Evi
Ne kadar süre o sıcak suyun altında kaldığımı bilmiyordum. Ama Emir'in kapıyı yumruklamasıyla baya bir süredir orada olduğumu anlamıştım.
"Kızım açsana kapıyı. Kaç saat oldu." Yavaşça sudan çıkıp askıda olan gri bornozu alıp üstüme geçirdikten sonra kapıya ilerledim.
Duşa girerken ne olur olmaz diye kapıyı kilitlemiştim. Açtığımda tam kapıya vurmak için kalkan eli havada asılı kalırken gözleri vücudumda dolaşmaya başladı. Bir anda yutkunmasıyla gözlerim adem elmasına kaydı.
"İyiyim birşeyim yok. Çekilirsen üstümü giyeceğim." Anlamadığım birşeyler gevelerken arkasını dönüp odayı terk etti.
Beni merak edeceğini düşüncesi bile çok saçma geldiği için aklımdan bu düşünceyi atarak gardıropa ilerledim. Onun ki saplantıydı.
Üstüme sütyenimi geçirdikten sonra kollu kazaklardan birisini de üstüme geçirdim. Donuyordum çünkü. Altıma ise eşorftman altlarından birini giydim. Katlamam gerekmişti. Saçlarımla uğraşmam istemediğim için havlu sarılı bir şekilde bıraktım.
Yatağa otururken hala üşüdüğümü fark etmemle yorganın altına geçip iyice sarıldım. Ama nafile titremem durmuyordu. Deli gibi üşüyordum. Titreyerek gözlerimi uykuya yumdum.
"Lanet olsun. Ateşin çok yüksek!" Emir'in sesiyle uyandım. Gözlerimi açmaya zorlasam da başarılı olamamıştım. Emir ateşimi ölçmeye çalışırken hareket etmedim.
"Nasıl bu kadar hasta olursun." derken daha çok kendiyle konuşurur gibi bir hali vardı. Yakınımda olduğu için içki kokusunu net bir şekilde alabiliyordum.
Yavaşça gözlerimi açınca gözlerini bana çevirdi. Salondaki koltuktaydım ve şömine yanıyordu. Bir anda Emir beni göğsüne çekip sıkıca sarıldı. "Korktum." Elleri yavaşça saçlarımı okşamaya başlamasıyla onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. "Bana dokunmayı kes!"
"Bırak beni."
Çabam işe yaramazken daha sıkı sarıldı. "Bırakmam seni." Bedenimin onunla savaşacak gücü yokken pes edip bitkince kendimi onun kollarına bıraktım.
Ne yapmaya çalışıyordu. Derdi neydi? Böyle davranması daha çok acı çekmemden başka bir halta yaramıyordu. Yavaşça saçlarımda olan elleri göğsünde olan yüzümde dolaşmaya başladı. "O or*spu çocuğu sana vurduğunda canın çok yandı mı?" demesiyle sızlayan yaralarım daha çok yanmaya başlamıştı.
Bana şefkat göstermemeliydi. Her zaman olduğu o sinsi yılan olmalıydı. Ona acılarımı göstermeyecektim. "Hayır. Acımadı." dedim. Her ne kadar 'acıdı' sen neden bu kadar geç kaldın demek istesem bile dilimi ısırarak ona bir zincir vurdum.
Emir'in parmak uçları dudaklarımı bulduğunda yavaşça alt ve üst dudağımda dolaştırdı. Bütün kanım oraya çekilmiş gibiydi. "Seni öptüğümde canın yandı mı?" Gözleri her zerremi talan ediyordu.
Yutkundum. Ağlamayacaktım. Ona daha fazla bu zevki yaşatmayacaktım. "Hayır." dedim hiddetle.
Tekrardan sıkıca sarıldı. "Benden uzaklaşma." deyip kulağıma yaklaşıp fısıldadı. "Çünkü ben sensiz kaybolurum."
Son söylediği sözlerle gözlerimden engel olamadığım birkaç damla göz pınarından yol alarak süzülmeye başladı. Onu hala seviyordum ve bundan nefret ediyordum.
Emir'in beni saran kolları bir anda kalkarken tekrardan üşümeye başladım. Kazağımın altından tutup çekmeye başlamasıyla ellerimi koca ellerinin üssüne koydum. "Terlisin üstünü değiştirmemiz lazım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILANLARIN EFENDİSİ
Teen FictionKader neydi? Önceden yazılan ve değişmeyecek olandı. Kaderin önüne ne geçebilirdi? Hiçbir şey geçemezdi. İşte bu hikayede de onların kaderleri onlar doğmadan kanla yazılmıştı. Oluk oluk kan kokan, nefret akan ve kin kusan bir kaderdi onları bekley...