33. Küçük Bir Çocuk
Giderken ona baktım. Ama dönüp bir kere bakmadan arabasına binip gazı kökleyip gitti. Ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Aptaldım. Aptal. Onu gitmemesi için öpmek neydi. Ondan uzaklaşmaya çalışırken onun kollarına atılmak da neydi. Resmen abim olmadığını öğrendiğim an kendimi onun kollarına atmıştım. Hemen kendini ona teslim etmek ahmaklık değil de neydi. Yutkunamadım.
Ya Eylül gelmeseydi daha fazla ne kadar ileri gidecektim. Kendimi nasıl bu kadar kaptırabilmiş nasıl bu kadar izin vermiştim. O yalancı herifin tekiydi. Hem Eylül bizi görmüştü. Ellerimi yanaklarıma koydum yanıyordum. Onun yüzüne nasıl bakacaktım. Yanaklarımı şişirip kendimi sıktım. Kafamı duvarlara vuracaktım. Çünkü artık bir fazlalık olduğunu düşünüyordum.
Yenilmişliğimi de alıp kapıyı tıklatmamla hemen açılıp boynuma sarılan bir Selin'le karşılaştım. "Nasıl korktum biliyor musun? Aklım çıktı sana bir şey oldu diye." derken sıkıca sarılıyordu.
Bana uzaklaşıp baktı. " İyi misin?" diyen Selin'e ' Evet' anlamında kafamı salmamla Eylül'ün mutfaktan çıkmasıyla morarmaya yol almıştım. İmalı bir gülüşle; " Emir gitti mi?" dedi. " Hıı." deyip bir şey demeden hızla lavaboya yöneldim.
Selin'in peşimden; "Yağmur nereye?" dediğini duysam bile lavaboya girip kapıya kapattım. Derin derin nefes alırken aynanın karşısına geçip sertçe yüzüme su çarptım. Aynadaki yansımama düşen bakışlarımla kendimden utandım. Ellerim yavaşça dudaklarıma gidip dokunurken resmen o anı tekrar yaşamış gibi oldum. Hızla ellerimi dudaklarımdan çekerken onları lanet edercesine ısırdım. Ellerim boynumda Emir'in ısırığı yüzünden kızarmış üstümdeki büstiyerin hafif kıyısından gözüken yeri açmamla dudaklarım 'O' şeklini aldı. Boynumu kapatan kumaşın altı tamamen kızarmıştı. Bunu bilerek mi yapmıştı? Yutkundum. Biz ne yapmıştık ya. Birazdan kendimi yere bırakıp deliler gibi ağlayacaktım. Aptal Yağmur.
Olmamalıydı. Onunla bu kadar yakın olamazdım. Onun dokunması hoşuma gidemezdi. Kalbim hızlanamaz bu karanlık adama bu kadar güven duyamazdım. Ben onun karanlığında boğulurdum. Ellerimi lavabonun iki kenarına dayayıp derince nefes aldım. İzin vermeyecektim. Kapının tıklamasıyla düşüncelerim kopan bir tesbih gibi etrafa dağıldı.
" Yağmur iyi misin?" diye soran Selin'in sesinde endişe vardı. Onu daha fazla endişelendirmemek adına kapıyı açmamla dikkatlice bana baktı. " Sorun yok iyiyim. Sadece zor bir gündü. " dedim. Anlayışla kafasını sallamasıyla birlikte salona geçtik. Bizim salona geçip oturmamızla Eylül elinde tepsiyle geldi.
" Hadi bakalım ikinizde yiyorsunuz." deyip önümüzdeki sehpaya tost ve elmalı meyve suyu koydu. Bakışlarım meyve suyuna düşmüş olacak ki konuştu.
" Emir söylemişti. Aklımda kalmış." demesiyle soluğum nefes boruma kaçtı. Emir'in bunu bildiğini öğrenmiş olsam bile nasıl bir konu geçmişti ki de Eylül'e bunu söylemişti merak etmiştim. Yanımda olsa bile kendini bana hatırlatmayı çok iyi başarıyordu.
Selin eline tostunu alıp yemesiyle bende yemeye başladım. Acıkmıştım. Eylül'ün bir şey yememesinden rahatsız olup; " Sen bir şey yemeyecek misin?" dememle bakışları bana döndü.
" Ben yedim. Dert etme." deyip tekrardan telefonuyla ilgilendi.
Tostumu bitirip meyve suyumu içerken içimdeki soruları daha fazla tutamayacağımı anladım. "Siz oradan nasıl çıktınız?" dememle Eylül'ün bakışları bana düştü. " Silah seslerini duyunca ben Selin'i de alıp Banu'yla birlikte geçitten geçtik." demesiyle gizli geçitlerden bahsettiğini anlamıştım. Ama barda da olduğunu bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILANLARIN EFENDİSİ
Ficção AdolescenteKader neydi? Önceden yazılan ve değişmeyecek olandı. Kaderin önüne ne geçebilirdi? Hiçbir şey geçemezdi. İşte bu hikayede de onların kaderleri onlar doğmadan kanla yazılmıştı. Oluk oluk kan kokan, nefret akan ve kin kusan bir kaderdi onları bekley...