35. Titanik
Araba yolda ilerlerken hafiften bulutlanmaya başlayan gökyüzüne baktım. Yağmur mu yağacaktı? Aklıma Tekirdağ'daki o gün gelirken gerildim. İçimi bir huzursuzluk kaplarken Emir'e döndüm. Tek eliyle rahatça arabayı kullanırken dalgındı.
" Müşteriler seni görmek istiyor derken ne demek istedin?" dememle direksiyonu tutan eli gerildi. Bana dönmeden konuştu. "Fazla dikkat çekiyorsun yılan. Olan bu."
Anlamamıştım. Ben hiç bir zaman öyle bir şey yapmamıştım ki. Tam tersine bence onun yanında olmamdan dolayı dikkat çekiyordum. Ama her zaman olduğu gibi suçu benim üstüme yıkıyordu. " Sakın senin yaptıkların dikkat çekmiş olmasın." dedim bir çırpıda. Sert bakışları beni bulurken arabanın hızını arttırdı. " Dilin fazla uzun yılan." derken ilerden sert bir dönüş yaptı. Konuyu uzatmak istemiyordum.
" Sen kısaca cevap vermek istemiyorum desene. Neyse biz ne kadar kalacağız Büyük Adada." dedim konunun değişmesini umarak. Yola bakmaya devam ederken; " Belki değil. İşlerin yoğunluğuna bağlı. Ama iki gün kesin oradayız."
Canım sıkılmıştı. Daha üniversite yeni açılmışken bu da neydi böyle. Dersler ilk günden zor olacağı belliydi. Ama daha ilk haftadan ekmiş olacaktım. Sıkkın bir nefes verirken cama doğru yöneldim. Yağmur yağmaya başlamıştı. Yağmura yakalan insanların bazıları koşup uzaklaşmaya çalışırken bazıları ellerindeki şemsiye açmışlardı. Emir'in sesiyle ona döndüm.
" Canın neye sıkıldı yılan." diyen Emir'in sesiyle ona döndüm. Merakla yüzüme bakıyordu. " Dersler," deyip derin bir nefes aldım. "Daha ilk günden ektim." Dudaklarında hafif bir gülümseme oluştu. " Halledersin sen küçüğüm. Notlar sende olduğu sürece." Anlamayan yüz ifadesiyle ona baktım. "Notlar mı?"
" Sizin bölümde bir kız var. Özgür not işini halledecek. Çalışkan birisi." derken ilerdeki marinaya girdi. Bunu bile düşünmüş müydü? Emir ne zamandır bu kadar düşünceliydi. Ama bir yorum dahi yapmadan arabanın durmasıyla etrafa baktım. Gelmiştik. Onun inmesiyle arabadan indim. Bazı gemiler marinaya yaklaşırken bazıları uzaklaşıyordu. Marinada ilerlerken birkaç bakışın bize dönmesiyle Emir'in eli belime yerleşip beni kendine çekti. Bir şey demeden ona ayak uydurdum.
Marinanın sonunda olan gemiye yaklaşmamızla orta yaşlı bir kaptan bizi karşıladı. " Hoşgeldiniz Emir Bey." diyen adama Emir sadece baş selamı vermiş ve gemiye binmişti. Gemi de KARHAN yazıyordu. Şaşırmış mıydım? Hayır. Üniversitesi olan birisinin gemisi olması şaşırtıcı bir şey değildi.
" Hadi." diyen Emir'in sesiyle ona döndüm. Elini uzatmış beni bekliyordu. Soğuk elim sıcak elinin içinde yer almasıyla beni kendine çekti. Kafamı kaldırmamla Emir'le aramızda hiç mesafe olmadığını anlamıştım. Bir anda geminin hareket etmesiyle elimi onun elinden çekip geminin baş kısmına yani pruvaya ilerledim. Küçükken babamla bir kaç defa binmiştim ve beraber baş kısımda yaptığımız titanik olayı hala gözlerimin önündeydi.
İlerleyen yaşlarımda titanik filmini seyredip Jack ve Rose arasındaki ölümsüz aşkı seyretmiştim. Muhteşem bir filmdi. Oraya ilerlerken filmin bütün sahneleri gözümün önünden geçerken içimde hem hüzün hem mutluluk oluşmuştu. Jack ve Rose. Hala onların ki gibi aşk var mıydı?
Saçlarımı hafif uçuran rüzgarla ileriye doğru baktım. Uçsuz bucaksız gözüken ufka. Temiz havayı bütün ciğerlerime doldurmak ister gibi derin nefesler alıyordum. Vücudumun karıncılanmasıyla bakışlarım arkaya kaydı. Emir köşkten bana bakıyordu. Ona aldırmayıp saçlarımın rüzgarda uçmasına izin vermiştim. Ama babam olmadığından da mı ne tam kenara yaklaşamıyordum. Aradan ne kadar süre geçti bilmiyorum ama tam baş köşede Emir önüme geçti. Bir anda bana bakıp ellerini dudaklarına götürüp; " Şşt." demesiyle garip garip ona baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILANLARIN EFENDİSİ
Teen FictionKader neydi? Önceden yazılan ve değişmeyecek olandı. Kaderin önüne ne geçebilirdi? Hiçbir şey geçemezdi. İşte bu hikayede de onların kaderleri onlar doğmadan kanla yazılmıştı. Oluk oluk kan kokan, nefret akan ve kin kusan bir kaderdi onları bekley...