Hiçbir sır gün yüzüne çıkamayacak kadar soluksuz yaşayamaz.
23.Sırlar
Az önce şahit olduklarımı düşünürken nereye bakacağımı bilmeden yerimde rahatsızca kıpırdandım. Beni suç üstü yakalayan Özgür'e mi bakmalıydım yoksa bana ifadesiz ve sinirle bakan ikiliye mi? Anlamadığım, çözemediğim çok fazla olay ve sır vardı. Sürekli başka bir şey öğrenip duruyordum.
Emir'in dudaklarından dökülen ismimle bakışlarım ona döndü. Bana bakıyordu. Ne kadar duyup duymadığımı merak ettiği aşikardı. Özgür'ün yanıma gelmesiyle iyice gerildim. Poyraz ise anlamlandıramadığım bir bakışla bana bakıyordu.
Bir anda elimle ileriyi göstererek; "Lavabo, lavaboyu ararken kayboldum." dedim sesimin inandırıcı çıkmasını umarak. Ama Emir'in daha çok kısılan gözleriyle buna inanmadığı aşikardı. Fakat üstelemeden Poyraz'a yaklaşıp bizim duyamayacağımız bir şey demesiyle Poyraz yumruk yemişten daha beter oldu. Yutkundu. Gözleri gözlerimi bulsa bile hemen kaçırdı. Ne demişti de böyle olmuştu. Ama Özgür'ün sesiyle ona dönmek zorunda kaldım.
"Kimsenin senin kaybolduğuna inandığını zannetmiyorum."
"Ben yalan söylemiyorum. Ayak seslerini duyunca yaklaştım hepsi bu sonra, sonra.. Sen geldin zaten." dedim resmen çemkirerek.
Dudaklarından geçen hafif bir gülümsemeyle; "Öyle olsun bakalım." deyip ellerini cebine koydu.
Emir Poyraz'ın yanından ayrılmış bize doğru gelirken bakışları benim üzerimdeydi. Zor olsa da bakışlarımı Poyraz'a çevirdiğim de hala orada dikildiğini görmüştüm. Deli gibi yanına gitmek istesem bile kolumu kelepçe misali saran büyük ellerin buna izin vermeyeceği aşikardı. Aslında ilk defa bu ellerin bana izin vermemesine sevindim. Çünkü ilk defa Poyraz'a çok kırılmıştım. O kızla gelerek beni kendinden uzaklaştırmak istemişti işte. Özgür bir Poyraz'a bir Emir'e baktıktan sonra; "Burada neler olduğunu açıklayacak mısınız?" dedi. Benim merakıma su dökerek.
Gözlerimi dikerek ona baktım. Özgür gibi ben de bir cevap bekliyordum. Emir sakince elini Özgür'ün omzuna koyup; "Sonra kardeşim." deyip beni yanında çekti.
Ona mani olmak istesem bile buna izin vermeyeceği için ona ayak uydurdum. Peşi süre beni sürüklerken her geçen saniye yeni bir soruya gebe kalıyordum. Bir anda durmasıyla sırtına çarptım. Tam kendimi çekecekken bana dönüp bedeninin bedenime sertçe çarpmasını sağladı. Bütün vücudum zonkladı. Elimin birini bel hizasında tutarken diğerini büküp belime koymuştu. Etkisiz bir eleman gibi kollarındaydım. Üstten bakışları yüzüme düşüyordu.
Gözleri gözlerimi hapsine alıp mıknatıs misali beni kendine çekiyordu. İkimiz dışında bütün dünya durmuş gibiydi onun karanlık gözlerine bakarken yutkundum. Bakışları oraya kayıp yavaş yavaş dudaklarıma, burnuma uğrayıp geri gözlerime geldi. Bedenimin ona bu kadar itaatkar olması beni sinirlendirirken onun dudaklarında gülümsemeye sebep oldu. Gözlerim oraya kaydı. Dolgun dudaklarının kenara doğru kayması, hafif gözüken beyaz dişleriyle muhteşem gözüküyordu. Gözlerimi kaçırdım. Kızarıyordum. Bir an çırpınmamla daha sıkı tuttu. "Şşt sakin." derken nefesi nefesime karışıyordu.
Şu an bulunduğumuz durum kadar bu hissettiklerim de boktandı. Burnuyla hafifçe saçlarımın arasına dalarken fısıldadı.
"Her şeyi duyduğunu biliyorum küçüğüm. Su damlası gibisin gerçekten temiz, saf ve şeffafsın. Sana baktığım da çırılçıplak kalıyorsun." deyip saçlarımı koklamasıyla yapmamam bir şey yapıp kendimi ona doğru biraz daha ittim. Kendime lanetler ederken onun gerilmesine şahit oldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILANLARIN EFENDİSİ
Teen FictionKader neydi? Önceden yazılan ve değişmeyecek olandı. Kaderin önüne ne geçebilirdi? Hiçbir şey geçemezdi. İşte bu hikayede de onların kaderleri onlar doğmadan kanla yazılmıştı. Oluk oluk kan kokan, nefret akan ve kin kusan bir kaderdi onları bekley...