İnsanın hayatı boyunca tadabileceği en tarifsiz duygu aşk, sadece kalbi değil beyni ve bedeni de esir alıyor...Sende beni esir aldın deniz kokulu adam.
Esaretinle gerçekleri göremeyecek kadar kör ettin beni.
2/2. Kör Olmak
Ama yine olmamıştı. Yine bana babamla kavuşmayı çok görmüşlerdi. Bir bedenin beni çekmesiyle kendimi yerde onun üstünde buldum.
"Ne yapmaya çalışıyorsun?" demesiyle gözlerimi açtım. Kim miydi? Kerem SOYDER. Beni nasıl bulmuştu hiç bir fikrim yoktu. Bir şey demeden ayağa kalkmaya çalışmamla bana destek oldu. Kimseyle uğraşacak gücüm yoktu. Dönüp gidecekken engel oldu. "Nereye gidiyorsun?"
"Seni ilgilendirmez." Hırsla kolumu çekmemle önüme geçti. "İlgilendirir." demesiyle dik dik ona baktım. Ne saçmalıyordu?
"Ee bana bir sözün vardı istediğim zaman istediğim yerde benim yanımda olacaktın ve ben şu an istiyorum." deyip ellerini cebine koyan adama baktım. Ciddi miydi?
"Kerem inan ki seni kaldıracak gücüm yok." desem bile beni es geçti. "Ha bu arada can borcunu ödemiş sayılıyor muyum?" Dudaklarım varla yok arası kıvrıldı.
"Ödeştik deyince beni rahat bırakacak mısın peki?" Düşünür gibi yapıp cevap verdi. "Hayır çünkü sözünü tutacaksın."
Derin bir nefes alıp boş boş etrafa baktım başka yapacak gidecek bir yerim yoktu sanırsam. Kafamı 'Evet' anlamında sallamamla yürümeye başlarken ona ayak uydurdum. İlerdeki arabasına binerken ne o ne de ben konuşmuştum. Araba gecenin ışıklandırdığı şehirde ilerlerken etrafa bakıyordum.
"Nereye gittiğimizi sormayacak mısın?" Histerik bir gülüşle onadöndüm. "Ne fark edecek ki." Bir şey demezken sessizce yola döndü. Ayaklarımı kendime çekip sıkıca sararken kafamı cama dayadım. Nereye ait olduğumu bilmediğim bu koca dünyada gittiğim yeri bilsem ne değişecekti.
Kerem şehir dışına çıkmadan yoldan bir marketten kısa bir alışveriş yaparken biraz da olsa temiz hava almıştım. Araba ana yoldan orman yoluna saparken etrafa baktım. Her yer çam ağaçlarıyla doluydu.Kısa bir yolculuk sonrası bizi karşılayan küçük dağ evine baktım. Küçük ve tatlı duruyordu. Arabanın durmasıyla inerken yerlerde hafif bir tabaka oluşturan karın ayağımın altında çıkardığı sese kulak verdim. Tıpkı bu ezilen kar gibi ezilmiştim.
Kerem'in kapıyı açıp yol vermesiyle içeri geçtim. Elindekileri mutfak olduğunu düşündüğü yere bırakırken etrafa baktım. İki katlıydı. İlk katta şömineli gri renginin baskın olduğu bir oturma odası ve tahminimce mutfak vardı. Üst katta o zaman yatak odası vardı. Kerem'in mutfaktan çıkmasıyla ona baktım. "Ben hemen odun alıp geliyorum." Yüksek kesim olduğundan daha soğuktu.
Kerem elindeki odunlarla gelip şömineyi yakmaya koyulurken koltuğa oturdum. Köşede küçük bir yemek masası ve duvarlarda birkaç resim vardı. Kerem, Anıl ve daha önce görmemiş olsam bile Azra olduğunu düşündüğüm kişi vardı. Kerem şömineyi yakıp bana döndü. "Kahve?"
"Olur." dememle mutfağa ilerledi. Bedenim hafiften üşürken şöminenin önündeki serili kürkün üstüne oturdum. Kısa bir süre sonra Kerem de gelip yanıma oturdu. Sessizce yanan odun parçalarını seyrederken kendime benzettim. Benim ruhumda böyle yanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILANLARIN EFENDİSİ
Teen FictionKader neydi? Önceden yazılan ve değişmeyecek olandı. Kaderin önüne ne geçebilirdi? Hiçbir şey geçemezdi. İşte bu hikayede de onların kaderleri onlar doğmadan kanla yazılmıştı. Oluk oluk kan kokan, nefret akan ve kin kusan bir kaderdi onları bekley...