8.Hayal Kırıklığı

1K 268 180
                                    

"Bütün yolların sonu aynı noktaya çıkar, biricik Gladys."

"Ya o nedir?"

"Hayal kırıklığı."

"Sevgili küçük kız;
Bacaklarımda zamanında peşine koştuğum hayal kırıklarının ağrıları, düştüğümde kanayan dizlerim ve boğazımda sana söylemek üzere dizilen güzel sözler ile gelmiştim sana. Görmemiş, duymamış ve dinlememiştin. Haklıydın, ben de olsam ben de dinlemezdim beni."


8.Hayal Kırıklığı

Hala benim kafam onun göğsünde onun eli benim belimde dikiliyorduk. Ne o hareket etmişti ne de ben. Az önce çok büyük bir katliamdan kurtulmuştum. Onun sayesinde üstelik ikinci kez.

Başımı çekip yavaşça gözlerimi ona sabitledim. Elini belimden çekmediği için fazlasıyla yakındık ve bu yakınlık kalbimin çok hızlı kan pompalamasına sebep oluyordu.

Dudaklarımı yalayıp, "Ben teşekkür ederim." diyebildim sadece. Aslında 'Ona burada olduğumu söylemediğin ve beni yine kurtardığın için teşekkür ederim Poyraz.' demek istesem bile.

Bir şey demeden belimde olan elini çekti. Vücudumdan çekilen eller yüzünden rahatlasam bile boşluğa düşmüş gibi bir hisse de bürünmüştüm. Sanki hem oraya ait hem ait değilmiş gibiydi. Bir anda tekrardan bileğimden tutup beni sağ taraftaki odalardan birine çekti. Sesimi çıkarmadan peşinden gittim. Kapıyı kapattıktan sonra bileğimi bırakıp bana döndü.

"Buraya nasıl geldin derhal anlatıyorsun." dedi bir yandan da kapının yanında tur atarken. Çok gergin olduğu gerilmiş yüz hatlarından ve sertleşmiş ellerinden belliydi.

"Taksiyle Emir'i takip ettim." deyiverdim hemen.

Bir anda durup daha da sertleşen yüz ifadesiyle üstüme doğru geldi. Ben de o üstüme geldikçe arkaya adım atmaya başladım ve arkamda bulunan yumuşak bir yere düştüm. Burası nasıl bir yerdi? Odaların hepsi bambaşka şeylerle mi doluydu? Yatağın bu berbat yerde ne işi vardı. Odayı kafamı kaldırıp süzdüğümde diğer odalardan daha derli toplu olduğunu hatta diğer odalardan daha iyi bir durumda olduğunu anladım.

Yavaşça üstüme eğilip; "Yalan söyleme Yağmur." deyip tısladı resmen.

Adımı unutmamıştı hatırlıyordu. Ona kalırsa ben de onunkini unutmamıştım ki. Ellerine bakmamla aynı dövmeden ondan da görüp bir anda elinden tuttum.

"Bu ne anlama geliyor?" dememle alt dudağımı dişledim. Bakışları bir anlık dudaklarıma düşse bile hemen gözlerime geri çekti.

Ben ne zamandan beri bu kadar korkusuz ya da lüzumsuz oldum? Niye beni ilgilendirmeyen şeyleri kurcalayıp duruyordum? Üstelik daha buraya geleli kaç gün olmuştu da hemen adapta olmuştum böyle. Poyraz bana tehditkâr bir şekilde hesap sorarken ben onun elini tutmuş soru soruyordum. Yutkundum. Gözlerinden öyle garip bir ifade vardı ki çözemiyordum. Emir gibi çok karışıktı. Ama kim daha karışık bilemiyordum.

"Tehlikeli sularda yüzüyorsun. Hem de çok. Bu sular seni boğmadan kaç buradan." deyip kapıya yöneldi.

Bu ne demekti? Burada olmamdan mı bahsediyordu?

"Ben gelene kadar buradan çıkmıyorsun. Emir seni burada görürse kötü olur." deyip çıktı.

Poyraz'ın odadan çıkmasıyla derin bir nefes aldım. Sol tarafımdaki cama bakıp kocaman bir alanın olduğunu gördüm ve yan yana aralıklarla binalar olduğunu. Camdan bir binanın ön girişini görebiliyordum. Bina girdiğim bu binaya göre daha sağlam ve gösterişli duruyordu ama asla insanların yaşayacağı türden binalar gibi değildi. Hemen yanındaki diğer bina daha küçüktü ve ışıltılıydı. Camdan uzaklaşıp odaya baktım. Siyah büyük bir yatak ve küçük bir gardırop dışında bir şey yoktu. Gardırobun yanında olan kapı da büyük ihtimalle banyo kapısıydı.

YILANLARIN EFENDİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin