✖36.Bölüm✖

848 83 37
                                    

Keyifli Okumalaaar🥂

Nasıl tırmandığımı anlamadan kendimi güvertede bulmuştum. Biz buna halk arasında göt korkusu diyoruz.

Güvertede sadece çekiç sesleri ve metalik bir kaç ses vardı. JongHo ve ekibi şimdiden çalışmaya başlaması ne kadar güzel olsada üzücüydü. Geldikleri gibi, dinlenmeden işe koyulmuşlardı.

Üzgünüm JongHo! Şu harita işini hallettikten sonra size üzülmeye devam edeceğim!

Adımlarımı bu sefer güvertede olan kaptan kamarasına yönelttim. HongJoong'un alt güvertede, JongHo'nun yanında olduğunu umuyordum.

Yine de adımlarımı sessiz atıyor, dikkat ediyordum. Güvertede ayağıma bağ olacak neredeyse hiçbir şey olmadığı için rahattım. Kocaman halat dışında hiçbir şey. Salak olmayan birinin ona takılmayacağını düşünüyordum.

Kamaranın önüne gelince her ihtimale karşı kapıya vurdum. HongJoong içerideyse ve ben gizlice girip ona yakalanırsam hiç iyi olmazdı. Eğer içeride ise şimdiden bir bahane bulsam iyi olacaktı.

Rota? Ay tutulması? En iyisi ay tutulmasıydı sanırım..

İçeriden gelen mırıltıyla şansıma küfür edip kapıyı araladım. Az sonra oluşacak olan garip ortamı hayal etmek bile garipti. Bu, onunla, benim gerçekte kim olduğumu öğrenmiş olduğu ilk konuşmamız olacaktı.

Ay tutulması ile ilgili sorularımı toparladım. Haritayı bulmamış olduğunu diliyordum. Bulduysa beni ay tutulması kurtaramazdı..

Adımlarım, sade olmaktan uzak ve 'burası korsan kaptanın kamarası' diye bağıran odanın içine giderken kendimi hazırladım.

Haritayı henüz bulmamıştı. Bu, şu an için aldığım en iyi haberdi!

"Eşyalarını daha boşaltmamışsın?"

Kahve gözleri söylemlerimle kamarada dolandı. Odanın her karışı dolu olduğu için bu hayli uzun sürmüştü. Küçük bir yer olmasına rağmen bu kadar dolu olması işleri zora sokuyordu.

Özellikle kamaranın bir köşesinde bulunan uzunlamasına masa.. Bu masa bizim gemi hakkında raporlar dahil herşeyi konuştuğumuz masaydı.

"Geminin bu tarafında hasar yok. Gövde ve iskeleti zarar görmüş."

Gözleri sonunda beni bulduğunda yüzüne manalı bir gülümseme yerleşti. Dudakları arasından minik bir 'hah' nidası çıktı.

"Su, nereye zarar vermemesi gerektiğini biliyor. Öyle değil mi?"

Yaptığı imayı anlamak için düşünmeye gerek yoktu. O sert ve büyük dalgalar gövdeye zarar verip arka -gemici deyimiyle kıç- kısma zarar vermemişti çünkü orada ben vardım. Köprüüstündeydim.

Köprüüstünün altında bulunan kamara ise tabii ki HongJoong'un kamarasıydı. Dalgalar bu nedenle oraya zarar vermemişti.

"Pusula ve kitabın sana sadık olması, Kraken'den kurtulmuş olman ve dahası.. Şimdi anlamlı geliyor."

Yüzündeki manalı ifade silindi. Kahve gözlerindeki boşluğa- Hayır! Ben direkt HongJoong'a anlam veremiyordum. O değişik biriydi.

Gemideki diğer herkes gibi..

"Birkaç tahminim vardı. Büyücü, cadı, siren.. Ama Su Tanrısı.."

Cadı mı!? Cadı? Beni o çirkin, yosun tutmuş varlıklara nasıl benzetebilirler!?

"Bize söylemeyi düşünmüyordun çünkü?"

"Bunu duymak istediğine emin misin? Hiç yumuşak bir söylem sayılmaz.."

Pirate King // ATEEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin