Kraken'in büyük dokungacı kızın belini sarmalayıp onu kendine çekerken San indirmiş olduğu kılıcıyla tekrar davrandı krakene. Fakat geç kalınmış bir hareketti.
Mürettebatın bağırışları eşliğinde MiRan ve Kraken okyanusun soğuk sularına gömüldü bile. Uzuvları gemiden birer birer çekilen Krakenle bütün gemi gelen rahatlamayla kendilerini güverteye bırakmıştı.
WooYoung, MinGi ve JongHo koşar adımlarla baş kısma, Kraken'in MiRan'ı aldığı noktaya gelmişlerdi. Baş kısımda dona kalmış olan San, WooYoung tarafından ittirildi. Baş kısmın ortasında donakalmıştı ve koşarak bu tarafa gelen korsanların işini zorlaştırıyordu.
Üçüde tahta kısıma tutunarak okyanusa baktı. Gecenin bir yarısı olduğu için su onlara hiç yardımcı olmuyordu. Okyanus gözlerinin önüne parlament mavisi bir perde çekiyordu resmen.
Okyanus durgun, az önce olanlar hiç yaşanmamış gibiydi. Bu olanlara dair tek kanıt gemideki hasarlardı.
"Demir.. demir atmalıyız! Onu burada mı bırakacağız!?"
WooYoung hırsla arkasını döner ve köprüüstünde ifadesizce hasara bakan HongJoong'a karşı sinirle konuşur.
"Okyanus aldığını asla geri vermez. Bunu biliyorsun WooYoung."
Uzun gemide uçtan uça konuşan iki kişide birbirlerini anlayabiliyordu. Gemide uğursuz bir sessizlik vardı. Öyle ki okyanus bile durgun, rüzgardan eser yoktu.
San yerdeki, kızın yere bıraktığı hançerini aldı ve sıkıca kavradı. Kınındaki hançeri o kadar sıkı tutuyordu ki neredeyse kını ezilecekti.
Okyanus aldıklarını asla geri vermezdi.
Hepsinin zihinlerinde tekrarlandı HongJoong'un söyledikleri. Okyanus acımasızdı bu nedenle korsanlara ev sahipliği yapıyordu.
Dengesiz, tutarsız, acımasızdı. Bir korsan gibi.
"Beyler, toparlanın! Yelken açıyoruz!"
HongJoong mürettebatına emir verdikten sonra dümenin başındaki YunHo'ya döndü. En az baş bölümündeki çocuklar kadar üzgündü o da. Şaşkındı. Az önce yaşananların şokundan çıkamamıştı daha.
"Gezgin, en yakın adada bir kamp kuracağız. Rotayı belirle."
Gemideki hasarı onarmak için bir yerde durmaları gerekiyordu. En yakın yerde. Kraken gemiyi batırmak için gelmişti ancak Deniz Tanrısı onlara bir şans vermişti. Buna inanıyordu HongJoong.
Bilmediği şey ise şuydu ki. Su Tanrısıydı bu şansı onlara sağlayan. Okyanus ve denizlerin fatihi.. Krakenle beraber giderek onlara bir şans kazandırmıştı.
Gezginin hâlâ az önceki gibi duraksadığını fark eden HongJoong parmaklarını genç adamın önünde şıklattı ve dikkatini kendine toparladı.
"En yakın adaya gidiyoruz dedim!"
Kendini dinlemediği için dişleri arasından konuşarak sinirlendiğini belli etti HongJoong. YunHo küçük bir kafa sallamayla onu onayladı ve haritasına döndü. Az önce öyle bir kıyamet kopmamış gibi davranan, genç kızı tutup denize çeken bir kraken yokmuş gibi davranan HongJoong'a sinirliydi.
HongJoong ise köprüüstünden inerken gergindi. Yolunu gösterecek olan rehberi kaybetmişti. Bu onda küçük, anlık bir üzüntü yaratsada aklına gelen pusulayla bu üzüntüsü geçmişti bile. Şans her zaman onun yanındaydı.
"Bu arada kaptan.. pusulamızın normal bir pusuladan farkı kalmadı. Kuzey, güney, doğu ve batı. Pusula artık bundan ibaret."
YunHo ifadesiz ve duygudan ırak bir şekilde merdivenleri inen kaptanının arkasından konuştu. YunHo arkadaşı olarak gördüğü birini kaybetmişti, hem de az önce gözleri önünde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pirate King // ATEEZ
Fanfiction"Wonderland neden önemli sizin için? Yani benim gitmek için nedenlerim varsa sizinde olmalı değil mi?" "Eldorado'yu biliyor musun? Altın şehir.." Biliyordum. Taşı toprağı altın olan bir yerdi ama o da aynı Wonderland gibi gizliydi. Varlığı yokluğu b...