Adının San olduğunu -geçte olsa- öğrendiğim yaralı çocuğun yattığı yatağın yanındaki sandalyede kollarımı kavuşturmuş öylece oturuyordum. Aşırı sıkılmıştım.
YeoSang yaşananlardan sonra yanıma gelmemişti. Doğal olarak San'ı da ziyaret etmemişti. San uyku halindeyken ağrıyı azaltmama gerek yoktu fakat uyandığında.. bizi ne bekliyor bilmiyordum.
"Uyuyor mu hâlâ?"
YunHo son 3 saatte olduğu gibi yine kontrole gelmişti. Saatte bir geliyor ve durumu yokluyordu.
"Gördüğün gibi."
YunHo kafa sallayıp kamaradan çıkacakken ona seslendim.
"Ateşi çıkmaya başladı ve uyanınca çok ağrı çekecek. Bir limanda ya da ilaç alabileceğimiz herhangi bir yerde dursak iyi olur."
"Yakınlarda bir liman var. Kaptana söylerim."
Son defa kamarada gözlerini gezdirdi ve odadan çıktı. Saat başı kontrole gelmesinin bir diğer nedeni ise bana kalırsa onu öldürmeye çalışıp çalışmadığımla ilgiliydi. Benim onlara güvenmediğim gibi onlarda bana güvenmiyordu.
Gözüm San'ın yüzüne gezindi. Sıradan bir yüze sahip değildi. Bu gemide üst rütbelere sahip herkes gibi. Keskin yüz hatları ve dikkatleri hemen üstüne toplayan sivri çenesi. Özenle yaratılmış gibiydi.
Uzun süre uyumaktan ve bulunduğu ortamın neminden dolayı kurumuş ve beyazlamış dudaklarını elimdeki ıslak bezle ıslattım.
Öyle bir yarayla nasıl dayandığını anlayamıyordum. Acı çekerken dahi sesini çıkartmamıştı. İnsan mısın sen!?
Kamaranın kapısı tekrar açıldığında derin bir nefes aldım. Bu sefer kim geldi!? Dakika başı birileri geliyor!
"Daha uyanmadı. Şunu yapmayı keser misiniz!?"
Kapıya bakmadan isyan etmiştim. Sürekli biri gidiyor, diğeri geliyor! Ve bu artık can sıkıcı bir hale gelmeye başladı.
Kamaranın gıcırdayan tahtalarıyla yatağa doğru yürüdüğünü anladım ve kafamı kaldırıp gelene baktım.
YeoSang?
"Ben.. çıksam iyi olacak.."
Oturduğun ahşap sandalyeden doğruldum ve yolu yarılamış olan YeoSang'ın yanından geçip gidecekken kolumdan yakaladı.
Kendine çekip sıkıca sarılınca ne yapacağımı şaşırdım. Öylece duruyordum. Ne yapabilirdim ki? Yürümelik olarak gördüğüm çocuk bana sarılıyordu.
"Kal."
Titrek bir sesle ağzından çıkan tek kelime... çaresizliğin tanımı olabilirdi.
"Kal, korkuyorum."
Kollarını benden çekip ayrıldı ve ellerini kollarıma koydu. Gözlerini gözlerime dikince bir duygu karmaşası gördüm.
Korku en baskın olanıydı. San'ı kaybetmekten korkuyordu. Onu kaybederken hiç bir şey yapamamaktan korkuyordu. Gitmemi istememesinin nedeniydi bu.
Kafamı sallayarak onayladım onu. Daha az önce kalktığım sandalyeye geri oturdum. O ise kenarda duran sandalyeyi aynı benim gibi yatağın diğer tarafına koydu.
Sessizce yüz üstü yatan San'a baktı. Öylece bakıyordu. Gözleriyle konuşuyor gibi. Ne kadar uğraşırsam uğraşayım bu gemideki insanları çözemeyecektim. Uğraşmadan anlamıştım bunu.
Kendilerine acımasız korsan diyolardı ama kapı önünde çaresizce bekleyebiliyorlardı. İnsanlık duygularının sağ kalmasına sevinmiştim. Tabii bu duygu sadece kendi içlerinden olanlar için geçerliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pirate King // ATEEZ
Fiksi Penggemar"Wonderland neden önemli sizin için? Yani benim gitmek için nedenlerim varsa sizinde olmalı değil mi?" "Eldorado'yu biliyor musun? Altın şehir.." Biliyordum. Taşı toprağı altın olan bir yerdi ama o da aynı Wonderland gibi gizliydi. Varlığı yokluğu b...