33.Bölüm Kesit

6.6K 290 76
                                    


Herkese merhaba...biliyorum bölümü bekliyorsunuz ama güzel bir bölüm yazmak için dikkatle yazıyorum. Çünkü kilit bir bölüm diyebilirim şu gelecek iki bölüm.
Çok istemeniz üzerine kesitle geldim ancak daha fazla kesitten ipucu veremezdim bölümle alakalı. Kesitin kısa olduğunu biliyorum ama affola.
Bölüm en kısa sürede gelecek küçük bir kısım kaldı yazmam gereken ama dediğim gibi özenerek yazdığım bir bölüm o yüzden baştan savma yapmak istemiyorum. Hepinize selamlarımı yolluyorum 🌸

İyi okumalar :)

Korku, bir belirsizlik karşısında tehdit algısı ile tetiklenen, rahatsız edici ve olumsuz bir his. Korku belirli bir ağrı veya tehdit olarak algılanan bir olay sonucunda, uyarıcı bir tepki olarak ortaya çıkan yaşamsal bir mekanizmadır. Korku görünüşte evrensel bir duygudur. Herkes bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde çeşitli korkulara kapılabilir. Korkan bir kişi donup kalabilir veya felç tepkisi vermesi de mümkün olabilir. Arabadan inene kadar Vedat bu donup kalma olayını yaşamıştı. Arabadan inip takla atan arabanın içinde kanlar içinde kalmış kadını çıkartana kadar bedeni değil de beyni felç gibiydi. Kulakları çınlayıp kapanırken uğultular eşliğinde hastanenin bahçesindeki insanların kendisine yol verişine minnet duydu. Kucağındaki bedeninin nefes alıp almadığını bile bilmeden bir umut sedye gelene kadar taşıdı.

Sedyenin üstüne koyduğu bedenin kıpırdamadan öylece duruşu göğsünü sıkıştırıyordu.
Giden sedyeyi ayakları birbirine dolanarak takip etti. Parmaklarının uçlarına kadar bedeni titriyordu. Gözünden akan yaşlar hastanenin ve havanın soğuk oluşundan dolayı yüzünü dondurmuştu. Burnunun ucu ağlamaktan dolayı sıcacıkken bedenin geri kalanı üşüyordu. Doktorlar kendi aralarında tıbbi konuşmalar yaparken Vedat sanki ne dediklerini anlayacakmış gibi kulak kesilmiş, dinliyordu.

"Bilinci kapalı ve nabzı düşük." Duyduğu kelimelerle birlikte ayakları yürümeyi kesti. Yan taraftaki acil odasına giren sedyeyle birlikte öyleyece yatan kadını izledi. Kapılar kapanmamışken son kez görmek için her saniyesini değerlendiriyordu.

"Hastayı kaybediyoruz!" Beyni birden fazla kez bu kelimeleri tekrarladı. Duymayı istemediği kelimeler kafasının içinde dönüp dolaşırken ayakları bedenini taşıyamadı. Geriye doğru tökezleyip sırtını duvardaki panoya çarparken odanın kapıları kapandı.
Gözlerindeki yaşlar önünü görmesini zorlaştırırken bir iki adım öne doğru ilerleyip sırtını panodan çekti. Kapanan kapıya doğru gideceği an boynunu sıkan eller ile tekrardan sert bir şekilde duvara çarptı. Bakışlarını kendisini boğazlayan kişiye kaydığında cehenneme giriş yaptığını ve şeytanın da kendisini cezalandırdığını sandı. Zira Yekta'nın gözlerinden lavlar fırlıyordu. Kendisini tutmaya çalışan Esin'i bile takmıyor, tutuşunu gevşetmiyordu.

"Kızıma bir şey olsun seni öldürürüm. Duydun mu beni! Öldürürüm seni." Yekta tuttuğu bedeni yana doğru itekleyip ellerini saçlarından geçirdi. Haberi aldığından beri iyi değildi ve sinir krizi geçirmemek için zor tutuyordu kendisini.
Esin'in aklı hem kızındaydı hem de kocasındaydı. Yekta'nın kötü bir şey yapmasından yapacak olmasından ödü kopuyordu.
Gelmekte olan korumalar daire şeklinde etraflarını sararken elini tutan küçük kızına baktı. Ayla da hissetmişti sanki kötü bir şey olacağını. Kızının bakışlarını takip etti. Duvara yapışmış olan ve kafası önünde omuzları sarsılan adama bakıyordu acıyarak.
Arkası dönük olan kocası işaret verdiği an korumalar harekete geçti. Esin korku dolu gözlerle kocasına baktı. Eline bulaşan kana bakarak öylece duruyordu. Az önce Vedat'ın boğazını sıkarken eline geçen kızının kanına bakıyordu.

"Götürün onu!"dediği an Vedat olumsuzca kafa sallamaya başladı ve kendisine doğru gelen korumalardan kurtulmaya çalıştı. Ancak kaçacak bir mesafe ya da aralık yoktu.

"Yekta bey yapmayın!" Vedat gözünden akan yaşları silerken kollarından tutmaya çalışan adamları itekledi. Ancak sayıca çoklardı ve gücü hepsine yetmezdi.

"İçeriye girmesine de izin vermeyin sakın!"

Esin direnen adama bakarken içi burkuldu. Vedat'ı daha soğuk kanlı biri olarak düşünmüştü ama adamın bu denli duygularına yenileceğini tahmin edemezdi.
4 koruma adamı tutarak uzaklaştırmaya çalışırken Yekta kılını bile kıpırdatmadı. Kızının elini tutarak kocasının önüne geçti.

"Bunu yapmaya hakkın yok Yekta. Bırak dursun burada." Esin bir anne olarak hem kendi kızına hem de bu genç adama üzülüyordu.

"Benim kızım içerde ölümle burun buruna ve bu adamın burada yeri yok Esin!" Yekta korkunç derecede başka birine dönüşürken Vedat'ın sesi duyuldu.

"Yekta bey...izin verin kalayım...lütfen. Yekta bey..." Ve bu adamın hastanenin koridorlarından uzaklaştırılırken söylediği tek kelimeler oldu.
Esin, ağlayarak uzaklaştırılan adamdan bakışlarını çekerek tekrardan kocasına baktı.

"Dila o odadan çıktıktan sonra şu yaptığın için seni zor affedeceğini biliyorsun değil mi?" Esin anlam veremiyordu kocasının neden böyle yaptığını. Korumacı bir babaydı eşiydi ama bu kadarına da pes dedirttiriyordu. Yapılan kazada Vedat'ın bir suçu yoktu ki. Ancak Yekta, genç adama da ceza kesiyordu. Yekta tartışma çıkaracak cümleler kullanacağı an Ayla araya girdi.

"Anne...ben gidip bir bakayım mı?" Ayla, fark etmişti babasının büyük bir tartışma çıkaracağını, hem bakışlarından hem de hareketlerinden.

"Şu an sırası değil kızım." Esin kızını da tutarak oturma yerlerine geçti ve bekledi. Mucize diledi çünkü başka yapabileceği hiçbir şey yoktu. Elinden gelen bir şey yoktu.

Vedat ise hastanenin kapısını kollayan korumalardan bakışlarını çekmeden elindeki kanı üstüne sildi. Sonrada gözünden akan yaşları sildi elinin tersiyle. Çok yorgun hissediyordu. O kadar çok yorgun hissediyordu ki bacakları kendisini daha fazla taşıyamayacak gibiydi. Buradan gitmeye niyeti yoktu. Hastanenin içine giremiyor olsa bile dışında bekleyecekti ne kadar sürerse sürsün.
Hastanenin bahçesine giriş yapan arabanın frenleri aniden durunca gözlerini kapattı sıçrayarak Vedat. Aklına gelen kaza görüntüsü kapalı gözlerinden yaşların tekrardan akmasına neden olurken Şeniz bir hışımla çıktı arabadan. Yeğenin yanına ulaştığında gördüğü kanla ağzından korkuyla birlikte şaşkınlık nidası çıktı. Eliyle ağzını hızlıca kapatırken ruhsuz gibi duran yeğenini inceledi.

"Yine ne haltlar yedin Vedat? Bu nasıl oyun böyle! Dila...Dila nerede?" Şeniz aklına gelen kötü düşünceyle birlikte bakışlarını yeğeninden çekip hastanenin girişinde hatta her yerinde gördüğü takım elbiseli adamlarla durgunlaştı. Kötü düşünceleri aklından atarak hastaneye doğru ilerlerken Feridun, Vedat'ın yere düşecek olan bedenini kolundan tutarak yakaladı. Halasının söylediklerini duyduğu an kendisine kızdı Vedat. Hepsi bir oyundu...şu ana kadar yaşadığı her şey kendisinin başlattığı pis bir oyundan ibaretti. Kadına bir şey olursa eğer bu kendisinin suçuydu. Kadının hayatına girmeseydi böyle şeyler yaşamayacaktı Dila.

"Ben...ben böyle olsun istemedim." Kendisini tutan eniştesine doğru döndü. Yüreği sızlamaktan çok sıkışıyordu.
Feridun ilk kez Vedat'ı çaresiz görüyordu. Ağlarken görmüştü yine Dila için ama şu an bir başkaydı. Korkuyu iliklerine kadar yaşamış gibiydi Vedat. Uzanarak yeğenine sarıldı ve sırtını sıvazladı. Üstündeki kanın kendi kıyafetine bulaşacağına umursamadan sarıldı. Bir baba gibi destek olurcasına sarıldı.
Vedat gözyaşlarını eniştesinin omzuna akıtırken sıkıca sarıldı. Her zaman desteğini gördüğü adamdan yine aynı şekilde destek görüyordu. Ama oyunu öğrenildiği an bu desteği göremeyecekti. Özellikle Feridun'u hayalkırıklığına uğratacağı için üzüleceğini hiç düşünmezdi. Şu an kötü diye gördüğü günün aslında hiçbir şey olduğunu öğrenecekti yakın zamanda.

Efsunkâr (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin