Herkese iyi akşamlar diliyorum. Beni özlediniz mi♥️
Bölüm çarşamba ya da perşembe günü bitmiş olur ama sizi daha fazla bekletmeden küçük bir kesit atayım dedim🌸
İyi okumalar:)
Gecenin loşluğu evin içini kaplarken uyuyakaldığı sandalyenin üstünde bedenini zorlukla kaldırdı. Sanki üstünde tonlarca ağırlık varmış gibi hissediyordu. Kaç saattir uyuyordu bu sandalyenin üstünde? Bedeni tutulmuştu ve hareket etmekte zorluk çekiyordu. Ayrıca ayakları üşüyordu ve ayaklarının altında sıvımsı bir şey olduğunu fark etti. Su gibiydi ve bu sıvı ayaklarının daha çok üşümesine neden oluyordu. Evin içi karanlık olabilirdi ama nesneleri iyi ayırt ediyordu. Sandalyeden doğrularak yere bakındı. Gördüğü sıvı su değildi. Ayakları kana bulanmıştı. Az önce doğrulmak için sandalyeden çektiği sırtını hızlıca geri sandalyeye yasladı. Göğüs kafesi deli gibi şişip inerken kadının kokusunu alıyordu. Donup kaldığı esnada duyduğu bebek ağlaması ile etrafına bakındı. Görünürde bir bebek yoktu. Ağlama sesi de dışarıdan geliyor gibiydi. Hem uzak hem yakındı bu ses. Ellerinden destek alarak sandalyeden kalktı ve kana bulanmış yere basarak adımlarını dışarıya doğru yönlendirdi. Neden kimse yoktu evin içinde? Halasına ya da babasına sesleneceği sırada duyduğu ninni ile buz kesti. Kapının kulbuna giden eli geri inmişti. Bu ninniyi biliyordu. Annesinin küçükken mırıldandığı ninniydi bu. Uzun zamandır duymadığı ninniyi duyduğu an kulaklarına inanmak istemedi. Annesi burada olamazdı. Kulak kesilip ninniyi daha net duymaya çalıştı. Bu ses annesine ait değildi. Duyduğu sesin kime ait olduğunu gayet iyi biliyordu ve sesin sahibini görmek için kapıyı hızlıca açıp kendisini dışarıya attı. Bahçeyi saran sisin içinde gördüğü arkası dönük olan kadınla birlikte nefesini tuttu. Kucağında tuttuğu beyaz örtüye sarılı olan bebeğe ninni söylüyordu. Ninnin sonlarına doğru bebeğin alnına öpücük konduran kadının yanında açılmış olan mezara kaydı bakışları. Sisin içinde mezarın kenarına oturmuş olan kadının üstündeki desenli elbise belkide ortamdaki tek renkli görseldi.
Gürleyen gökle birlikte bakışlarını gökyüzüne çevirdi ama zifiri karanlıktan başka bir şey yoktu. Ayağa kalktığını gördüğü kadının yansıması ile bakışlarını gökyüzünden çekip kadına çevirdi. Açık olan mezar artık kapalıydı ve kadının kucağında bebek yoktu. Korku dolu gözlerle tekrardan kadına baktığında elbisenin tamamen kanla kaplandığını gördü. İşte o an nefesini boğazına düğüm olmuştu."HAYIR! Hayır...hayır..." bağırarak mezara doğru koştu Vedat. Toprağın üstündeki taşlar çıplak ayaklarına batarken koşmasını kesmedi. Mezarın başına geldiği an kazacak herhangi bir alet aradı. Ama yoktu! Dizlerinin üzerinde çökerek elleriyle mezarı kazdı. Bebeği bu mezardaydı ve onu kurtarabilirdi. Az önce ağlamasını duymuştu. Yaşıyordu bebeği...
Tırnak aralarına giren topraklar artık tüm ellerini kaplamıştı. Mezarı kazdıkça kazıyordu ama bebeğini hâlâ bulamamıştı. Kazdığı topraklar hızından dolayı yüzüne, üstüne sıçrarken yanından hareket eden kadına göz ucuyla baktı. Dila gidiyordu. Kadının açıkta kalan bacaklarından kanlar süzülürken Dila bunu umursamadan ilerliyordu. Mezarın boş olduğunu fark ettiği an tökezleyerek ayağa kalkmayı denedi. Bedeni tutmuyordu hareket etmeye ama yine de güç bela kalkabilmişti. Gitmekte olan kadına yetişip topraklı eliyle, kolundan tutarak kendisine doğru döndürdü. Gördüğü yüzle birlikte ateşe dokunmuş gibi elini çekip son anda düşmekten kendisini kurtarmıştı.
Annesi gülümseyerek kendisine bakarken gözlerine inanamadı. Bu gerçek olamazdı! Az önce Dila'ya ait olan beden şimdi annesine aitti. Öylece durup kendisine bakan annesini incelerken bedeninin titrediğini fark etti. Annesi hiç değişmemişti, hâlâ aynı duru güzelliğe sahipti. Altın rengi saçları karanlıkta bile parlıyordu. Hele ki mavi gözleri, hayat doluydu.
"Anne..."sesi çok az çıkmıştı. Kendisi bile zor duymuştu sesini. Tekrardan dokunmak istedi annesine. Ancak annesinin bakışları başka yöne kaydı ve o hayat dolu bakışlar bir anda soldu gitti. Karanlığı aydınlatan ışığın nereden geldiğini bilmiyordu. Aydınlık şimdi annesinin yüzünü daha net ortaya çıkarıyordu. Kadının mavi gözlerinde gördüğü sarımsı yansıma ile arkasına döndü ve yanmakta olan evine baktı hayretler içerisinde. Evi cayır cayır yanıyordu. Giriş kapıda gördüğü kadınla birlikte kafasını olumsuzca salladı. Dila ateşlerin arasında kendisine öylece bakarken ne yapacağını bilemeyerek annesine döndü ama artık annesi az önceki yerinde değildi. Kalbi göğüs kafesinden çıkacak gibi atarken yanan eve doğru koşturdu. Dila'yı kurtarması gerekiyordu. Kadına yaklaştığı an önüne düşen ateş parçası ile geriye sendeledi. Saniyeler içinde kadının bedeni alevlerin arasında yok oldu.
"DİLA!"bağırışıyla birlikte uyanması bir olmuştu. Kendisini doğrultup aval aval etrafına baktı. İşyerindeki odasındaydı ve gün ışığından dolayı gözlerini kısmak zorunda kalmıştı. Soğuk soğuk terliyordu Vedat. Boğazını temizleyip gördüğü rüyanının etkisinden çıkmak istercesine kendisini silkeledi. Göğsü rüyasında olduğu gibi hızlı atıyordu. Dün akşam kadının evine giren adamı ve kadının gülen yüzünü gördükten sonra eve gitmemiş direkt buraya gelmişti. Kafasını işine verir biraz olsun unutur diye düşünmüştü ama olmamıştı. Yaptığı hatalar bir tek gerçek hayatında değil artık rüyalarında bile yüzüne vuruluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsunkâr (Tamamlandı)
Genç Kurgu"Geçenlerde bir film izledim. Kadının umutsuz aşkı adamın kalbine dokunamamıştı bile. Çok kızdım kadına..." Dila, elindeki silahı geniş dikdörtgen masanın üzerine bıraktı. "Neden insan kendisini sevmeyen biri için çaba harcardı ki? Kadın ne olursa...