Hellööö ben geldim uzun, güzel bir bölümle birlikte. Hangi ara 13.bölüme geldik hiç anlamadım. Oysaki ben 20.bölümde en kötü final yaparım diyordum ama bu gidişatla 30.bölümü görürüz. Çok keyif alarak yazdığım bir bölüm oldu. Aslında her bölümü zevk alarak yazıyorum ama hani böyle bir an önce yazıp paylaşmak istersiniz ya aynen öyle bir istekle yazdığım bölüm diyebilirim. Arkadaşlar ben arada Vedat'a bitiyorum. Siz nefret ediyorsunuz ama bence adam müko bir şey. Tabii o iğrenç planlarını saymazsak :)))
Burak kimdi diye soranlarınız olursa eğer ki (Zehr-i Aşk'tan gelen okuyucular için söyleyeyim) Kenan'ın kardeşi Adnan'ın çocuğuydu. Hatırlar mısınız bilemem çünkü busrabozkurt__2002 bebeğim hatırlayamadı ve mazereti de Adnan'ın üzerinde çok durmamam oldu 😂 eğer sizin de öyle bir düşünceniz olursa diye hatırlatmak istedim :)))Şu ana kadar benimle olan tüm okuyucularıma gelsin bu bölüm♥️
İYİ OKUMALAR:)
Gözlerini açmaya çalıştığında başına girip çıkan baş ağrısı ile yüzünü buruşturdu. O kadar çok keskindi ki baş ağrısı , geçmesini istiyordu. Üstündeki yorganı çektikten sonra ağrıyan başına ve gözüne inat hafifçe doğruldu. Gözlerini açtığı an havanın hâlâ aymadığını düşündü çünkü küçük bir gün ışığı çarpmıyordu kendisine. Odanın karanlık olması ve son derece büyük oluşu ile kaşlarını çattı. Burası kendi odası değildi. Odadan bakışlarını çekip yatağın içindeki bedene baktı. Üstündeki gömlek de kendisine ait değildi. Gömleğin yakalarından tutup kaldırdı ve içine baktı. Sadece külodu vardı ve göğüsleri çıplak bir şekilde gözler önündeydi. Kocaman açılan gözlerle gömleğin yakasını düzeltip yataktan fırladı. Bu kocaman yatak ve kocaman oda adama aitti. Ama neden buradaydı? Neden bu yatakta uyumuştu? En önemlisi beden bu gömlek üstündeydi? Önüne düşen dağınık saçlarını geriye itip yatağın hiç bozulmamış yan tarafına baktı. Ya düzeltilmişti ya da tek uyumuştu.
Odanın içinde dört dönerken fark ettiği kapıya doğru ilerledi. Buranın giysi odası olduğunu hatırlıyordu ve kıyafetinin orada olacağını düşünüyordu. Kapıyı açıp bir tarafı ayakkabı bir tarafı tamamiyle kıyafetlerden oluşan odanın içine girdi. Yüzünü sıvazlayacağı sırada aklına gelen makyajı buna engel oldu. Allah bilir yüzü şimdi nasıl bir korkunçluktaydı!
Büyük odanın kapı hizasında bulunan sandalyenin üstünde kıyafetlerini fark edince şükür dileyerek ellerini açtı. Kıyafetlerini burada mı çıkarmıştı? İnanamıyordu işte buna! Üstündeki yanlış iliklenmiş gömleği hızlıca çıkarıp tulumunu giymeye çalışırken kapıdan bakışlarını çekmedi. Her an birinin geleceğini hissediyordu. Tulumunun askılı kollarını omuzlarından geçirip göğüslerini düzeltti. Yan taraftaki tuhaf boy aynasından kendisine bakarken gözleri yine kocaman açıldı. Makyajı mahvolmuştu ve saçları ekstra kabarmıştı. Akşamki halinden eser yoktu şu an. Aynanın işlemeli kenarlarını neden daha önce görmüş gibiydi? Dalıp gittiği soruya daha fazla kafa yormadan giysi odasından çıkacağı sırada gördüğü başka bir kapı meraklanıp oraya doğru ilerledi. Çelik ya da demirden yapılmış kapının kulbunu tutup çevirdiği sırada açılacağını düşünmüştü. Ancak kapının kilitli oluşu merakına daha çok merak katmıştı. Daha fazla kapıyı zorlamadan geldiği yerden çıktı ve yatağın ucunda duran ayakkabılarını eline aldı. Çantasını komodinin üstünden alıp boynuna astıktan sonra telefonunun ekranına baktı. Sabahın erken saatleriydi ve havanın daha yeni aydınlanıyor oluşu odaya biraz olsun gün ışığı vermişti. Telefonunu çantasının içine atıp odadan çıkarken parmak uçlarında ilerledi. Sessiz olmaya dikkat ederken ağrıyan başı kendisine hiç yardımcı olmuyordu. Merdivenleri inerken annesinin ya da babasının neden hiç aramadığını düşünüp durdu. Merdivenleri inmeyi bitirip geniş koridorun ortasında, mutfağın tam karşısında durdu. Aklına gelen Pars'ın hazırladığı içkiyi hatırladığında yaşadığı olayla gözünün önüne geldi. Şarabı döküşü ve Vedat'ın yüzünü hatırlıyordu ama ondan sonrası yoktu. Akşamki yemeğe dair neden hiçbir şey hatırlamıyordu? Sarhoş olmamıştı ama akşama dair bir iz yoktu aklında. Boşta kalan eliyle alnını sıvazladı. Başı daha çok ağrımaya başlamıştı. Adımlarını dış kapıya doğru çevirip bir an önce buradan çıkmaya çalıştı. Evde neden kimse yoktu onu da bilmiyordu ama bu durum işine geliyordu. Kimseye görünmeden evden çıkabilirdi. Taksi bulması bu saatte zor olacaktı ama imkansız değildi. Dış çelik kapıyı açıp temiz havayı içine çekeceği sırada eli havada öylece kalakalan Hande'yi gördü. Kadının şaşkınlığı kendi şaşkınlığı ile birleşince ortaya tuhaf bir görüntü çıkmıştı. Kapı tokmağını vurmak için havaya kalkan eli zahmete uğratmayıp Dila açmıştı kapıyı. Kumaş pantolonun üstüne uzun bir ceket giyen ve kesinlikle pamuktan olan gömleği ile harika görünen kadının yanında sersefil duruyordu. Kendisini baştan aşağı süzen kadının bakışları yine aşağılayıcı duruyordu. Dudaklarını birbirine bastırıp kafasını eğeceği sırada taşlı uzun yoldan ritmik bir koşuyla gelen adamı gördü. Kulağındaki kablosuz kulaklığı çıkarıp eşofmanının cebine koyarken bakışları kendisini buldu. Adamın ıslanmış üstünü gördüğünde yağmurun yağdığını yeni fark ediyordu. Koşudan ya da yürüyüşten gelen adamın kocaman inip şişen göğüs kafesinden bakışlarını çekip tekrardan Hande'ye baktı.
Kapının kulbunda duran elini indirip kadına geçmesi için fırsat vermişti. Ancak Hande dikilmeye devam ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsunkâr (Tamamlandı)
Teen Fiction"Geçenlerde bir film izledim. Kadının umutsuz aşkı adamın kalbine dokunamamıştı bile. Çok kızdım kadına..." Dila, elindeki silahı geniş dikdörtgen masanın üzerine bıraktı. "Neden insan kendisini sevmeyen biri için çaba harcardı ki? Kadın ne olursa...