XV

1.6K 168 110
                                    

"Hadisene çocuk! Bu saate kadar uyunur mu?" Harry, kapısını yumruklayan eniştesine lanet fırlatmamak için sabır dilenerek saçlarını karıştırdı. Çoktan uyanmıştı elbette, sadece iş yapmaya erken başlamamak için odasında sessizce oturmuştu. "Hadi diyorum! Daha bahçede işlerin var!"

"Geliyorum!" dedi Harry sonunda.

Vernon çocuğun kapısını çalmayı bırakıp merdivenlerden aşağı indi. Salona girip televizyonun karşısına güzelce yayıldı. Eğlenceli bir yarışma programı oynuyordu. Oğlu Dudley de diğer koltuğa oturmuş, elindeki atıştırmalıkları mideye indirirken boş boş televizyona bakıyordu.

Kapı çaldığında Vernon kaşlarını çattı. Hafta sonu sabahı, hem de haber vermeden, kim gelmiş olabilirdi ki?

Eşi de aynı şeyi merak etmiş olmalıydı ki salona girip adama gözlerini dikti. "Birini mi bekliyordun, Vernon?"

"Hayır. Sen bekle, ben bakarım." Koltuk kollarından destek alarak ayağa kalkıp kapıya doğru adımladı. O daha varamadan aceleci misafir tekrar zile basmıştı. Birkaç adımı hızlı atıp hemen kapıyı açtı zira meraklanmıştı.

Vernon bir süre öylece kala kaldı. Karşısında duran genç, kendi oğluyla yaşıt olmalıydı. Ama öyle iyi giyimli ve öyle göz alıcıydı ki bir anlığına da olsa önünü ilikleme ihtiyacı hissetti. Gümüş saçlı soluk çocuk, simsiyah bir takım elbisenin içindeydi ve dimdik duruyordu. Bakışları buz gibiydi. Kokusu bile zengin olduğunu bağırıyordu.

"Yardımcı olabilir miyim?" diye sordu orta yaşlı adam. Draco başını sallayarak birkaç adım attı ve evin içine girdi. "Dursley'lerin evi burası mı?" Evi ve merdivenleri yavaşça süzerken yüzünü buruşturmamak için çaba sarf etmek zorunda kalmıştı.

"Evimden çıkar mısınız? Nasıl izinsiz içeri dalarsınız?" Tombul parmaklarını uzatıp Draco'nun kolunu tutacaktı ki sarışın olan hissetmiş gibi hemen kolunu çekti. "Bana dokunma. Sizin için burda değilim. Kliseden geliyorum. Bu evde barınan kafir bir yetim olduğunu öğrendik. Onu kliseye götürmek benim görevim." Birkaç adımla adamın burnunun dibine girdi ve kaşlarını çattı.

"Yoksa Tanrı'nın işine engel mi olacaksınız, Bay Dursley?"

Üç Dursley de dehşete düşmüş gibi öylece bakıyorlardı. Kadın sonunda şoktan çıkıp üst kata doğru bağırdı. "Potter!"

"Tamam ağaçları budayacağım! Çimleri de biçeceğim! Beş dakika bekleyin!" Draco başını iki yana sallayıp gözlerini kadına dikti. "Görüyorsunuz işte... Ne minnet var ne saygı, neyse ki ben burdayım."

"Misafirimiz var! Hemen aşağı in!" diye tekrar bağırdığında cevap gelmedi. Birkaç saniye sonraysa kapı açıldı ve Harry paldır küldür aşağı indi. "Harry Potter?" diye sordu Draco. Onu tanımıyormuş gibi yapması gerektiğini anlatmanın en kolay yolu buydu.

"Evet, benim." dedi Harry ama kafası karışmış gibiydi. Draco ona doğru birkaç adım atıp karşısına dikildi. "Benimle geliyorsunuz."

"Teyze?" Harry'nin sorusuyla kadın durumdan hoşlanmış gibi başını salladı. "Git. Ne istiyorlarsa yap." Harry başıyla onaylayıp Draco'ya baktı. İkisi bir evden çıktıktan sonra gözden kaybolana kadar yolda yürüdüler.

Privet Drive'dan görünemeyecekleri bir yere geldiklerinde Draco asasını cebinden çıkartıp kendi üstüne doğru tuttu. Evden çıkmadan önce yaptığı görünüş tılsımı kaybolurken Harry sarışının yeni görünüşüne baktı. Koyu yeşil düz tişörtü siyah pantolonunun içine sokulmuştu. Kemeri de parmaklarındaki yüzükler gibi gümüştü. Ne var ki, çocuğun yüzüne bakınca dikkati tamamen kıyafetlerden kaymıştı.

All Mine || Tomaco Fan FictionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin