LX

851 100 37
                                    

"Girebilir miyim?" Polaris korsesini sihirle bağlarken babasının sesini duyunca yaptığı işi hemen bırakıp kapıya döndü. "Tabii, lütfen." Draco, kızının odasına girdiği gibi kapıyı arkasından kapattı. Yarısı bağlı korseyi tamamen bağlayıp elbisesini giymesine yardım etti. Eve dönmesinin üstünden bir hafta geçmişti ve bu konuşmayı yapmak için daha fazla beklemek istemiyordu. "Seninle konuşmak istiyorum."

"Tabii, babacığım. Seni dinliyorum." Draco kızının kan kırmızısı gözlerine bakarken gülümsedi. Saçlarını şefkatle okşadı. "Sana zor zamanlar yaşattığımı, seni üzdüğümü biliyorum. Büyüdüğünü kabullenemedim."

"Baba..." Draco başını iki yana salladı. "Hayır, lütfen dinle. Kim olduğunu unuttum. Sen Slytherin'in varisisin ama benim gözümde hep küçük kızımdın. Özür dilerim. Sen nasıl davranmak istersen, nasıl bir hayat sürmek istersen saygı duyacağım ve her zaman yanında olacağım. Umarım beni affedebilirsin Polaris." Küçük kız dolu gözleriyle gülümsedi. "Ben sana hiç darılmadım ki baba. Özür dilemesi gereken benim. Seni üzdüğüm için özür dilerim. Sıradan bir çocuk olmadığımı biliyorum ama hak ettiğin gibi biri olmak için her zaman uğraşacağım..."

"Hayır, lütfen bunu yapma. Ben hayatım boyunca babamı memnun etmek için uğraştım. Hayatım boyunca onun olmamı istediği evlat olmaya çalıştım. Senin böyle bir zorunluluğun yok. Sen olduğun gibi kal, ben seni her türlü seveceğim. Hayatın boyunca hangi seçimleri yaparsan yap." Kumral saçlı kız sarışın babasının boynuna atladığında Draco hemen kızını kucaklayıp kaldırdı.

Polaris bacaklarını babasının beline doladığında Draco tek kolunu çözerek kızının sırtını sıvazladı. "Hadi, hazırlanmaya devam et. Ben de biriyle görüşür görüşmez hazırlanmaya başlayacağım." Kızını yere geri bıraktıktan sonra son kez yanağından öpüp odadan çıktı.

Tom Ölüm Yiyen'lerle görüşüp düğünlerini bütün dünyaya duyururken Draco törenle ilgili ayarlamaları yapıyordu. Her şeyden önce bir kişiyle daha konuşması gerekiyordu. Bu yüzden Potter'lara tahsis edilen malikaneye cisimlendi. Gözlerini kapatıp sihrinin vücudunu terk etmesine izin verdi. Harry çalışma odasında, Pansy kütüphanedeydi. Adımlarını çalışma odasına doğru yönlendirdi. Kapıyı çalmadan açıp içeri girdiğinde Harry elinde ne varsa bırakıp şaşkınlıkla ayağa kalktı. "Lord Malfoy?"

"Rahat ol, Potter. Yalnızca konuşmak istiyorum. Müsait miydin?"

Draco'nun, sanki adamın evinin ortasına haber vermeden cisimlenip odasının kapısını izinsiz açmamış gibi müsait olup olmadığını sorması ne kadar mantıklıysa, Harry'nin buna verdiği tepki de o kadar mantıklıydı. "O nasıl soru, elbette, malikanemize teşrif ederek bizi onurlandırdınız."

"Lütfen, rahat ol dedim. Oturabilirsin." Sarışın olan, Harry'e kendi evinde oturması için izin verdikten sonra rahatlıkla deri koltuğa çöktü. "Geçen gün olanları unutalım istiyorum. Sana o şekilde davranmamı hak etmiyordun. Ben de kendimde değildim. Senin hiçbir suçun olmamasına rağmen sana patladım. Umarım beni affedebilirsin."

"Affetmek mi?" diye sordu Harry hayret içinde. "Ben, sizi mi affedeceğim? Size darılmak benim haddim mi?" Draco gözlerini devirdi. Sanırım Karanlık Lord'un ona neden sinir olduğunu şimdi daha iyi anlıyordu.

Draco, o güne kadar Harry'nin kendisine böyle davrandığını hiç görmemişti. Şimdiye kadar hep yersiz bir samimiyet görmüşken bir haftadır takındığı bu tavır sarışını rahatsız etmişti. "Potter, benimle dalga mı geçiyorsun? Yoksa bu lafların bana karşı pasif agresif bir tepki mi? Beni bu şekilde huzursuz etmeye mi çalışıyorsun?"

"Tamam, o zaman şuna cevap ver..." dedi Harry birden tavrını değiştirip ayağa kalkarken. Draco adamın dengesizliğine anlam vermeye çalışırken kuzgun saçlı olan sarışının dibine kadar girmişti. "Burada ne yapıyorsun, Draco? Günah çıkartmaya mı geldin? Neden burdasın? Bildiğim kadarıyla yakın zamanda ölmeyeceğiz de. Neden ayağına kadar gelip hizmetkarından özür diliyorsun?" Draco oturduğu yerden kalkınca Harry'nin üstten attığı bakışlar işlevini yitirdi. Göz temasını koruyabilmek için başını yukarı doğru kaldırmak zorunda kaldı.

Draco'nun boy farklarından yararlanarak üstünlük kurma çabasını fark ettiğinde her şey için çok geçti. Kağıt beyazı tenden yayılan çarpıcı koku ciğerlerine dolduğu anda yutkundu ve bir adımla geri kaçtı.

"Çünkü, Potter, sana haksızlık ettiğimi biliyorum. Marvolo'ya sinirliydim. Senden çıkarttım. Sen benim altımsın. Bana karşı gelemezsin. Ona karşı gelemezsin. Sana o şekilde güç gösterisi yapmam yakışıksızdı."

"Lord'a verilen isimle nasıl seslenirsin?" diye sordu Harry hayret içinde. Draco güldü. "Bu akşam ona kendi adımı vereceğim. Annesinin verdiği adı kullanmam mı sıkıntı oldu?"

Harry'nin buğday teni anında bembeyaz kesildi. "Ne?" Draco'nun yüzünden şaka yapıp yapmadığını anlamaya çalışırken kendisine hakim olamayarak sordu. "Sen ciddi misin?"

"Bırak şimdi, bir tek buna mı takıldın?"

"Başka neye takılacağım? Karanlık Lord'la evleniyorsunuz ve o senin soyadını mı alıyor? Ben de Pansy'ninkini alsaymışım bari..."

"Cıvıttın iyice Potter." dedi Draco kaşlarını çatarak. "Haberi de birinci elden vermiş oldum. Davetiyeleriniz birkaç saate gelir. Giderken Pansy'i de alacağım haberin olsun. Damatlık seçme..." Kapı aniden açıldığında Draco'nun lafı öylece yarıda kaldı. İkisi de şaşkınlıkla kapıya bakarken. Pansy kollarını göğüsünün altında bağlamış bir halde ikiliye bakıyordu. "Senin burda ne işin var?"

Draco lanet yemiş gibi öylece kalırken Harry'nin gözleri sonuna kadar açıldı. "Öyle demek istemediğine..."

"Kes sesini Harry." diye tısladı cadı. "Açık konuştum. Basit bir soruydu ve efendimizin cevabını bekliyorum." Draco'nun bu tavra anlam veremediği çok belliydi. Kafası karışmış gibi başını yana eğmişti.

"Yoksa cevap vermek bil..."

"Potter." dedi Draco cadının sözünü keserek. Bir saniye sessizliğin ardından ekledi. "Harry Potter, bizi yalnız bırak." Harry o gittikten sonra olacak olayları biraz da olsa tahmin edebiliyordu. Stresten yanakları kıpkırmızı kesilmiş, elleri terlemişti. Kalbi deli gibi göğüsüne çarpıp duruyordu. Yine de itiraz edemeyeceğini biliyordu. Başıyla onaylayıp odayı terk etti ama kapıyı kapattıktan sonra geri çekilmedi. "Ne oluyor Pansy? Yalnızken statüme uygun davranmana gerek yok derken bu kadarından bahsetmiyordum..."

"Soruma cevap ver Draco. Neden burdasın? Neden kocamı görmeye geldin?" Draco daha fazla tartışmanın yersiz olduğunu fark ederek dudaklarını birbirine bastırdı. Grilerini cadının yeşillerine dikti ve kısaca zihninde dolaştı. Gördükleri canını sıkmıştı ama belli etmemek için yüz ifadesini bozmadı.

"Aslında sana uğrayacaktım... Bu akşam evleniyorum. Damatlık seçmemde yardımcı olursun diye düşünmüştüm ama sorun değil. Yorgun gibisin. Akşam görüşürüz." Pansy'nin darmadağın ifadesine göz ucuyla baktıktan sonra cisimlenerek malikaneyi terk etti.

"Sen delirdin mi?" Harry birden odaya daldığında karısının ne kadar kötü göründüğünü umursamadan bağırmaya devam etti. "İkimizin arasında olan bir sorunu nasıl ona yansıtırsın? O senin dengin değil, Pansy! Nasıl ona bağırmaya cüret edersin?" Pansy dudaklarını birbirine bastırdı. Aşık olduğu adamın yüreğini yakıp yıkan sözlerini duymamış olmayı diledi ama yapamadı, başaramadı.

"Bu sorun ikimizin arasında değil, Harry..." Kocasının burnunun dibine kadar girdi. Yaşlarla parlayan yeşillerini adamın soğuk yeşillerine dikti. "Zaten bu evlilikte biz her zaman üç kişiydik."

All Mine || Tomaco Fan FictionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin