LXXIII

538 78 21
                                    

Yılın ilk Quidditch maçı Hufflepuff'la Gryffindor arasında yapılmıştı. Gryffindor üstünlüğüyle giden mücadele, Richard'ın Altın Snitch'i yakalamasıyla son bulmuştu. Hufflepuff ufak bir farkla kazanmıştı.

Polaris, bir Hufflepuff'ın kalbini bu denli çarptırabiliyor olmasına çok şaşırıyordu. Gerçi kim ne derse desin, onu diğer Hufflepuff'larla aynı kefeye koymuyordu. Richard hırslı, girişken ve zeki bir büyücüydü. Arayıcı olmak için biraz yapılıydı ama bu onun için bir problem değildi. Gerçekten iyi oynuyordu. Polaris bunu tarafsız olarak söylüyordu. Aynı Scorpius'un çok daha iyi olduğunu söyleyebildiği gibi.

Şimdiyse Slytherin Ravenclaw karşılaşması öncesinde soyunma odasında takım kaptanı Percy Flint tarafından sözde gaza getirilme, daha çok aşağılama dolu bir konuşmaya maruz bırakılıyorlardı. "En çok senin üzerine oynayacaklar, Malfoy." dedi Flint küçük sarışını parmağıyla gösterirken. "Yaşın küçük, ufak tefeksin ve maçın kaderi senin ellerinde. Lord Malfoy'un tribünde olmasını kimse önemsemez. Quidditch'te kural yoktur."

"Merak etme." dedi Scorpius sırıtırken. "Beni düşürmeyi bırak, gözleriyle görmeleri bile imkansız. Onlar ne olduğunu anlayamadan maç bitecek." Flint tam ikna olmamış olsa da başıyla onayladı.

Sahaya çıktıklarında büyük bir alkış koptu. Polaris yerine geçmeden önce Profesör'lerin oturduğu kuleye doğru uçtu. Babalarını görünce eğilerek selam verdi. İkisi de ona gülümserken tekrar uçarak yerine geçti.

Maç yirmi dakika kadar sürmüştü. İlk on beş dakika, Altın Snitch bırakılana kadar, Polaris art arda sayı yaparak Slytherin'e seksen puan kazandırmıştı. Scorpius'un Snitch'i görmesi ve yakalaması beş dakika sürmüş, bu sırada Polaris üç sayı daha yapmıştı. Ravenclaw topa elini bile sürememişti. Hogwarts tarihinin gördüğü en utanç verici yenilgiyi yaşayan Ravenclaw'lar anında sahayı terk ederken tribünden yükselen tezahüratlar Polaris'i biraz bile cezbetmiyordu.

Kazanmayı seviyor, kaybetmeye tahammül edemiyordu ama bunu basit zaferlerden sayıyordu. Kendisinden emin başlamıştı. Kazanacaklarını biliyordu. Özellikle babaları izlerken onları utandıracak hali yoktu.

Gözünün önüne gelmesin diye sıkıca at kuyruğu yaptığı saçlarını açıp süpürgesini dolaba bıraktı. Kutlamalara katılmayacaktı. Sadece açtı. Mutfağa gitmek istiyordu.

"Biraz acımasızca olmadı mı?"

Richard, omuzunu kapıya dayamış bir halde Polaris'i izliyordu. Cadı çocuğu görünce göz devirmeden edemedi. "Babam okul sınırları içinde ve sen benim yanıma geliyorsun."

"Her şeyi göze aldığımı söylemiştim..." dedi yaslandığı yerden kurtulup doğrulurken. Birkaç adımla kıza yaklaşıp gülümsedi. "Senden korkmuyorken Karanlık Lord'dan korkacak değilim." Polaris kahkaha attı. Üzerindeki ceketi çıkartıp kenara atarken çocuğa alayla gibi baktı. "Korkman gereken o değil zaten, Lordum böyle şeyleri önemsemez. Babam için aynı şeyi söyleyemem."

"Nasıl şeyler?" diye sordu Richard sakince. Polaris bir anlığına dondu kaldı. Sahiden, nasıl şeylerden bahsediyordu? Kendisine arkadaşça yaklaşmaktan başka bir şey yapmayan bu büyücünün nasıl bir niyeti olduğunu düşünmüştü?

Hayır, Polaris salak değildi. Richard'ın niyeti belliydi. Bunu anlamamak için aptal olmak gerekirdi. Hiç kimse sadece arkadaş olmak için ölmeyi, daha da kötüsü ölmeyi dileyecek kadar acı çekmeyi göze almazdı.

"Sakın beni aptal yerine koymaya kalkma." dedi Polaris ifadesiz bakışlarıyla. "Kelime oyunlarıyla kandırabileceğin biri değilim."

"Biliyorum..." dedi derin bir nefes alırken. Elini ürkekçe kaldırıp kızın yüzüne düşen sarı tutamı kulağının arkasına sıkıştırdı. "Sadece senin ağzından duymak istemiştim." Polaris kalbinin boğazına çıktığını hissetti. Gözleri uzun süre birbirine kitlenirken titreyen elleriyle çocuğun koluna tutundu. Büyü gücü etrafında çatırdarken ayakları gerçek anlamda yerden kesildi.

Bedeni hafif hafif yükseldi ve aralarındaki yirmi santimlik mesafe kapandı. Başını hafifçe eğerek dudaklarını birleştirdi.

Richard'ın kolları cadının beline dolanırken Polaris'i havada tutan büyü aradan çekildi. Cadı düşmemek için kollarını çocuğun boynuna doladı. Birkaç saniye süren öpücüğün ardından Richard geri çekildi. Polaris'i nazikçe yere bırakıp omuzlarından tutarak göğüsüne yasladı. Saçlarını öptü.

"Seni öpemem... Üzgünüm." Polaris çocuğun göğüsünde titrek bir nefes aldı. "Neden?" diye mırıldandı usulca. "Neden?"

"Olmaz işte." dedi cadıyı kendisinden ayırırken. "Senden çok hoşlanıyorum ama sana o şekilde bakamam. Sadece yanında olmak istiyorum. Beni bu şekilde kabul eder misin?" Polaris başını yana eğdi. "Nedenini anlamıyorum. Güzel olduğumu biliyorum."

"Seni kötü etkilemek istemiyorum." Polaris sinirleri bozulmuş gibi güldü. "Sen? Beni? Kötü etkilemek istemiyorsun?"

"Anlayacaksın..." dedi Richard güzelce gülümserken. "Anladığın zaman bana hak vereceksin. Emin ol." Kızın gözlerine bakarken bir süre kayboldu. Sonunda aklını toparlayabildiğinde kolunu cadının omuzuna atıp onu da alarak yürümeye başladı.

"Acıkmış olmalısın. Mutfağa gidelim." Polaris mecburen onayladı ama yürürken adeta hayatı sorguluyordu. Sorunun ne olduğunu anlamamıştı. Aklına tek bir şey geliyordu, o da o kadar saçmaydı ki inanmak istemiyordu.

Yaş farkı, diye düşündü. Saçma. Üç yaş neydi ki? Babalarının arasında elli dört yaş vardı.

All Mine || Tomaco Fan FictionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin