İçinde üç yabancının yaşadığı malikane, her zamanki gibi o gece de sessizdi. Belki de fazla sessizdi.
Draco Malfoy, bu sessizlikten her zaman çok hoşlanmıştı. Aynı içinde yaşadıkları malikane gibi, o da içine kapanık bir gençti. Dışı gösterişli, içi soğuk.
Pek fazla arkadaşı yoktu, geniş bir aileye de sahip değildi. Bir tek annesi ve babası vardı, onlarla da doğru düzgün bir ilişkisi yoktu. Kendisini bu hayatta yapayalnız hissederdi. Küçükken bu ne kadar canını yaksa da, artık bu duruma alışmıştı. Hatta hoşuna gitmeye başladığını itiraf edebilirdi.
Saatler sabaha karşı dörde yaklaşırken sarışın genç, hiçbir etmen olmamasına rağmen sanki en başından beri hiç uykuya dalmamış gibi gözlerini açtı. Kırpıştırarak değil, aniden. Gri gözlerinin karanlığa alışması uzun sürmemişti. Gözlerini hiç kapatmamış, odası karanlık ve sessiz olduğu için uyuduğunu düşünmüş olabilir miydi? O an aklından tam olarak bu soru geçti çünkü kendisini dinlenmiş hissetmiyordu.
İçindeki huzursuzluk büyürken ilk önce yattığı yerde oturur pozisyona geldi. Birkaç saniye o şekilde kaldıktan sonra temkinli ama kararlı adımlarda yataktan kalkıp kapıya doğru ilerdi. Ne kadar itiraf etmek istemese de Draco oldukça zayıf bir bünyeye sahipti ve bunu biliyordu. Her zaman kendine dikkat etmesi gerekmişti. Buna aniden oturup kalkmamak da dahildi. Birçok kez gözü karardığı için bir taraflarını çarpmıştı. Annesiyle babası bu durumdan hiç hoşlanmıyordu.
Yorganın içinde kendi vücudunun yaydığı sıcaklıkla ısınmış ince, soluk parmaklar kapı koluna değdiği an kollarındaki sarı tüyler diken diken oldu.
Metal, gece boyu ısısını muhafaza edememişti. Draco, sanki bunu düzeltmek ister gibi parmaklarıyla kolu tamamen sardı. Elinin ısısı kapı kolunu ısıttığında da anlamsız bir tebessüm küçük dudaklarına yapıştı. Kapıyı sessizce açıp odadan uzun koridora çıktı.
Siyah duvarlarda parmaklarını gezdire gezdire ilerlerken görünmez bir elin kalbini avuçlarına alıp sıkıştırdığını hissetti. Nefes almak onun için git gide zorlaşıyordu. O el biraz daha sıkmaya devam etse çelimsiz gencin nefesini kesecekti. Ne var ki, bu his Draco'nun hoşuna gitmişti. Boğazından dökülen hafif hırıltı duvarlara çarpa çarpa yok oldu.
Göz kapakları ağırlaştı ve bütün bedeninin kontrolünü kaybetti. Tuhaf olan, yere düşmedi.
Bacakları onu koridorun sonuna doğru götürürken Draco'nun kalbi o gece ilk kez korkuyu hissetti. Yürüyordu yürümesine ama adımlarını kendisi seçmiyordu. Vücudu onu yönlendiriyor, beyninin her şeyden olduktan sonra haberi oluyordu.
Kalbindeki sıkışma yerli yerindeydi ama nefes alması kolaylaşmıştı. Onun yerine adım atan her kimse, onun yerine nefes de alıyor olmalıydı. Bu onu iyice panikletti. Çığlık atmak istedi ama ağzını açamadı.
Birbirini takip eden adımlarla devasa yapının onun için ayrılan bölümünden çıktı. İçini kaplayan korku, babasının annesini bile sokmadığı bölüme doğru çekildiğini fark edince mümkünmüş gibi daha da büyüdü.
Karanlık koridoru önünü bile görmeden yürüyüp bitirdi. Malikanedeki diğer kapılardan farklı olarak taştan yapılmış kapının önünde durduğunda sonunda dudakları aralandı. Bağırıp yardım çağırabileceğinin sevincini yaşayamadan dili dişlerine yapıştı ve daha önce hiç duymadığı bir dilde fısıltılar döküldü.
"Varisin emriyle, hizmetkarı için açıl."
Draco, ağzından dökülen tıslamaya benzer sesin anlamını bilmesine daha da şaşırdı. Göz kapakları da onun kontrolünde değildi ama göz bebekleri korkuyla irileşmişti.
Taştan yapılma kapının işlemeleri, bulutsuz gecedeki yıldızlar gibi parladı. O an sarışın gencin içi huzur doldu. Bedeninin kontrolünü tekrar eline alabilmişti ama zihnine bir sis perdesi çekilmişti. Huzur sıvısı içmiş gibiydi. Hiçbir derdi, tasası kalmamıştı.
Sarışın büyücü, tanıdık takım yıldızına parmaklarının ucunu sürttü. Draco takım yıldızı, adını verdiği gencin dokunuşuyla diğerlerinden daha şiddetli parladı. Diğerlerinin enerjisini emdi ve birkaç saniye içinde tek parlayan oldu.
Kapı aralandığında çocuğun içinde hiçbir şüphe kalmamıştı. Girmesi gerektiğini biliyordu. Dahası, girmek istiyordu.
İnsanların tavrı, ailesi başta olmak üzere, Draco'nun kendisini hiçbir yere tam olarak ait hissedememesine sebep olurdu. Hogwarts'da ayrımcılık yapılırdı. Diğer binalar Slytherin evinden nefret ederlerdi. Eve geldiğinde ise duygularını önemsemeyen ailesiyle baş başa kalırdı. Bu yüzden daha içeri adımını yeni atmışken kendini oraya ait hissetmesi onun için büyük bir değişiklik olmuştu. Gözlerinin dolduğunu ilk defa saklamadı çünkü bu odada tek başınaydı.
Yarım asır öncesinden bir kütüphanede olduğunu hissetti. Sanki bu malikanede yaşayan önceki Malfoy'lar başka biri girmesin diye burayı mühürlemiş gibiydi.
Draco, bu düşüncesinde haklı olduğunu hemen gözünün önünde duran parşömen kağıdını açıp okuyunca fark etti.
'Sevgili torunum,
Bu kütüphaneyi senin için bıraktım. İşe yaramaz oğlumun bundan haberi yok. Sadece içeri girmemesi gerektiğini biliyor. Bu mektubu okuyorsan, bu odanın aramızda bir sır olarak kalacağının sözünü vermeni istiyorum.
Söz ver ve alt kısma yerleştirdiğim iğneyle parmağını del. Unutma, bu bir kan yemini. Bozacak olursan olanlar için beni suçlama. Eğer kabul etmiyorsan, bir daha dönmemek üzere şimdi odayı terk et.'
Draco, eğer biraz düşünecek olsaydı bunu yapmaması gerektiğini çok iyi bilirdi. Ama on beş yıllık hayatında ilk defa düşünmeden bir şey yaptı. Kendinden emin bir şekilde konuştu ve parmağını mektubun sonundaki iğneye batırdı.
"Bu odadan kimseye bahsetmeyeceğime yemin ediyorum."
İğne sağ işaret parmağını deldiğinde uyuşmaya benzer bir acı hissetti. Ardından ince demirin kanını çektiğini. Koyu kırmızı sıvı iğneden yarısı boş mektuba dağıldı ve harflerin içini doldurdu.
Draco, kırmızı mürekkeple yazılmış gibi görünen kelimeleri görünce büyülenmeden edemedi. Aynı anda aklında küçük bir şüphe belirdi. Ben nasıl bir işe bulaştım böyle?
'Baban gibi korkak olmadığını görmek güzel.
Artık bu kütüphane sana ait. İstediğin gibi kullanmakta özgürsün. Bu odaya senden başka kimse giremeyecek. Bir kişi hariç. Zamanı geldiğinde kim olduğunu anlayacaksın.
Sen hazır oldukça ihtiyacın olan her şey burda olacak. Aklını kullanmanı tavsiye ederim.
Abraxas Malfoy'
Draco, okuduklarından sonra omuzlarına inanılmaz ağır bir yük aldığını fark etti. Sorumluluk? Sanırım hissettiği şey buydu.
Kolları, bacakları uyuşuyordu. Göz kapaklarının üstüne ifrit oturmuş gibiydi. Ne zaman çöktüğünü fark edemediği yerden emekleyerek kapıya ulaşmaya çalıştı.
Bilinci kapanırken yüz üstü düştüğü yerden, ona doğru süzülen kara kaplı bir defter seçti.
•••
Merhaba, bu hikayeye yazar notu eklemeyi planlamıyorum. Yanlışlıkla spoiler verip işin büyüsünü kaçırırım diye korkuyorum açıkçası:')
Takipçilerim genellikle Drarry shiper olduğu için bu kitabın diğerleri kadar tutacağını düşünmüyorum. Bu yüzden ilk kez bunu isteyeceğim ama bu hikayeden hoşlanabilecek arkadaşlarınızı etiketler misiniz?
Umarım konu ve anlatım hoşunuza gider. Kendinize çok iyi bakın, sevgiler<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
All Mine || Tomaco Fan Fiction
Fanfic[Tamamlandı] Draco Malfoy, kendisine miras kalan bir odada kara kaplı bir defter bulur. Kendisini kötü hissettiği her an deftere yazmaya başlar. Tuhaf olan, karşılık alıyor olmasıdır. "Benim için küçük bir iyilik yapmaya ne dersin, Draco?" •Tom Mar...