VII

1.6K 175 124
                                    

Zaman, hiç kimsenin hayrına işlemezdi zaten.

Draco, bunu ilk kez kemiklerine kadar hissediyordu. Onca yaşadığı ve yaşayamadığı şeye rağmen zamanın bu kadar yavaşladığına ilk defa şahit oluyordu. Her günü seneler sürerken bir haftada aldığı yaşı hesaplamaya gücü yetmiyordu.

Severus Snape, Draco'nun her zaman en sevdiği Profesör'ü olmuştu. Harika bir iksir ustası olmasının yanı sıra, Draco için de bir baba figürü olmuştu. Onun düşüncelerini her zaman önemsemişti.

Şimdiyse ondan nefret ediyordu.

Sarışın genç, bulunduğu masayla biraz bile ilgilenmiyordu. Bakışları önündeki boş tabakta değil, öğretmenler masasında oturan vaftiz babasındaydı ve eğer bakışlar öldürebilseydi adamın cenazesi günler önce kalkmış olurdu.

"Draco, hayatım, bir şeyler ye..." Bakışlarını siyah cübbeli adamdan zar zor çekip grilerini Pansy Parkinson'ın yeşilleriyle birleştirdi. Cadının gözlerinde bariz bir endişe vardı ama bu Draco'ya hiçbir şey hissettirmedi. Bir süre boş boş baktıktan sonra ayağa kalktı. Onunla bir birkaç Slytherin daha ayağa dikildi.

"Benim olanı aldıktan sonra yiyeceğim."

Kendisine dönen bakışları umursamadan, ayağa kalkan Slytherin'lere tek eliyle oturmalarını işaret etti ama onların oturmasını beklemeden arkasını dönüp Büyük Salon'u terk etti.

"Hadi, Draco..."

Boş koridorda yankılanan ses sarışının duraklamasına sebep oldu. Tanıdık ses her zamanki gibi Draco'yu gülümsetmişti.

"Bu defter sana ait, ona değil. Deden onu senin için bıraktı." Başıyla onayladı. Doğru söylüyordu. Draco bu deftere ulaşabilmek için kan yemini etmişti. Severus'ın hiçbir hakkı yoktu. Defter de Tom da onu istiyordu.

İçini kavuran öfkeyi dinledi. Adımları onu zindanlara kadar getirdiğinde yüzünde ona ait olmayan bir sırıtma vardı. Herkes yemekte olduğu için koridorlar bomboştu. Snape'in kapısına geldi.

Adamdan herkes korkardı. Kim odasına girmeye cesaret edebilirdi ki? Adam da her zaman buna güvenirdi. Kapısını kilitlemezdi. Kendisine fazla güvenmesi Draco'nun işine geliyordu. Kendisini yenilmez sanıyordu.

Draco odaya girdiği gibi göğüsüne çöken ağırlıkla rahat bir nefes aldı. Adamın bir dolu eşyası vardı ve oda kocamandı ama Draco onu hissedebiliyordu.

"Bunu yapacağını biliyordum." Draco tam defteri eline almıştı ki, arkasından gelen sesle korkuyla sıçradı. Defteri de hemen cübbesinin içime soktu. "Ginny..."

Kızıl cadı, kedi gibi yürüyerek sarışının önüne geldi. Başını kaldırıp sevimli olduğunu düşündüğü bakışları sundu. "Neyin var, Draco? Kendin gibi değilsin."

"Ben böyleyim, hep böyleydim." Cadı zaten onun nasıl olduğuyla ilgilenmiyordu, Draco da bunu biliyordu.

"Benim sevgilim benim yanıma gelirdi..." dedi işaret parmağıyla sarışının çenesinde bir yol çizerken. "Benimle konuşur, benimle buluşurdu. Bu sen değilsin..."

"Onunla git." Kafasının içinde yankılanan ses Draco'nun kaskatı kesilmesine sebep oldu. Tam yanlış duyduğunu sanıp geri çekilecekti ki aynı ses tekrar yankılandı. "Ona ihtiyacımız var, onunla git."

"Bunu burda mı yapacağız gerçekten?" diye sordu Draco. Bir yandan da alttan alttan kızıl kahve gözlere bakıyordu. Anlamsızdı belki ama kız arkadaşına bakarken midesinin bulandığını hissediyordu.

"Mhmm..." Cadı dudaklarını ısırıp bedenini sarışından ayırdı ama araya fazla mesafe sokmadan parmaklarını çocuğunkilere doladı. "O zaman gidelim, yatakhaneniz hemen burda zaten..."

"Onun odasına git."

"Olmaz!" Draco'nun aniden bağırmasıyla Ginny'nin kaşları çatıldı. Draco okul açıldığından beri gerçekten tuhaftı. "Ne?"

"Zindanlar... çok basık. Kuleye çıkalım."

Cadının yüzü tekrar gülerken Draco şu an yaşananlara inanamıyordu. Son zamanlarda Ginny'le konuşmak bile sinirlerini bozarken şimdi Tom için onun odasına gidiyordu. Kız onu çekiştirdikçe tekrar tekrar sorguluyordu ama sonucunda yine Tom'un istediği şeyi yaptığını bilmek sarışını rahatlatıyordu.

Cadının kaldığı beş kişilik odada yalnızca ikisi vardı. Draco kimse girmesin diye kapıyı büyülemişti. Yatağa geçtiklerindeyse sarışının hiç umudu yoktu. Hatta başaramayacağından neredeyse emindi. Artık cadıyı arzulamıyordu ve kızın her şeyi tek başına halletmesi bile bir işe yaramıyordu.

Ne var ki, inanılmaz bir şey oldu. Draco göğüsünün içine bir şeylerin dolduğunu hissetti. Ne olduğunu anlamadı, anlamak da istemedi zaten. Sadece odaklandı.

"Draco..." Kafasının içinde yankılanan ses gözlerinin aniden açmasına sebep oldu. Saat henüz erkendi ama cadı uyuyakalmıştı ve anlaşılan kendisi de öyle.

Kızıl saçların, kolların ve bacakların arasından zar zor sıyrılıp ayağa kalktı. Çaktırmadan yatağın altına ittirdiği günlüğe doğru uzanıyordu ki Tom'un sesi tekrar kafasına girdi. "Defteri burda bırak."

Duydukları korkudan kalbinin kasılmasına sebep oldu. Ne demek defteri burda bırak, diye düşündü. Biz nasıl konuşacağız? Beni istemiyor musun?

"Bizim konuşmamız için deftere ihtiyacımız yok. Ben zaten burdayım." Yenilgiyle başını eğdi. Doğru söylüyordu. Ne var ki, Draco deftere yazmayı çok seviyordu. Onun hissettirdiği ağırlığı çok seviyordu. Bir hafta boyunca uzak kalmıştı ve bu ona cehennemden farksız gelmişti.

"Bana güvenmiyor musun?" dedi pürüzsüz sesiyle tekrar. Her ne kadar masum bir tonlamada olsa da Draco bunun gizlenmiş bir tehdit olduğunu fark etti. Belki de yalnızca uydurdu.

"Tabii ki güveniyorum." diye fısıldadı bir süre düşünmenin ardından. "Güveniyorum."

Konuşmaları devam etmedi. Draco temizlendi, giyindi ve cadıyı yatakta bırakarak odadan çıkıp gitti. Gryffindor Ortak Salon'undan geçerken de sırf gıcıklığına Ron'a göz kırpmayı ihmal etmedi. Kızıl büyücünün yüzü, yapılan imanın karşılığında sinirle kızardı ama elinden hiçbir şey gelmedi. Sadece sözde arkadaşı olan Harry'e dönüp sarışının kibrinden yakındı.

Tam o sırada Tom Riddle, Ginny Weasley'nin rüyasına misafir oldu.

All Mine || Tomaco Fan FictionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin