XCVII

388 48 37
                                    

Marvolo kendisini Draco'nun yanına atıp soluklandı. Sarışın olan kedi gibi aşık olduğu adamın göğüsüne sokulurken Marvolo ufak bir büyüyle yatağı ve üstlerini temizledi. Üşümemeleri için pijamalarını üzerlerine geçirdi. Malum, artık orta yaşlı insanlardı. Hasta olabilirlerdi.

Polaris eve döndüğünden beri iki ay geçmişti. İlk başlarda epey zorlansalar da ikisi de küçük kızlarının git gide kendilerine daha çok yaklaştığının farkındaydı. Onu ürkütmek istemiyorlardı, olabildiğince pasif kalıp Polaris'in kendisini rahat hissettiği gibi davranmasına izin veriyorlardı. Polaris iki gün önce Marvolo'ya baba demişti ve kumral saçlı adam küçük çocuk gibi ağlamıştı.

Draco ailesinin tekrar bir olduğunu gördükçe daha da mutlu oluyordu. Ölümsüz hayatında daha çok istediği bir şey yoktu. Sadece ailelerinde huzur olmasını istiyordu. Diğer hiçbir şeyin önemi yoktu.

Dışarıda deli gibi yağmur yağıyordu. Kış bitmek üzereydi. Karlar erimiş, yerini fırtınalara bırakmıştı. Çakan şimşek gece gökyüzünü aydınlatırken Draco derin bir nefes aldı. Yağmuru seviyordu artık. Kızının sıcak evlerinde olduğunu bildiği için rahattı.

Kapı hafifçe tıklatıldığında Marvolo'nun Draco'nun saçlarında dolanan elleri durdu. İkisi de hafifçe doğrularak kapıya bakarken kumral saçlı olan hafifçe boğazını temizledi. "Gel." Kapı aralandığında karanlıktan kimin geldiğini göremediler ama yoğun büyü enerjisi suratlarına çarptığı anda ikisi de merakla doğruldu. "Baba..." diye fısıldadı Polaris çekinerek. "Uyandırdım mı?"

"Hayır canım, gel." Polaris'in üstünde siyah şortlu pijama takımı vardı. Çıplak ayakları yere değdiği için soğukla bütün vücudu titriyordu. "Gök gürüldüyor." dedi birkaç saniyelik sessizliğin sonunda. Draco'nun boğazı düğümlenirken bütün vücudu baştan sona titredi. Marvolo da ondan farklı değildi.

"Sizinle... Yatabilir miyim?" Draco aklına dolan anılarla burukça gülümsedi. Kızının gönlünü almak için gök gürültüsünden korktuğu bahanesiyle aralarına girdiği günü dün gibi hatırlıyordu. Tamam, şimdi uyu. Gök gürültüsünden korkmadığını da biliyorum. Karanlık Efendimizin varisi olabilirsin ama beni kandırmak için daha kırk fırın ekmek yemen gerekiyor.

"Tabii ki yatabilirsin. Bu hava kolay kolay sakinlemez." dedi Marvolo. Draco'nun karanlıkta parlayan grileri ona döndü. O da hatırlıyordu, üçü de aptala yatıyordu.

Polaris küçük adımlarla yatağa yaklaştı. Sol diziyle Draco'nun yanından yatağa çıkıp adamın üstünden atlayarak ikilinin arasına girdi. Draco kızı içeri girsin diye kaldırdığı yorganı tekrar üstlerine örttü. Polaris iki yastığın ortasında sırt üstü öylece yatarken titrek bir nefes aldı. İki aydır neredeyse her gün Harry'le konuşuyordu. Vaftiz babası aklını boşaltmasına, hayata farklı bir gözle bakmasına yardımcı oluyordu.

Verdiği en büyük örnek, gerçekten çok etkileyiciydi. Karanlık Lord zorunluluktan bile olsa Harry'nin ailesini öldürmüştü. Geçmişi değiştiremeyeceğini biliyordu Harry. Küçük yaşından itibaren kendisi için en iyisini, en sağlıklısını düşünüp ona göre hareket etmişti. Geçmişi geçmişte bırakmış, sadakatini Karanlık Lord'a ve Draco'ya adamıştı. Yoksa hayatı berbat olacaktı. İğrenç bir adam için sonu belli olan bir savaşa girecek, büyük bir ihtimalle de canından olacaktı. Şimdi ise bir ailesi vardı.

Polaris de artık bu şekilde düşünmeye çalışıyordu. Babalarını, kardeşini her şeyden çok seviyordu. Onlarla birlikte huzurlu, sonsuz bir hayat yaşamak istiyordu. Daha fazla yılı zehir etmek istemiyordu. Zaten sekiz yıl kaybetmişti. Buna karalar bağlamıyordu. Önlerinde bitmeyen yıllar vardı. Artık sadece ileriye bakacaktı.

All Mine || Tomaco Fan FictionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin