LXIV

781 99 66
                                    

"Kahvaltı hazır!"

Küçük kulübede yankılanan ses, gazeteye gömülmüş olan cadının ilgisini biraz bile dağıtmamıştı. Gözlerini haber başlığından çekemiyordu.

"Cho! Sana diyorum!"

"Hogwarts mektubu gelmiş..." Katie, cadının neden bahsettiğini biraz bile anlamadı. Bu yüzden elleri belinde ona dik dik bakmaya devam etti. Cho sinirle gazeteyi indirdi. İnce uzun tırnakları avucunu kesiyordu. "Draco'nun piçi, bugün on bir yaşına girmiş. Hogwarts'a davet mektubu gelmiş..."

Katie dehşete düşmüş bir halde elindeki şişeyi düşürdü. Şoku atlatınca yerde parçalara ayrılan camı toplamaya başladı. Bir yandan da söyleniyordu. "Karanlık Lord'un varisinden bu şekilde bahsedemezsin! En acı şekilde ölmek mi istiyorsun?" Cho başını iki yana salladı. "Acı mı?" diye sordu incecik sesiyle. Çekik gözleri yaşlarla parlıyordu. Bu yaşlar üzüntüden miydi yoksa öfkeden mi? Bilmiyordu. "Ben yıllardır acı çekiyorum zaten! Ölüm benim için ancak kurtuluş olur!"

"Saçma sapan konuşma." dedi Katie kaşlarını çatarken. "Malfoy'la kaç kez görüştün? Bir mi? İki mi? Peki ya sana herhangi bir söz verdi mi? Nedir bu takıntının sebebi? Yıllardır ağzından düşüremedin. Kaç yaşına geldin, onu unutup önüne bakamadın. Kendi aileni kurmayı reddettin..." Cho gazeteyi buruşturup yere attı. "Yıllar boyunca ortadan kayboldu! Çocuk yaptı, zorunda kaldı sandım. Sonra bir baktım evlenmiş..."

"Olabilir, Karanlık Lord'un etkisine kapılmamak güç. Birbirlerini sevmeseler yıllar sonra evlenmezlerdi..."

"Ya da..." dedi Cho düşünceli bir halde. "Onu büyüledi. Karanlık Lord onu büyüyle kendine bağladı. Duymadın mı? Annesi de babasına aynı şeyi yapmış. Babası cadıyı büyünün etkisi geçince terk etmiş. Zavallı adam... Bunların kötülüğü genetik!"

"Karanlık Lord..." dedi Katie sabırla. "Büyü dünyasının başına gelen en güzel şey. Onun sağladığı koruma, onun sağladığı refah sayesinde bugün istediğimiz hayatları yaşayabiliyoruz. Onun sayesinde istediğimiz konumlara gelebiliyoruz. Senin bütün bunları tek kalemde silip babandan kalan bu eski kulübede yaşaman onun kötülüğü değil, senin boş vermişliğin. Ayrıca... Draco'nun eşcinsel olduğu çok belliydi. Ondan hoşlanan o kadar cadı... Aptalsınız."

"Beni kandırdı!" Ayağa fırladı. "Beni de Ginny'i kandırdığı gibi kandırdı... Rütbesine giden yolda ikimizi de harcadı! O öldü, ben ölmekten beter oldum. O parlak saçlarıyla, o depresif havasıyla, o güzel günler vadeden bakışlarıyla... Ah!" Derin bir nefes alıp parmaklarını gözlerine bastırdı. "Lanet olası! Lanet olası adam! Lanet..."

Katie, arkadaşına son kez umutsuz bir bakış attı. Cadı kendisini bu kulübeye kapattığından beri ara sıra uğrayıp onunla zaman geçirmeye, aklını kaybetmesine engel olmaya çalışıyordu ama anlaşılan geç kalmıştı. Genç kadın kafayı kırmıştı. Katie ailesiyle geçireceği vakti burda harcamak istemiyordu. Çantasını alıp çıktı. Doğruca eve, kocasının ve çocuklarının yanına cisimlendi.

Polaris'in on birinci doğum gününden iki hafta sonra Draco, çocuklarla birlikte Diagon Yolu'na cisimlendi.

Cübbeleri, kitapları, kazanları ve tabii ki süpürgeleri özel olarak üretilmiş, evlerine getirilmişti. Diagon Yolu'nda tek bir işleri vardı. Asalarının onları seçmesi gerekiyordu.

Scorpius henüz on bir yaşına girmemişti ama kurallar onun için geçerli değildi. Karanlık Lord da Draco da Scorpius'un Polaris'le birlikte okula başlamasının daha sağlıklı olacağına karar vermişlerdi.

Scorpius'la aralarındaki iletişim bozukluğu, geçen birkaç yılda düzelmişti. Yine de onunla ilgili bir karar alırken ekstra özen göstermeye dikkat ediyorlardı. Bu karar da o kararlardan biriydi. Kardeş gibi büyüyen iki çocuğu ayırmamaya karar vermişlerdi.

"Heyecanlı mısınız?" diye sordu Draco asa dükkanının olduğu sokağa doğru yürürken. Sokaktan geçen herkes onlara bakıyordu ama üçünün de bunu umursadığı yoktu.

"Gereksiz buluyorum ama gereken eğitimi alacağım. En iyi şekilde kullanacağım. Sonradan kullanmama gerek yok zaten."

"Tabii ki yok bebeğim." dedi Draco kızına gülümseyerek. "Bunu formalite icabı yapılan bir şey olarak gör... Peki ya sen, Scorpius?"

"Ben..." Scorpius tam cevap verecekti ki arkalarından yükselen ince ses üçünün de dikkatini dağıttı.

"Bu olamaz! Draco?" Sarışın olan şaşkınlıkla bir saniyeliğine duraksadı. Yabancı bir ses, kendisine adıyla mı sesleniyordu? Buna kimin cesaret ettiğini görmek için omuzunun üstünden arkasına baktığında gördüğü suratı bir anlığına çıkartamadı. Hemen ardından aklına doluşan berbat anılar karnının stresle kasılmasına sebep oldu. "Cho?"

"Bu ne tesadüf böyle! Seni yıllardır görmüyordum. Burada ne işin var?"

Draco rahatsızlıkla ağırlığını bir ayağından diğerine verdi. "Çocuklarımı asa almaya getirdim. Asıl senin burada ne işin var?"

"Ah... İnanamıyorum..." dedi yapmacık bir cana yakınlıkla. Polaris'le Scorpius'u kısaca süzdü. "Hem de iki tane, Merlin aşkına! Beni mazur gör, uzun zamandır insan içine çıkmıyorum. Çıktığım ilk gün de seninle karşılaşmam inanılmaz bir tesadüf. Sanki kaderin bir oyunu, ne dersin?"

"Bir saniye..." dedi Polaris kaşlarını çatarak. "Sen kimsin ve efendinle ne hakla bu şekilde konuşursun? Sen babamın dengi değilsin. Derhal üslubunu düzelt."

Cho'nun rengi, küçük cadının ağzından çıkan her lafla bir ton daha atarken Draco elini kızının omuzuna attı. "Önemli değil, Polaris. Eski bir tanıdık. Siz dükkana girin, ben birazdan geliyorum."

Polaris istemeye istemeye onayladı ve Scorpius'la bir asa dükkanına girdi. Onlar gözden kaybolur kaybolmaz Draco buz gibi bakışlarını cadıya yönlendirdi. Cho saçlarıyla oynarken mırıldandı. "Eh, çocuk işte..."

"O bir çocuk değil ve söylediği her şey doğru. O Karanlık Lord'un ve Slytherin'in tek varisi." Birkaç saniye sessiz kalıp kadının tepkilerini ölçtü. Ardından sabırsızlıkla sordu. "Ne istiyorsun, Cho? Masallarından hiçbirine inanmadım. Çocuklarımı yeni öğrenmiş gibi yapabileceğini ve benim bunu yiyeceğimi mi sandın? Bu kadar da aptal olamazsın. Bana olan takıntını bilmiyormuşum gibi..."

"Ne?" diye sordu cadı iyice solarken. "Ne dedin sen?" Draco güldü. "Hogwarts'ta beraber okuduğumuz altı yıl boyunca benden hoşlanıyordun. Yıllar geçti, ikimiz de büyüdük ve hatta artık yaşlanıyoruz. Senin bana olan takıntınsa ilk günkü kadar taze."

Cadının dumur olmuş ifadesine bakarken sırıttı. "Sana daha büyük bir şey de yaptırabilirmişim demek ki..."

"Nasıl..." dedi kadın aklını kaçırmış gibi. "Nasıl beni kandırdığını, benimle oynadığını yüzün kızarmadan açık açık söyleyebilirsin? Sen kimsin? Draco'ya ne yaptın? Benim tanıdığım Draco herkese karşı kibardı. Bu adam da kim?"

Sarışın büyücü diliyle dişlerini yoklarken alay eder gibi etrafına bakındı. Grilerini tekrar cadının kahvelerine çevirdiğinde karşısındaki bedenin titremesine sebep oldu.

"Bu adam Karanlık Lord Voldemort'un eşi, Malfoy hanesinin lordu. Değersiz bir cadıyı manipüle edebilmek için yalandan kur yapan çocuğu arıyorsan... Geç kaldın. Çünkü o çocuk, o cadıya dokunmak zorunda kaldığı her an tekrar tekrar öldü."

Cadının yanaklarını ıslatan göz yaşlarını izlerken gülümsedi. Birkaç adımla yanına vardı ve eğilip saçlarının arasından kulağına fısıldadı. "Neyse ki kollarında nefes alabildiği bir efendisi vardı."

All Mine || Tomaco Fan FictionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin