"Harry..." dedi Polaris gerginlikle. "Merhaba."
"Bir ay, Polaris..." dedi Harry çatık kaşlarıyla. "Okula başlayalı daha bir ay oldu ve sen sırlar odasını açmanın iyi bir fikir olduğunu düşündün." Derin bir nefes alıp burun kemiğini parmaklarıyla sıkıştırdı. "Birini öldürmek istiyorsan sadece öldür, tamam mı? Sırlar odasındaki canavarın dehşeti..."
"Öyle bir amacım yoktu." dedi Polaris. Onun da kaşları öfkeyle çatılmıştı. "Ayrıca, burda olduğumu nereden bildin?" Harry, bu kızı nasıl zapt edebileceğini bilmiyordu. Yine de, kontrolün kendisinde olduğunu düşünmesine izin veremezdi. Zaten yaşına göre inanılması güç bir küstahlık içindeydi.
"Yılanlarla konuşabilen tek kişi siz değilsiniz küçük hanım..." dedi Harry alay eder gibi. "Sesini duydum. Ayrıca madem öyle, amacın neydi? Bu saatte yatakhanenin dışında olman bile yasakken..."
"Burası benim okulum, Harry." dedi Polaris öfkeyle. "Kurallar benim için geçerli değil. Sen de, Severus da bana karışamazsınız. Bunu bildiğini sanıyordum. Sen benim üstüm değil, dengim bile değilsin." Harry, vaftiz kızına birkaç saniye baktıktan sonra başını salladı. "Haklısınız, Leydi Malfoy. Değilim. Burada olmam bile hataydı. Keyfinize bakın."
Harry Potter arkasını dönüp kızlar tuvaletinden çıkarken Polaris şaşkınlıkla öylece kala kaldı. O ne demişti az önce?
Hayır, vicdan azabı çekmemeliydi. Ne Harry'e, ne Scorpius'a söyledikler yalan değildi. Onlar fazla alıngandı. Harry yerini biliyor olmalıydı.
Kötü hissetme, diye düşündü kendi kendine. Kötü hissetmene gerek yok. Scorpius anne babasının ölümünü biliyordu. Babasını abisinin öldürdüğünü biliyordu. Annesini Polaris'in büyüsünden sonra girdiği erken doğumda kaybettiğini biliyordu. Ona minnettar olmalıydı. O aileyle büyümek istemezdi. Babası hep bahsederdi, kaldı ki kendisi de babaannesi olacak olan o kadının babasını nasıl üzdüğünü duymuştu.
Tabii ki senin gibi bir yüz karasını tek varis olarak bırakmayacaktık!
Polaris bunu hiç anlamıyordu. Babası mükemmel bir insandı. Tek bir kusuru bile yoktu. Kanının saflığından dış görünüşüne, yeteneklerinden zekasına. Terbiyesiyle, yerini bilmesiyle her zaman göz alıcı olmuştu. Karanlık Lord da bundan etkilenmişti. Cho Chang de, Ginny Weasley de.
Vaftiz babası Harry Potter da.
Sırlar odasına ilk girişinin üzerinden haftalar geçmişti. Oraya tekrar tekrar gitmiş, çoğu büyücünün erişemeyeceği bilgilere ve büyülere erişmişti. Artık tutunacağı bir Harry dalı da kalmadığı için kendisini tamamen karanlık sanatlara adamıştı. Ne var ki, bu yalnızlık ruhunu yavaş yavaş çürütüyordu. Büyük bir parçasını kaybetmesinden sonra ruhunu onu insan yapan duygularla hayatta tutuyordu. Sevdikleriyle.
Şimdi babalarından uzakta ve vaftiz babasıyla kardeşi Scorpius'tan kopuk bir halde gölgeye dönüştüğünü hissediyordu. Bu yüzden uykuları kaçmış, iştahından geriye eser kalmamıştı. Gecelerini Astronomi Kulesi'nde geçirmeye o kadar alışmıştı ki yakında oraya kendisine ait bir yatak atmayı düşünüyordu.
Yine karanlık bir gecede, parmaklıkların arasından ince bacaklarını sarkıtmış bir halde gökyüzünü izlerken hissettiği silik büyü varlığı ve adım sesleriyle dikkat kesildi.
Kafasını çevirip merdivenlerin girişine baktığında üst sınıflardan bir büyücünün kendisine yaklaştığını gördü. "Uyku tutmadı mı?" diye sordu çocuk ışıl ışıl gülümserken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
All Mine || Tomaco Fan Fiction
Fanfiction[Tamamlandı] Draco Malfoy, kendisine miras kalan bir odada kara kaplı bir defter bulur. Kendisini kötü hissettiği her an deftere yazmaya başlar. Tuhaf olan, karşılık alıyor olmasıdır. "Benim için küçük bir iyilik yapmaya ne dersin, Draco?" •Tom Mar...