XLIX

1.1K 125 71
                                    

"Karanlık Efendimiz," dedi şifacı maskesini çenesinin altına indirirken. "Lord Malfoy'un durumu şu anlık stabil. Ama sadece şu anlık. Bu yaşta ikinci kez kalp krizi geçirmesi onu ciddi bir tehlikeye sokmuş. Kalp yetmezliği teşhisi koyduk. Sanırım bedeninde birden fazla ruh var. Yıllar önce bize getirildiğinde olduğu gibi." Karanlık Lord aniden kükredi. "Yıllar önceki ruh bendim! Şu an karşında olduğuma göre sorun ne? Nasıl olur?"

"Bilmiyoruz, efendim. Sanırım zedelenen bilincine başka bir bilinç yapışmış durumda. Lord Malfoy'u cihaza bağladık ama fazlalıktan kurtulmazsa cihazın da kalbini attırmaya yeteceğini sanmıyorum."

"Şimdi ne olacak?" diye sordu sesi kısılırken. Doktor cadı derin bir nefes alıp olabildiğince sakin olmaya çalıştı. İşin ucunda kendi canı da vardı. "Bilinci yerinde, yaşıyor ama dediğim gibi, fazlalıktan kurtulmazsa makineden de bu durumdan da kurtulamaz."

Tom bir süre kadının karşısında öylece kala kaldı. "Görebilir miyim?"

"Elbette, istediğiniz kadar da kalabilirsiniz. Sadece yormayın." Başıyla onaylayıp cadının onu yönlendirmesine izin verdi. Odanın kapısını açıp geri çekildiğinde hızla içeri girdi. Draco makinelere bağlıydı. Göz altları çökmüş, boş boş duvara bakıyordu. Odaya giren kişiyi gördüğünde yorgun yüzü gülümsemesiyle aydınlandı. "Lordum..."

Tom, ağır adımlarla çocuğun yanına vardı. Sandalyeyi iyice yanaştırıp yanına oturdu. Draco, damar yolu açılmış ince elini ona doğru uzattığında hemen tuttu.

"Saçmalamana değmemiş, öyle değil mi? Ayrıca, sana ölmeyi yasaklamıştım."

"Haklısınız." dedi Draco gülümsemesini bozmadan. "Sizi korkuttuysam özür dilerim. Öleceğimden çok emindim. Neyse ki yine sizin kollarınızdaydım. O yüzden korkmadım."

"Draco..." dedi Tom güçlü kalmaya çalışarak. "Şifacılar bilincine ikinci bir bilincin yapışmış olduğunu söylediler. Annen olacak kadın, öyle değil mi? Neden bir şey söylemedin? Neden gittiğini söyledin?" Sarışın olan, elini tutan eli usulca okşadı. Gözleri artık efendisinin yeşillerinde değil, tutuşuk ellerindeydi. "Sizi üzmek istemedim..."

"Böyle olunca üzmedin mi?" dedi çocuğun tavrına karşı. "Ben sana ne dedim? En önemlisi senin sağlığın. Bundan sonra bana karşı tamamen dürüst olmanı istiyorum."

"Emredersiniz, Lordum." dedi Draco fısıldar gibi. Tuttuğu eli biraz daha sıkıp kendisine doğru çekti. Efendisinin parmaklarının her bir boğumunu öpücükleriyle süslerken derin derin nefes alarak kokusunu da içine çekiyordu. Onun yaşam kaynağı da buydu.

"Annem aklıma yapıştı. Gitmesini söyledim ama beni dinlemedi. Bilemiyorum, benden nefret ettiği için beni bitirene kadar bende kalabilir." Elini kalbine götürdü. "Burda mı?" Çekip başına götürdü. "Yoksa burda mı? Bilmiyorum. Ama gitmesini her şeyden çok istiyorum. Sizi de, kızımızı da bırakmak istemiyorum. Sürekli bana hakaret ediyor. Buna dayanabilirim ama beni sizden koparmasına..."

"Koparamayacak." dedi Tom çocuğun saçlarını severken. "Bir yolunu bulacağım, merak etme. Beni de, kızımızı da bırakmayacaksın."

Draco'nun gülümsemesi genişledi. "Size sahip olduğum için çok şanslıyım. İyi ki benimlesiniz, efendim. İyi ki yanımdasınız." Yorgun bir nefes alıp gözlerini birkaç kez kapatıp açtı. "Şimdi biraz uyumak istiyorum."

"Uyu, dinlen. Ben burdayım." Draco başıyla onaylayıp gözlerini kapattı. Bir süre sonra nefesleri düzene girdiğinde Tom da karanlık düşüncelere daldı. Ne yapacaktı? Draco'ya onu kurtaracağını söylemişti ama ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Bilseydi yapmaz mıydı? İlk yapacağı şey bu olurdu.

Bir süre geçtikten sonra bir çözüm yolu bulması gerektiğinin bilinciyle Draco'nun yanından ayrıldı. Hastaneden çıkmadan önce herkesi tembihlemeyi de ihmal etmemişti. Hemen bir kriz masası kurdu ve herkes fikir üretirken sessiz kaldı. Black'ler, Slughorn, Snape, dışardan getirttiği birkaç şifacı ve Hermione aynı anda konuşurken aralarından bir şey seçmeye çalışıyordu. Sonuç sıfırdı.

"Kendimi açıkça ifade edememiş olabilirim." dedi Karanlık Lord ürkütücü bir sesle. "İşe yarar bir fikir bulmazsanız hepinizi yok edeceğim, farkındasınız öyle değil mi?"

"Bulacağız, Lordum." dedi Snape kararlılıkla. "Bulamazsak beni öldürmeniz için bizzat yalvaracağım." Karanlık Lord derin bir nefes aldı ve konuşmalarına izin verdi.

"Karanlık Lordum..." Aniden odanın ortasında beliren ev cininin sesini Tom zar zor duydu çünkü cinin kucağındaki kızı bağıra bağıra ağlıyordu. "Leydi Malfoy babasını istiyor. Susturamıyorum, Dobby affınıza sığınıyor." Tom başıyla onaylayıp tahtından kalktı. Çığlık çığlığa ağlayan kızını kucağına alıp sallamaya başladı. Slughorn çocuğa korkuyla bakarken Tom sakinleştirici sözler mırıldanıyordu ama Polaris bir türlü susmak bilmiyordu. "Tamam kızım, tamam... Baban burda..."

"Sarı baba!"

Hermione ağlamamak için göz pınarlarına bastırırken Andromeda yüzünü ifadesiz tutamadı. Regulus, öbür yandan, abisine dönmüş bir şekilde derin nefesler alıyordu.

"Babanı şimdi göremeyiz kızım, baba hasta." Polaris kollarını babasının boynuna sarıp hıçkıra hıçkıra ağlarken Tom baştan sona titrediğini hissetti. Kendisinin nasıl ihtiyacı varsa, kızlarının da Draco'ya o kadar ihtiyacı vardı. Sarışın olan küçük bebeklerini bırakamazdı. Yapamazdı.

"Boş boş suratıma bakmayın!" dedi masada oturanlara doğru. "Kızımın gözünden düşen her bir yaşından siz sorumlusunuz! Çabuk bir şeyler düşünün! Çabuk!" Karanlık Lord küçük kızını pışpışlarken diğerleri çözüm düşünmeye devam etti. Slughorn'la Hermione derin bir kavgaya tutuşurken saatler geçip gitmişti ve Tom'un sabrı tükenmek üzereydi.

Salonun ortasına dolan parlaklıkla bütün konuşmalar kesilirken baykuş şeklindeki Patronus'tan ince bir kadın sesi yükseldi. "Karanlık Lordum, Lord Malfoy'un durumu kötüleşti. Lütfen hastanemize teşrif edin."

Tom, kucağındaki kızı Andromeda'nın eline tutuşturup anında cisimlendi. Onunla bir Snape ve Hermione de cisimlenmişti. Çok geçmeden Pansy ve Harry de yanlarında belirdi ama Tom hiçbirini görmeden odaya daldı.

Draco, yatakta öylece yatıyordu. Uyuyormuş gibi görünüyordu ama göz kapaklarının altında gözleri kıpır kıpırdı. Bağlı olduğu makinadan bir dolu ses yükseliyordu. "Draco!" diye atıldı sarışına doğru. Elini yakalarken gözünden bir damla yaş düştü. "Draco?" Sarışın olan, tekrar bembeyaz bir odadaydı. Lordunun sesini uzaktan duyuyordu ama şu an ona seslenen kadının sesi çok daha yakındı.

"Anne?" diye sordu bıkkınlıkla. Narcissa, derin bir nefes alıp karşısında duran çocuğu uzun uzun süzdü. "Ne yapıyorsun?"

"Delilik sizde genetik herhalde..." diye söylendi Draco. "Ne demek ne yapıyorsun? Anlaşılan senin yüzünden ölüyorum." Narcissa başını iki yana salladı. "Bu kadar zayıf olduğunu ben nerden bilebilirdim?"

"Doğru, sen benimle ilgili herhangi bir şey biliyor musun sanki..." Derin bir nefes aldı. "Neden bana karşı bu kadar sevgisizdin? Ben sana ne yaptım? Neden böylesin? Neden beni oğlun olarak kabul etmedin?"

"Bilmiyorum." dedi Narcissa düşünceli bir ses tonuyla. "Bu soruların cevabını bilmiyorum. Doğduğun anda seni sevemedim. İçimde bir şeyler değişmedi, kıpraşmadı. Senle ben sadece olmadık, Draco. Ne ben senin annen olabildim ne de sen benim oğlum."

Draco ne söyleyeceğini bilemez bir halde öylece kaldı. Bütün bunları zaten biliyordu, yine de annesinin ağzından duymak hiç hoşuna gitmemişti. "Beni büyütmediğin, sevmediğin yetmedi şimdi de beni öldürüyorsun."

"Hayır, Draco." dedi Narcissa başını iki yana sallayarak. "Seni sevmediğim doğru ama seni öldürecek kadar da senden nefret etmiyorum." Birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra Draco'ya ilk kez gülümsedi.

"Elveda, Draco. Oğluma iyi bak."

Draco, aniden gözlerini açıp derin bir nefes aldı. Panikle vücuduna bağlı olan her bir kordonu çekip koparırken kendisini engellemeye çalışan herkesi geri püskürttü. Vücudundan öyle bir büyü gücü yayıldı ki, Karanlık Lord bile odadaki diğer insanlar gibi odanın karşı köşesine savruldu.

All Mine || Tomaco Fan FictionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin