Draco, kucağında sessizce uyuyan küçük kardeşine bakarken derin bir nefes aldı. Aynı anda odadaki şifacılardan biri de çarşafı Narcissa'nın kafasına kadar çekti. Draco, küçüğün yer yer çıkmış sarı saçlarını yavaşça sevdikten sonra kendisine sorgulayıcı bakışlar atan efendisine döndü.
"Şimdi ne yapacağız, Lordum?" Tom başını iki yana salladı. "Sen bileceksin, Draco. Onu isteyen sendin. Ne yapmak istiyorsun?"
"Ona ben bakabilir miyim?" Masum çıkan sesini odadaki yabancılardan esirgemedi. "Lucius'u zindanlardan çıkarmamız söz konusu bile olmamalı. Annem öldükten sonra intikam isteyecektir."
"Zaten, kabul edilemez." diye onayladı. "Elbette bakabilirsin. Sen nasıl rahat hissedersen. Bakması için başkasına da verebilirsin. Senin tercihin."
Draco başıyla onayladıktan sonra tekrar küçük kardeşine baktı. "Onu önce babama göstermek istiyorum. Ne isim vermek istediğini soracağım." Tom başıyla onaylayınca adımlarını zindanlara doğru yöneltti. İçeri girdiğinde Lucius'un parmaklıklara sarılmış bir halde sarsılarak ağladığını gördü. Adam onu gördüğü gibi ağlamayı kesip meraklı bakışlarını Draco'ya ve kucağındaki bebeğe dikti.
"Annem kurtulamadı, ba..Lucius." Adam tekrar ağlamaya başlarken hafifçe boğazını temizledi. "Ama bir oğlun oldu. Adını ne koymak istersin?" Başını iki yana salladı.
"İstemem..." Yaşlarla parlayan gözlerini Draco'ya dikti.
"Nasıl olsa beni çıkartmayacaksın, ona baba olmama izin vermeyeceksin. Nasıl olsa ona sen bakacaksın. Adını da sen koy, umurumda değil..." Derin bir nefes aldıktan sonra yalvarır gibi Draco'ya döndü. "Hatta öldür beni, şimdi öldür. Hemen! Bu rezilliği yaşamama izin verme!"
Draco'nun boğazı düğümlenirken başıyla onayladı. Yine de, bunu yapabileceğinden emin değildi. Lucius da hak ediyor muydu zaten? Draco'nun merhametini hak ediyor muydu?
"Baba..." dedi yutkunduktan sonra. "Şimdi acın büyük. Doğru düşünemiyorsun. İnan bana, yaşattığın onca şeyden sonra benden bir şey istemeye hakkın yok. Seni çıkartsam da ona babalık etmeyeceğini biliyorum. Bana etmedin çünkü. Yine de için rahat olsun, düşüneceğim. Zamanı geldiğinde de gelip tekrar soracağım. Eğer hala aynı fikirdeysen..." Birkaç saniye duraksadı.
Kucağındaki kardeşine tekrar baktıktan sonra boş bakışlarını Lucius'a dikti. "Merak etme, seni hızlıca öldüreceğim." Adamın haykırışları o zindanlardan uzaklaştıkça sönükleşip kaybolurken ağlamamak için dudaklarını birbirine bastırdı. Aşağıda ağlayan kişi bir canavardı. Ama Draco, ne yapmış olursa olsun, o canavardan nefret edemiyordu. Bütün dünyasını başına yıkmış olsa da, onu bu dünya üzerinde yapayalnız hissettirmiş olsa da sıra ona geldiğinde o dünyayı alıp adamın başına çarpamıyordu.
"Hey..." Tom, kucağındaki bebeğe sarılarak duvar dibinde ağlayan sarışını görünce hemen yanına çöktü. Draco gümüş gibi parlayan gözlerini kendisine çevirdiğinde güven verircesine gülümsedi. "Sorun yok, ikiniz de iyi olacaksınız. Ben senin yanındayım."
"Lordum..." diye mırıldandı. Acısı sesine bile yansımıştı.
"Benim gibi büyümesini istemiyorum, en başından sahip olması gereken şeyleri elde edebilmek için kendisini paralamasını istemiyorum..." Tom, çocuğun titrek kelimleriyle birlikte kalbinden birkaç parçanın kopup gittiğine emindi.
"Merak etme, o sana sahip. Kızımızı nasıl sevgiyle büyütüyorsan onu da aynı şekilde büyüteceğine eminim. Ama önce onu süt annesine götürelim de karnı doysun, öyle değil mi?" Draco başıyla onayladıktan sonra tek başına kalkmaya çalıştı. Tom ondan önce davranarak ayağa kalktı ve Draco'yu da koltuk altlarından tutup çekerek ayağa kaldırdı. Bebeği süt anneye bıraktıktan sonra biraz dinlenmek için evlerine dönmüşlerdi. Polaris Dobby'le birlikteydi bu yüzden Tom rahatlıkla Draco'yu yatağa çekmiş ve ona sıkıca sarılmıştı. Eğer güvende olduğunu, yalnız olmadığını hissetmeye ihtiyacı varsa Tom pekala bunu ona verecekti.
Yeşil gözlü genç adam, sol kolunu sarışının başını koyabilmesi için yana uzatmıştı. Draco da sağına dönük bir şekilde, yastık yerine efendisinin kolunu kullanıyordu. Bir süre genç adamın göğüsüne sokulmuş, aşık olduğu kokuyu ciğerlerine doldurmuştu. Sonraysa şu an durduğu gibi biraz uzaklaşıp neden kötü hissettiğinden bahsetmişti. Ne var ki, Tom'un o konuşurken ritmik bir şekilde sırtını sıvazlamasına daha fazla karşı koyamamıştı. Efendisinin araya girip anlattığı ve aslında gerçek bile olmayan bir anıyı dinlerken gözleri kapanmıştı.
Tom'un suratı huzurlu bir gülümsemeyle kaplıydı. Kollarında uyuyan sevgilisini izliyor, bazen de kendisine engel olamayıp hafifçe yüzünü okşuyordu. Eğer yapabilseydi, sonsuz hayatının her bir saniyesini böyle geçirmek isterdi. Yemeden, içmeden... Draco'nun kollarının arasında güvenle uyumasını izleyerek geçecek bir ömür, dürüst olmak gerekirse Tom'a hiç de fena gelmiyordu.
Draco, burnundan derin bir nefes alıp dönerek yüzünü efendisinin göğüsüne yapıştırdı. Tom, çocuğun istemsiz bile olsa gelip kendisine sarılmasına gülerken bir yandan da nefes almasını engellememek için hafifçe geri çekildi. Böylece çocuğun ince burnuyla kendi göğüsü arasına biraz mesafe soktu. Draco ise kaşlarını çatıp ağzının içinde birkaç kelime yuvarladı ve bu sefer kolunu atıp Karanlık Lord'un beline sarıldı. "Sizi çok seviyorum..." Draco'nun bu seferki mırıltısı biraz daha anlaşılabilirdi. Gerçi bu kelime dizisini anlamamak da oldukça zordu. "Sizi çok seviyorum, Lordum, iyi ki varsınız."
Tom, çocuğun onu duymayacağını bilmesine rağmen, sarı saçları okşarken fısıldadı. "Ben de seni çok seviyorum, Draco. Sen de iyi ki varsın. İyi ki benimsin, iyi ki yanımdasın..."
Draco bir saat kadar uyumaya devam etti. Sonunda uyandığındaysa gördüğü ilk şey kendisini izleyen bir çift yeşil göz oldu.
Etrafına bakınıp neler olduğunu hatırlamaya çalışırken kendisine kızarak mahçup bakışlarını Karanlık Lord'a dikti. "Özür dilerim, efendim. Uyuyakalmak istemedim."
"Dinlenebildin mi?" diye sordu Tom sakince. Draco'nun bu kalıbını asla yıkamayacağını biliyordu. Bu yüzden duymamazlıktan gelmekle yetiniyordu.
"Evet... Kafamı sonunda toparlayabildim. Hatta annemi gördüm. Kardeşime koymamı istediği isimi söyledi." Tom'un kaşları anında çatıldı. Rüyasında birkaç saat önce ölen bir cadıyla konuşması pek normal sayılmazdı, büyü dünyası için bile. Eğer hayalet olmamışlarsa ölülerle konuşmanın yalnızca birkaç yolu vardı. Birincisi ve en bilindiği, Dumbledore'un yıllar önce sırf hortkuluk olduğu için yok ettiği diriltme taşıydı. Geriye de birkaç kötü ihtimal kalıyordu ama bütün bunları düşünmek yerine çok ilgiliymiş gibi Draco'yu dinlemeyi tercih etti.
"Scorpius Cygnus Malfoy olmasını istedi. Gerçi şunları da ekledi, keşke senin gibi bir yüz karasının ikinci ismini Lucius koymasaydık da babanın ismi zavallı kardeşine kalsaydı."
Tom, kanı damarlarında donmuş gibi birkaç saniye öylece kala kaldı. Ardından Draco'nun kendisine merak ve beklentiyle baktığını fark ederek hemen gülümsedi.
"Güzel bir isim düşünmüşsün, Draco. Ayrıca, eminim ki sana küfür ede ede öldüğü için onu rüyanda görmüşsündür. Bilinçaltı saçmalıkları yani, endişelenme." Draco başıyla onaylayıp efendisinin öpülesi dudaklarına uzandığında Tom ona karşılık vermeye başladı ama aklı kesinlikle başka yerlerdeydi.
İçine endişe tohumları ekilmişti bir kere, Draco'nun iyi olduğundan emin olmadan da asla rahat edemeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
All Mine || Tomaco Fan Fiction
Fanfic[Tamamlandı] Draco Malfoy, kendisine miras kalan bir odada kara kaplı bir defter bulur. Kendisini kötü hissettiği her an deftere yazmaya başlar. Tuhaf olan, karşılık alıyor olmasıdır. "Benim için küçük bir iyilik yapmaya ne dersin, Draco?" •Tom Mar...