'...ve sonsuza dek mutlu yaşadılar.'
Polaris, eline aldığı belki de sekizinci kitabı sadece son cümlesine baktıktan sonra kapatıp masadaki yığının üzerine bıraktı. Hayatları pamuk ipliğine bağlı olan muggleların bu cümleyi ağızlarından düşürmemesi genç cadının sinirlerini yıpratıyordu. Kendisi sonsuz yaşama sahipti ve buna rağmen mutlu değildi. Onlar ne cesaretle böyle bir sonu hayallerine dahil edebiliyorlardı?
"Belki de sorun budur..." diye mırıldandı sakince. Uzun zamandır tek yapabildiği şey bu olunca kendi kendine konuşmakta ustalaşmış sayılırdı. "İkisinden birini seçmem gerekiyordu ve ben yanlış olanı seçtim."
Kitaplardan umudunu kesince koltuktan kalkıp kulübesini turlamaya başladı. Bazı geceler, aynı bu gece olduğu gibi, içi sıkılırdı. Kendisine bir uğraş bulması gerekiyordu. Yoksa aklı başka yerlere kayıyordu. Sekiz yıldır tek başına yaşamayı başarmıştı, bu geniş zamanda da kendisiyle ilgili bazı şeyleri çözümleme fırsatı bulmuştu.
Yalnızlık ona gerçekten iyi gelmişti. Ruhsal çöküntüler yaşıyordu elbette ama en azından artık daha iyi bir insandı. Kendi halinde yaşıyor, kimseye zarar vermiyordu. Bu şimdilik onun için yeterliydi.
Yatak odasına gittiğinde bir tanecik yol arkadaşı Luna'nın yastığın üzerinde uyuduğunu gördü. Kedisiyle oynayarak da kafasını dağıtamayacağını anladığında son çare dolabını açıp üzerine eski bir hırka geçirdi. Ayakkabılarını da giydikten sonra son zamanlarda dolaşmaktan en çok zevk aldığı yere cisimlendi.
Amerika'ya taşındığından beri her şey onun için çok daha kolay hale gelmişti. İlk olarak, babalarının yarattığı büyü imparatorluğu tabii ki burayı da kapsıyordu ama insanlar İngiltere'de olduğu kadar bilgili değildi. Ayrıca en kalabalık muggle şehirlerinden biri olan Los Angeles'a taşındığı için tanınması imkansız hale gelmişti. O elbette her ihtimale karşı saçlarının sarı tutamlarını kumrala boyuyor ve gözlerinin gri gözükmesi için her dışarı çıktığında tılsım kullanıyordu. Her daim giydiği kalitesiz kıyafetler de içindeki varisi saklamakta oldukça başarılıydı.
Kalabalık sokaklardan geçerken kimsenin kendisine bakmadığından adı kadar emindi. Eskiden girdiği ortamda en çok dikkati çeken kişi olurdu, şimdi ise gözden kaçan biriydi. Şikayetçi de değildi, sonunda bir düzen kurmuşken tekrar kaçmak zorunda kalmak istemiyordu. Eve dönecek yüzü olsa çoktan dönerdi. Düzenli bir hayatı ve insanlarla temas kurabilmeyi çok özlemişti.
Scorpius'un başına gelenlerin ve babasının mektupları öğrendiğinin haberini Elena'dan almıştı. Elena, kayıtlara geçirilmemiş bir deniz kızıydı. Bunun sebebi küçük bir cadıyken kuyrukla lanetlenmiş olmasıydı. Elena karaya çıktığında insan, suya girdiğinde balık vücuduna sahip olan bir şekil değiştiriciydi ve kuyrukla lanetlenmişken tekrardan insan vücudana dönebilmesini sağlayan da Polaris'ten başkası değildi. Kız da en başından beri bu minnetle Scorpius'a mektupları ulaştırmıştı zaten.
Ama Polaris bir daha mektup yollayamamıştı çünkü babasının gizlice mektuplaştıkları için Scorpius'a kızacağını, daha da kötüsü kırılacağını biliyordu. Sarışın çocuğu böyle bir duruma sokmuşken tekrar yazıp hayatını daha da mahvetmeye ne niyeti, ne de yüzü vardı. Zaten yokluklarının göğüsünde bıraktığı acıyı benimsemişti. Bir süre daha bu şekilde idare edebilirdi.
Markete girmeden hemen önce vücudundan yaydığı enerjiyle kameraların geçici olarak bozulmasına sebep oldu. Doğruca kasaya ilerleyip camın arkasındaki adama istediği sigarayı söyledi. Adam sandalyesinden kalkmadan arkasını dönüp paketi aldı ve bölmelerden birinin içine koydu. "Yedi dolar." Polaris başıyla onaylayıp paketi cebine koydu. Elini para çıkarır gibi diğer cebine attığı sırada bakışlarını adamın koyu gözlerine dikti. Obliviate.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
All Mine || Tomaco Fan Fiction
Fanfiction[Tamamlandı] Draco Malfoy, kendisine miras kalan bir odada kara kaplı bir defter bulur. Kendisini kötü hissettiği her an deftere yazmaya başlar. Tuhaf olan, karşılık alıyor olmasıdır. "Benim için küçük bir iyilik yapmaya ne dersin, Draco?" •Tom Mar...