Tatilin başlamasıyla altıncı ve yedinci sınıf öğrencilerinden Ölüm Yiyen olmaya aday olanlar Draco'dan eğitim almaya başlamıştı. Çoktan işareti almış olmalarına rağmen Draco'nun emrinde olan üç Gryffindor ve üç Slytherin de bu eğitime katılmıştı. Adaylar, eğitimlerini tamamlayabilirlerse, işareti alacak ve Hogwarts'a döndüklerinde bir takım ayrıcalıklara sahip olacaklardı.
Tabii bu durum Harry için geçerli değildi çünkü o seneye Hogwarts'a geri dönmeyecekti. Onun, diğerlerinin aksine, Bakanlık'ta çalışmak gibi bir planı yoktu. Zaten Draco Malfoy'un sağ koluydu ve bu onun yaşındaki bir büyücünün ulaşabileceği en yüksek mertebeydi.
Onun konumunun bir üstü, bizzat Karanlık Lord'un sağ kolu olmaktı ve mevcut durumda bu pek mümkün değildi. Harry ölümsüzdü, o yaşadıkça Karanlık Lord da yaşayacaktı. Bir gün Draco Malfoy ölecek, büyük bir ihtimalle de Harry onun yerine geçecekti. Ne var ki, o bunun olmasını istemiyordu. Sonucunda ne kadar güç kazanacak olursa olsun, çocuğun ölümünü dileyemiyordu.
Harry bütün bunları düşünürken gözleri dalmıştı ve doğrudan Draco'ya bakıyordu. Sarışın, üzerine yapışan bir eğitim kıyafeti giyiyordu. Odada bulunan herkesin üzerinde aynı kıyafet vardı ama Harry en çok ona yakıştığından emindi. Draco, o an kendisini dinleyenlere hararetle bir şeyler anlatıyordu.
"Suratıma aptal aptal bakma! Nasıl hala anlamamış olabilirsin? Otuz kere anlattım. Salak mısın sen? Söylesene Finnigan, salak mısın?!" Draco'nun bağırmasıyla Seamus hızla başını aşağı yukarı salladı.
"Evet, efendim." Draco sinirden kızaran suratıyla çocuğa yaklaştı. "Evet, efendim, ne?"
"Evet, efendim... Salağım." Harry gülmemek için dudağını dişlerken ne Pansy ne de Hermione onun kadar başarılı olabilmişti. İkisi birlikte kıkırdadığında Draco dönüp onlara baktı. İkisi de aynı anda sustu.
"Potter!" Harry, sarışının kendisine seslendiğini fark ettiği an koşar adımlarla yanına gitti. "Buyurun, efendim." Draco çocuğun suratına birkaç saniye baktıktan sonra kaşlarını çattı. Neden bu kadar mutluydu ki? "Bununla sen ilgilen, eğer kontrol etmeye geldiğimde hala yapamıyor olursa seni de onunla birlikte kurtlara atarım. Anlaşıldı mı?" Kuzgun saçlı olan hızla başını salladı. "Evet, efendim."
Draco, acınası durumda olmasına rağmen öğrenmeye çalışan Gryffindor'a son kez bakıp diğer öğrencilerinin yanına gitti.
Bu yorucu ve sinir bozucu saatlerdeki tek tesellisi Cho'nun, çoktan mezun olduğu için, burda olmamasıydı. Bu yüzden her gün Salazar'a şükrediyordu. Zaten bu hassas dönemde olay çıkmasını önleme amacıyla onunla arada bir görüşmek zorunda kalıyordu. Daha fazlasını kaldıramazdı.
Öğrencilerden çok onun yorulduğu dört saatin sonunda deli gibi dönen başına yenik düşerek yere çöktü. "Gidin artık... Dayanamayacağım size, kaybolun." diye inlerken bir yandan da iki parmağıyla burnunun üstüne bastırıyordu. Karanlık Lord'un onu eğitirken bunun yarısı kadar zorlandığını hatırlamıyordu. Elbette Lord ondan daha iyi bir öğretmendi ama o da bu ahmaklardan daha iyi bir öğrenci olduğuna emindi. Eğer değilse acilen gidip efendisinden özür dilemesi gerekiyordu. Lord onu aylarca eğitmişti, o ise başlayalı henüz üç hafta oluyordu ve şimdiden her birini yerlerde sürükleyerek öldürmek istiyordu.
Öğrenciler bir süre birbirine bakıp sonunda eğitmenlerinin dediğini yaparken Harry sarışının olanın yanına varıp onunla aynı hizaya gelebilmek için eğildi. "İyi misin?"
"Sayenizde değilim..." diye mırıldandıktan sonra başını kaldırıp çocuğun gözlerine baktı. Harry, yorgunluktan Draco'nun yüzünün bile çöktüğünü fark etti. "Aslında sana haksızlık ediyorum, çok yardımcı oluyorsun." Harry, sarışından duyup duyabileceği teşekküre en yakın sözlerden sonra istemsizce gülümsedi. "Sana odana kadar eşlik edebilirim, ya da bir yere cisimleneceksen..."
"Şöminenin önüne kadar götürsen yeter." diye mırıldandı Draco. Bir yandan da kafasında neden bu kadar çabuk yorulduğunu çözmeye çalışıyordu. Aynı anda da yeni düzene ayak uydurma koşuşturmacasında iki gündür doğru düzgün yemek yemediğini fark etti ve kendi salaklığına kızdı.
Hayır, neyine güvenmişti ki? Yataktan normalden biraz hızlı kalksa poposunun üstüne düşen vitaminsiz herifin tekiydi. Dikkat etmesi gerektiğini biliyordu, artık çocuk da değildi. On yedi yaşında, yetişkin bir büyücüydü. Malfoy Malikanesi'ndekinin aksine Riddle Malikanesi'nde ona yemek yemesi gerektiğini hatırlatan bir Dobby de yoktu. Karanlık Lord'la karşılıklı oturup mum ışığında yemek de yemedikleri için kendi başının çaresine bakmalıydı. Karanlık Lord'un sağ koluydu o! Diğer bütün Ölüm Yiyen'lerin üstüydü! Kenarda köşede bayılıp kalamazdı! Aptalsın işte, aptal...
Harry, aynı noktaya bakarak dakikalardır sessiz kalan çocuğa bakarken gerçekten endişelenmeye başlamıştı. "Malfoy?" Draco, girdiği transtan çıkarak başını kaldırıp çocuğa baktı. Bir süre kuyruğu dik tutsam mı diye düşündükten sonra başını eğip derin bir nefes aldı. "Kalkmama yardım et, Potter. Kendi başıma yürüyemeyebilirim."
"Odana kadar da götüre..."
"Cidden, Karanlık Lord'la kaldığım eve mi cisimleneceksin? Güldürme beni." Draco'nun hala, şu an bahçesinde bulundukları Malfoy Malikanesi'nde kaldığını düşünen Harry, bu bilgiyle küçük çaplı bir şok geçirmişti. "Sana dediğimi yap. Şömine."
"Tabii..." Artık sesini kesmesi gerektiğini fark ederek ayağa kalktı ve sarışını da belinden destekleyerek ayağa kaldırdı. Daha yolun yarısına gelmişlerdi ki Draco durup kendisini tekrar yere bıraktı. "Tamam, benden bu kadar. Beni burda bırak, sen git, canını kurtar."
Draco'nun hala her şeyi dramatize ettiğini görmek Harry'nin kıkırdamasına sebep oldu. Hemen ardından çocuğun adım atacak halinin bile olmadığının ve bu durumun hiç de komik olmadığının farkına vararak tekrar eğildi. "Seni kucağıma..."
"Hayır tabii ki!" diye kızdı Draco. Harry'nin bunu sormaya cesaret etmesi bile onu dehşete düşürmüş gibiydi. "Dobby!"
Ev cini ikilinin yanında belirdiği an küçük efendisine bakıp telaşla yanına vardı. "Varis Malfoy, iyi misiniz? Dobby sizin için ne yapabilir?" Draco bitkin bir halde elini uzattı. "Şöminenin önüne cisimlen. Sonra Potter'a Weasley Malikanesi'ne kadar eşlik et."
Dobby cevap bile vermeden Draco'nun elini tuttu ve küçük bir puf sesiyle kayboldu. Bir saniye ya geçmişti ya geçmemişti aynı sesle geri döndü ve Harry'e fikrini bile sormadan Weasley Malikanesi'ne cisimlendi. Harry kendisine kızarak içeri girdi. Draco da aynı anda Malfoy Malikanesi'ndeki şömineden Riddle Malikanesi'ne geçmişti. Odasına kadar gidemeyeceğini fark edince sürüne sürüne üçlü koltuğa vardı ve uykuya dalmasına gerek bile kalmadan bilinci kapandı.
Draco, boğazından aşağı dökülen bir sıvının varlığıyla öksürerek doğrulmaya çalıştı. O sırada onu omuzlarından yatağa bastıran eller olmasa belki doğrulabilirdi de. "Yut. Sinir ediyorsun beni..."
Hava çoktan kararmıştı. Draco tam açamadığı gözleriyle zar zor odasında olduğunu seçebildi. Parmaklarını Karanlık Lord'un bileklerine sarıp tekrar doğrulmayı denedi. Lordun kendisine zorla içirdiği iksirin tadı o kadar kötüydü ki bütün o yorgunluğuna rağmen kendine gelmişti. "Lordum..."
Tom çocuğun sesini bakışlarıyla aniden kesti. Sonra sinirle söylenmeye devam etti. "Sana ne zaman yemek yemen gerektiğini ben mi hatırlatmalıyım? İstiyorsan tuvalete gitmen gerektiğinde de yardıma geleyim?" Draco cevaplaması için sorulmadığı belli olan bu soruları yanıtsız bıraktı. Utançla bütün yüzü kızarmıştı.
Karanlık Lord kendisini nerden geldiğini bile anlamadığı tepsideki yemeklerle beslerken de sessizliğini korudu.
Her geçen gün, mümkünmüş gibi, efendisine daha da fazla aşık oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
All Mine || Tomaco Fan Fiction
Fanfiction[Tamamlandı] Draco Malfoy, kendisine miras kalan bir odada kara kaplı bir defter bulur. Kendisini kötü hissettiği her an deftere yazmaya başlar. Tuhaf olan, karşılık alıyor olmasıdır. "Benim için küçük bir iyilik yapmaya ne dersin, Draco?" •Tom Mar...