XXII

1.7K 168 59
                                    

"Draco!"

Lucius Malfoy, oğluna belki de üçüncü defa sesleniyordu. Draco, artık duymamazlıktan gelmenin hiçbir işe yaramayacağını anlamış olacak ki, derin bir nefes alıp elindeki dosyayı masaya bıraktı ve başını kaldırdı. Grilerini, kendisininkilerle aynı olan gözlere dikti. "Oğlum neden konuşmuyorsun?" diye sordu Lucius. "Seni gerçekten anlamıyorum. En son gazetede kaybolduğun haberini gördüm, ondan sonra bir daha toplantıda... Çok endişelendim. Neler oldu, nasılsın, nerede kalıyorsun? Her şeyi anlatsana..." Bu sahte ilgi Draco'nun gerçek anlamda midesini bulandırmıştı.

Yüzünü buruşturmamak için kendisini zorlayarak odasındaki deri koltuğa oturdu. Karanlık Lord ve Draco, zamanlarının çoğunu Malfoy Malikanesi'nde geçiriyorlardı. Riddle Malikanesi, Lord'un evi olduğu için yerini ikisi hariç kimse bilmiyordu. Bu yüzden Lord huzuruna birini kabul edeceği zaman Malfoy Malikanesi'ni kullanıyordu. O görüşmesini yaparken Draco ya Lord'un kendisine verdiği işleri yapıyor ya da dedesinden kendisine kalan kütüphaneden faydalanıyordu.

Şimdiyse, kendisine yeni tahsis edilen, eski yatak odasının hemen yanında olan çalışma odasındaydı. Lucius başka türlü onu nasıl rahatsız edebilirdi ki zaten? Kütüphanede olsaydı onu Tom'dan başka kimse bulamazdı.

"Draco diyorum..." diye üsteledi Lucius.

"Ne öğrenmek istiyorsun? Bana 'ilgili ebeveyn' numarası yapma." dedi Draco duygusuz çıkarmaya çalıştığı sesiyle.

"Sordum ya, bu nasıl oldu?" Draco gözlerini devirmek istese de adamın canını sıkabildiğini bilmesini istemediği için bir şey yapmadı.

"Lordumun isteği üzerine hortkuluğu Ginny'e verdim. O öldü, ben kaldım. Lordum beni yanına aldı, eğitti ve işaretini verdi." Çocuğun olabilecek en kısa şekilde anlatmasıyla Lucius yapmacık olduğu her halinden belli bir şekilde Draco'ya daha da yanaştı. "Çok güzel. Oğlum, Draco, Kötü durumda olduğumuzu biliyorsun. Annen zindanlarda ve..."

"Bu konuda ben ne yapabilirim?" diye sordu Draco anlamamış bir şekilde. "Onu zindana ben atmadım. Bu bizzat Karanlık Lord'un emriydi." Lucius'un bakışları sertleşti.

"Yazıklar olsun, Draco..." diye tısladığında Draco şaşırmıştı. Demek ki onun yumuşak cevaplarından yüz buluyordu. "Senin için yaptığımız onca şeyden sonra..."

Sakin kalacağına, zayıflık göstermeyeceğine dair kendisine söz vermişken duyduğu bu sözler Draco'nun gözlerinin sonuna kadar açılmasına sebep oldu. Bir anda öyle öfkeli, öyle kırgın hissetti ki kendisini durduramadan ayağa fırladı.

"Yeter artık Malfoy! Odamı da, bu katı da derhal terk et! Ne hakla üstüme gelir, ne hakla benimle böyle konuşursun? Karanlık Lord bu konuşmalarını duysa ne düşünür en ufak bir fikrin var mı?" Avazı çıktığı kadar bağırdığını fark edince derin bir nefes alıp karşısında şaşkına dönmüş olan adama baktı. Ağlamak istemiyordu. Onun önünde değil.

"Daha ne bekliyorsun?" diye sordu kısık sesiyle. "Sana emrediyorum. Derhal çık."

Lucius'un suratı sinirle kızardı ama ağzını açıp tek bir şey söyleyemedi. Sadece odayı terk ederken kapıyı çarpmakla yetindi.

O bunu yapar yapmaz Draco asasını kaldırıp kolay açılmayan bir büyüyle odayı mühürledi. İçindeki anlaşılmaz hisle yere çöktü.

"Kahretsin..." diye inledi göz yaşları yanaklarına doğru süzülürken. Draco önemsenmemeye, sevilmemeye alışıktı. İlgisizliğe katlanabilirdi, acıya katlanabilirdi. Çünkü bütün hayatı bunlarla geçmişti. Şimdi ise güçlü olan oydu. Oydu işte! Öyleyse neden hiç olmadığı kadar güçsüz hissediyordu?

All Mine || Tomaco Fan FictionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin