LXXI

590 88 31
                                    

Quidditch seçmelerinin yapılacağı gün iki Malfoy da sabah erkenden kalktı. Biri diğerinden habersiz, aynı anda giyinip aynı anda odalarından çıktılar. Siyah, bacaklarına yapışan pantolonları ve zümrüt yeşili boğazlı kazaklarının üzerine geçirdikleri siyah büyücü cübbeleri uyum içindeydi. Scorpius çok heyecanlıydı, bu yüzden gözü hiçbir şey görmedi. Kimseye bakmadan zindanlardan çıkıp kahvaltı için Büyük Salon'a doğru yöneldi. Polaris de hemen onun arkasındaydı.

Polaris, Büyük Salon'un kapısına geldiğinde bir süre Slytherin masasını izledi. Scorpius oturup yemeye başlamıştı bile. Cadı, derin bir nefes alıp yüzüne samimi olduğuna inandığı bir gülümseme oturttu.

Karşısına birinin oturduğunu hisseden sarışın, kimin geldiğini bilmesine rağmen başını kaldırıp baktı. Polaris'in mahçup bir gülümsemeyle kendisine baktığını görünce şaşkınlıkla elindeki çatalı masaya bıraktı.

"Çok yakışıklı olmuşsun..." dedi cadı gülümsemesini derinleştirirken. "Keşke babamlar da burda olup görebilseydi."

"Teşekkür ederim." diye mırıldandı Scorpius bakışlarını kaçırırken. "Eğer takıma alınırsam abim izlemeye gelecektir." Polaris başını salladı. "Eğer değil, kesinlikle alınacaksın. Bundan eminim." Scorpius kardeş gibi büyüdüğü kızı tanıyamıyordu. Laf sokmadan iltifat etmek ona göre değildi. Böylesine büyük gülümsemek de öyle. Çok özlü iksir ihtimali bir anlığına aklından geçip gitti. Dış görünüşünü taklit edebilirlerdi ama etrafına yaydığı yoğun karanlık enerjiyi asla. "Sen de çok güzelsin." dedi yavaşça. "Sana yakışmış."

"Teşekkür ederim, bence de öyle." dedi başını eğip kendisini kısaca süzerken. Scorpius kızın tavrına kıkırdarken Polaris başını kaldırıp ışıl ışıl parlayan yakut kırmızı gözlerini çocuğun gümüşlerine dikti. Cadının güzel yüzüne bir anda hüzün çökerken Scorpius karnının kasıldığını hissetti.

"Seni özledim, Scorpius. Söylediğim her şey için pişmanım. Hata yaptığımı biliyorum. Dersimi aldım ve bir daha seni üzmek istemiyorum. Umarım beni affedebilirsin."

Scorpius gözlerinin dolmasını istememişti ama elinde değildi. Polaris'le birlikte büyümüştü. Onu herkesten iyi tanıyor, herkesten çok seviyordu. Abisinin onu istemeden de olsa ihmal ettiği her an cadı onun yanında olmuştu. Onunla gülmüş, onunla ağlamıştı. Scorpius yanlışlıkla abisinin yüzüklerinden birini kaybettiğini suçu üstüne almıştı. Ona kırgın kalmak istemiyordu.

"Seni yalnız bıraktığım için özür dilerim." diye fısıldadı yaşlı gözleriyle tebessüm ederken. "Küskünlüğü uzattığım için de. Beni bilerek üzmeyeceğini biliyorum."

"İstemeden de olsa üzdüm ve önemli olan tek şey bu. Konuşmayı kesmekte haklıydın. Bu yüzden lütfen özür dileme. Kendimle baş başa kalmam gerekiyormuş. Böylece nerde hata yaptığımı anladım." Derin bir nefes alıp masanın üzerinden sarışının soluk eline uzandı ve parmaklarını birleştirdi. "Seni seviyorum, senin için her şeyi yaparım."

"Ben de." dedi Scorpius sağ gözünden bir damla yaş düşerken. Polaris işaret parmağını oynatarak yaşın uçup gitmesine sebep oldu. Kullarının önünde ağlamasını istemiyordu.

"Bu kadar duygusallık yeter..." dedi Polaris elinin tersiyle burnunu silerken. "Seçmeler başlayacak. Bir şeyler yemeliyiz."

Polaris ve Scorpius gülüşe gülüşe bir şeyler atıştırdıktan sonra Quidditch sahasına gitmek üzere Büyük Salon'dan çıktılar. Bahçeye açılan kapının önünden geçerken duydukları sesle ikisi de duraksadı. "İyi şanslar Malfoy!"

Scorpius kafa karışıklığıyla arkasını dönerken Polaris çoktan gülümsemeye başlamıştı bile. "Biraz daha açık olmalısın, Wilson." Gözleri bal rengi gözlerle buluştuğunda gülümsemesi istemeden genişledi. "Bu okulda iki tane Malfoy var." Richard, Polaris'in kaç kere duysa alışamadığı o içten kahkahayı attı. "İkinize de o zaman." Birkaç adımla cadıya yaklaşıp kulağına ulaşabilmek için eğildi.

"Ama özellikle sana." Polaris, çocuğun fısıltısı kanına karışmış gibi titredi. Bu his onun için çok farklıydı. Şimdiye kadar hiç kimse onu bu kadar heyecanlandırmamıştı.

"Artık gitmeliyiz." dedi Scorpius hoşnutsuz bir ses tonuyla.

"Elbette..." dedi Richard gülümseyerek. Polaris'e üstten son bir bakış atıp şatoya girdiğinde cadı şaşkınlıkla Scorpius'a döndü. "Sen az önce beni kıskandın mı?" Scorpius yüzünü buruşturdu. "Ne alakası var? Sadece geç kalmak istemiyorum." Küçük çocuğun homurdanması Polaris'in kahkaha atmasına sebep oldu. Kolunu omuzuna sarıp sahaya doğru çekiştirdi. "Yürü o zaman."

Seçmeler bittiğinde ilk kez seçmeye giren bütün Slytherin öğrencilerinin canı çıkmıştı. Tabii Malfoy'lar hariç. Onların büyü gücünün tükenmesi için dört saatlik bir uçuştan çok daha fazlası gerekiyordu.

Yemekten sonra Polaris aklındaki düşünce sebebiyle Scorpius'un kütüphane teklifini reddetti. Çocuk merdivenleri çıkarken cadı gözlerini kapatıp büyü gücünün etrafta dolaşmasına izin verdi. Aradığı kişiyi hissettiği anda gözlerini açıp ormana doğru yol almak için şatodan çıktı. 

Karanlık Orman'ın hemen girişindeki harabeyi andıran kulübeyi gördüğünde Polaris derin bir nefes aldı. Umudunu diri tutmak, her şeyin iyi olacağına kendisini inandırmak istiyordu.

Kulübenin önüne geldi ve hafif aralık olan kapıyı eliyle ittirerek gıcırdamasına sebep oldu. Görünürde kimseyi göremeyince seslenmeye karar verdi. "Harry?"

Başka bir kapı açılıp orta yaşlı büyücü kendisini gösterdiğinde Polaris hafifçe başını eğdi. "Burada ne yapıyorsun?"

"Eski bir dostu anıyorum..." dedi Harry kısık bir sesle. "Senin burada ne işin var?" Polaris içeri girip vaftiz babasının karşısına dikildi. "Senden özür dilemek istiyorum. Sen benim babam sayılırsın. Gururunu kırmak en son isteyeceğim şeylerden biri. Benim için çok değerlisin. Bunu sana hissettiremediğim için özür dilerim."

Harry sıcacık gülümserken elleriyle cadıyı omuzlarından kavradı. Aynı boya gelebilmek için hafifçe eğildi. "İnan bana kırmadın. Draco'nun bana nasıl davrandığını bilsen gururumu önemsemezdin..." Polaris biraz da olsa bildiği için hafifçe kıkırdadı. "Yine de..."

"Önemli değil." dedi Harry gülümseyerek. "Bugün çok iyi oynadın bu arada... Takıma alınacağından hiç şüphem yok." Duydukları, cadının dudaklarına buruk bir tebessümün oturmasına sebep oldu. "Sana ettiğim onca lafa rağmen beni izlemeye mi geldin?"

"Tabii ki geldim..." dedi Harry kızın gür saçlarının arasından sadece sarı tutamları okşarken. "Sen ne yaparsan yap, ben her zaman seni izliyor olacağım. Ve tökezlersen, tutmak için orada olacağım." Polaris dolan gözlerini saklamak için hızla vaftiz babasının üstüne atladı. Kafasını göğüsüne dayadığında Harry ekledi. "Hem de sonsuza kadar..."

All Mine || Tomaco Fan FictionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin