LXXXVI

413 70 35
                                    

Hogwarts'ta ikinci yılı başladığından beri Scorpius'un hayatı her zamankinden de beter bir hal almıştı. Korkudan hiçbir öğrenci sarışın olanın yanına yanaşmıyordu. Geçen seneden kalma birkaç arkadaşı ise kendisine karşı mesafeliydi. Bu yüzden haftalar geçtikçe evde yalnız olduğunu düşündüğü zamanları mumla arar hale gelmişti.

Tek gelişme... Evet, aslında bu büyük bir gelişmeydi.

Marvolo'ya da Draco'ya da baba diye hitap ediyordu. Dönem boyu mektuplaşmışlardı. İkisi de ona oğlum diyorken kendisi onlara abi ya da Lordum diyemezdi.

Bu yüzden Noel tatili için eve döndüğünde kendisini çok daha iyi hissediyordu. Polaris'i özlemediği, gitmesinden kendisini sorumlu tutmadığı tek gün geçmiyordu belki ama bu babalarıyla arasındaki ilişkiye engel değildi. Ayrıca, vaftiz ailesi Andromeda ve Severus da üstüne düşüyordu. Bu yüzden yalnızlığı o kadar da katlanılmaz gelmiyordu.

Döndüğü günün akşamında Marvolo ve Draco'yla güzel bir yemek yemişti. Yemeğin sonunda da öğrenmişti ki birlikte tatile gideceklerdi. Yeni yılı Güney Amerika'da kutlayacaklardı. Bu tercihin sebebi elbette Scorpius'un soğuktan nefret ediyor olmasıydı.

Bavullarını toplayıp cisimlenerek kalacakları malikaneye gitmişlerdi. Herkesin yüzü gülüyordu ve içten içe üçü de bu duruma çok şaşırıyordu. Çünkü Scorpius biliyordu ki Marvolo'nun da Draco'nun da içi yanıyordu ama iki büyücü de oğullarının psikolojisini korumak için gülücükler saçıyordu.

Tuhaftı ki yaptıkları role kendilerini bile inandırmışlardı. Sanki... Mutlu gibilerdi. Scorpius kendisini onların yanında iyi hissediyordu ve sanki onlar da özlemlerini sarışınla gideriyorlardı.

"Öğretmemi istemediğine emin misin, hayatım?" diye sordu Draco sırıtarak. "Scorpius'a zaten öğreteceğim. Sana da öğretebilirim..."

"Saçmalama..." diye homurdandı Marvolo. "Daha önce yüzmemiş olabilirim ama büyü yapabiliyorum. Ayrıca... Ne kadar zor olabilir ki?" Draco omuz silkti. Daha havuza bile girmemişken birden okyanusa girmek... Tek tesellisi adamın ölümsüz olmasıydı.

Scorpius'un ayaklarının yere basacağı kadar ilerleyip durduklarında Marvolo ilerlemeye devam etti. Draco bıkkınlıkla odağını oğluna çevirdi. Gerçekten, her şeyi bildiğini düşünen koca bir bebekle uğraşamayacaktı.

"Köpek balığı görürsen öldürmeyi unutma!"

"Böyle bir şeyi nasıl unutabilirim Draco?"

Scorpius babalarının muhabbetine kıkırdarken Draco gülümseyerek kendisine döndü. "Pekala, küçük beyefendi, kendini yüz üstü serbest bırak bakalım. Ben seni karnından tutacağım." Scorpius kesinlikle konfor alanında değildi, yine de Draco'ya her şeyden çok güveniyordu. Ayrıca... Polaris'in yapmak pahasına ailesini terk ettiği ölümsüzlük madalyonu da boynundaydı. Boğulsa bile öleceğini zannetmiyordu.

Sarışın babasının dediğini yaptığında adam ona ayaklarını nasıl çırpacağını söyledi. Sırayla kulaç atmayı ve köpekleme yüzmeyi de öğrettikten sonra hiç hareket etmeden suyun üzerinde kalabileceğini gösterdi. Panik olursa tek yapması gereken sırt üstü dönmekti. Su zaten onu kaldıracaktı.

"Avada Kedavra!" Draco'nun gözünü parlak yeşil ışık alırken Scorpius panik olarak kısık bir çığlık attı. Draco hemen çocuğu kucağına alıp şaşkınlıkla kocasına baktı. "Marvolo! İyi misin?" Su, kumral saçlı adamın beline geliyormuş gibi görünüyordu. Ne var ki Draco onun derinde olduğunu biliyordu. Suyun üzerinde kalabilmek için büyü kullandığını anlamamak için aptal olmak gerekirdi.

"İyiyim... Yanlış alarm." Draco denizin üstündeki balığın cesedine baktı. Uzaktan köpek balığına benziyordu.

"Ne demek yanlış alarm?" Karanlık Lord gözlerini devirerek cesedi büyüyle havaya kaldırdı.

"O... Bir yunus mu?" diye sordu Scorpius şaşkınlıkla. Marvolo başıyla onayladı. "Çok benziyorlar... Neyse akşam yemeğimiz belli oldu." Draco yüzünü buruştururken Scorpius kıkırdadı. "Yunusu mu yiyeceğiz?"

"Tabii ki." dedi Marvolo kendisinden emin bir şekilde. "Yanlışlıkla öldürdüm ama en azından ölümünün bir yararı dokunsun. Telef etmek istemeyiz, öyle değil mi?"

"Ne kadar da iyisin." dedi Draco iğneleyici bir ses tonuyla. "Geçtiğimiz yıllarda da bize öldürdüğün muggleların etini mi yedirdin?"

"Ah..." dedi Marvolo hızla ikilinin yanına gelirken. Draco'ya belinden sarılıp boynuna küçük bir öpücük kondurdu. "Nerden bildin?"

"Eh, tahmin edilmesi kolay birisin."

"Ben mi?" dedi şaşkınlıkla. "Yok artık."

"Yok artık." Draco'nun Marvolo'nun vereceği tepkiyi onunla aynı anda söylemesiyle kumral saçlı büyücü öylece kala kalırken Scorpius kahkaha atmaya başladı. Draco da çocuğa katılıp gülerken Marvolo'nun gözlerinden şeytani bir parıltı geçti.

"Demek öyle..." dedi düşünceli bir halde. Kahkahaları kesildiği anda yüzüne bir sırıtma oturdu. Draco'nun gözleri sonuna kadar açıldı. "Marvolo ha..."

Cümlesini tamamlayamadan yeşil gözlerin sahibi tarafından kucağına alınıp suya fırlatıldı. Sarışın olan kafasını sudan çıkarttığında saçları gözünün önüne kadar gelmişti. Bu görüntü ikilinin gülmesine sebep olmuştu. Draco yalandan bir sinirle üstlerine su fırlatınca Scorpius kaçmaya çalıştı.

Bu sefer iki adam da çocuğu ıslatırken Scorpius elinden geldiğince karşılık vermeye çalışıyordu ama pek başarılı olduğu söylenemezdi. Üçü de kahkaha atarken "Baba!" diye bağırdı Scorpius. Kumral saçlı adam kendisini omuzuna atmıştı. Draco istifini bozmadan ikiliyi ıslatmaya devam ediyordu. "Baba indir beni!" diye kahkahalarının arasından zar zor konuştu.

"Draco bak balık yakaladım." dedi Marvolo omuzundaki çocuğu sallarken. "Hem de konuşabiliyor!" Scorpius babasının bu dediğine baş aşağı söylenirken Draco kıkırdadı. "Bu akşam bunu yiyelim, yunusu yarın hallederiz."

Draco ikilinin yanına yüzdü. Nedenini bilmediği bir sebepten dolayı kendisini iyi hissediyordu. Belki de ilk defa kayıp kızı aklına gelmeden bir saat geçiriyordu, ruhu sıkışıyormuş gibi hissetmiyordu. Bu yüzden gülümseyerek kollarını Marvolo'nun boynuna doladı ve bacaklarıyla beline sarıldı. Koyu saçlı adam, oğlunu tutmadığı koluyla kocasını belinden desteklerken birkaç metre öteden kendilerini izleyen kişinin farkında bile değildi. Hiçbiri değildi.

Küçük cadının yüzünde acı dolu bir ifade vardı. Kıyafetleri birbiriyle uyumsuz, saçları karma karışıktı. Yakut kırmızısı gözleri yaşlarla parıl parıl parlıyordu.

Mutlu olmaları iyi, diye düşünüyordu sürekli. Mutlu olmaları, acı çekmemeleri, yalnız hissetmemeleri iyi. Ben söyleyemezken Scorpius'un babalarıma baba demesi... İyi.

Kumral saçlı cadının çoktan paramparça olan kalbini yakıp kavuran tek gerçek, ailesinin onsuz çok daha iyi olmasıydı. Kendisi çok yalnız, çok mutsuzdu. Eve dönmeyi çok düşünmüş, her seferinde yüzlerine bakmanın zor olacağını düşünerek yapamamıştı. Şimdi gördükleri ise bu konuda kesin bir karar vermesine sebep olmuştu.

Onlara ne kadar ihtiyaç duyarsa duysun geri dönmeyecekti çünkü Polaris onlarla birlikteyken daha iyi olsa bile...

Onlar Polaris olmadan çok daha iyiydi.

All Mine || Tomaco Fan FictionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin