Polaris'le Scorpius'un Harry ve Blaise'le Quidditch oynamasını izleyen Draco sakince çayını yudumluyordu. Polaris Blaise gibi kovalayıcıyken Scorpius Harry gibi arayıcıydı. Ne kadar adil bir maç olduğu ise tartışılırdı. Ne Harry elini uzatsa tutacağı Snitch'i yakalıyor, ne de Blaise boş çemberlerden Quaffle'ı geçiriyordu. Maç beş yaşındaki Scorpius'la altı yaşındaki Polaris arasında dönüyordu.
Maç Scorpius'un Altın Snitch'i yakalamasıyla son bulunca Polaris ve Scorpius sevinçle kucaklaştı. Harry'le Blaise'se yalandan üzülmüş gibi yaparak birbirlerine kızıyorlardı. Draco gözlerini devirmemek için kendisini zor tuttu.
"Tek sayı bile yapamadın Zabini! Sana inanamıyorum." Esmer tenli büyücü kaşlarını çattı. "Ya sen Potter? Küçücük topu kaç saat yakalayamadın!"
"Scorpius'un hızına yetişmek mümkün değil ki!" diye bağırdı Harry süpürgesini yere atarken. Çocuklar sevinmeyi kesmiş, kafa karışıklığıyla ikisini izliyorlardı. "Polaris de bana topu bırakmadı! Ben ne yapabilirim?"
"Harry! Blaise!" diye bağırdı Polaris. "Kavga etmeyin. Bir dahakine belki siz kazanırsınız."
"İkiniz böyle güçlü bir takım olmuşken hiç sanmıyorum. Haksızlık, takımları dağıtalım." dedi Harry dudak bükerek. Polaris vaftiz babasına göz devirmekle yetindi. Draco'nun yanına gelip zıplayarak babasının kucağına çıktı. Scorpius da abisini kıskanarak diğer bacağının üzerine çıktığında Draco gülümseyerek ikisinin da saçlarını okşadı.
"Dersleriniz başlayacak. Gidip üzerinizi değiştirelim. Siz de çekilebilirsiniz." İkili Draco'nun kucağından yine zıplayarak inerken Blaise'le Harry aynı anda eğilerek Draco'ya selam verdiler. Sonra da cisimlenme duvarının dışına kadar yan yana yürüdüler.
Draco çocuklarla bir üst kata çıktıktan sonra ikisini birden hazırlamaya başladı. Henüz Hogwarts'a gidecek kadar büyük değillerdi ama Draco da Karanlık Lord da çocukların şimdiden eğitimlerine başlamaları gerektiğinde hemfikirlerdi. Severus gittikçe yaşlanıyordu ve zaten Hogwarts müdürü olarak bir dolu işi varken onu daha fazla yormak istemiyorlardı. Bu yüzden bir süredir her hafta farklı bir hoca geliyordu. Akıllarına yatan birini bulsalar onda karar kılacaklardı ama henüz öyle biri çıkmamıştı.
Draco, çocuklarla bir odada beklerken yeni hocanın özgeçmişini tekrar gözden geçirdi.
Chris Morris otuz dört yaşında, Hogwarts'ta Ravenclaw öğrencisi olan siyah saçlı, sarı gözlü bir büyücüydü. Hogwarts'a Tılsım Profesör'ü olmak için başvurmuş, henüz toy olduğu için kabul edilmemişti. O günden beri çocuklara özel derse giderek geçimini sağlıyordu. Hiç evlenmemişti ve çocuğu da yoktu. Annesi de babası da muggle doğumluydu ve ikisi de şu an hayatta değildi.
"Ah! Geç kaldığım için özür dilerim..." Draco, darmadağın bir halde odaya dalan adama bakarken kaşlarını çattı. Yine de çocukların eğitimi söz konusu olduğu için sustu. Adam sarı gözlerini Draco'ya diktikten sonra gülümseyerek başını eğdi. "Lord Malfoy yok mu? Onunla görüşeceğimi sanıyordum." Çocuklar bile rahatsız olarak minik kaşlarını çatarken Draco öylece kala kaldı. "Ne?"
"Baban yok mu diyorum, çocukları sana mı bıraktı?" Draco'nun sinirleri o kadar bozulmuştu ki sırıtmasına engel olamadı.
"Bence çantanızı hiç açmadan burayı terk edin. Derhal." Morris, alay eder gibi tek kaşını kaldırdı ve kollarını göğüsünde çaprazladı. "Beni sen kovamazsın genç adam. Ben buraya Lord Malfo..." Draco aniden ayağa fırladı ve asasız sözsüz yaptığı büyüyle adam görünmez eller tarafından havaya kaldırıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
All Mine || Tomaco Fan Fiction
Fanfiction[Tamamlandı] Draco Malfoy, kendisine miras kalan bir odada kara kaplı bir defter bulur. Kendisini kötü hissettiği her an deftere yazmaya başlar. Tuhaf olan, karşılık alıyor olmasıdır. "Benim için küçük bir iyilik yapmaya ne dersin, Draco?" •Tom Mar...