Noel tatilinin dönüşünde Polaris soluğu sırlar odasında almıştı. Aylar boyunca basiliske sormak istediği tek soru vardı. Ve içten içe, devasa yılanın bu soruyu bildiğini biliyordu. Zira kendisine öğrettiği karanlık sanatlar onu bu isteğe hazırlamak içindi.
Bu ziyareti sırasında binlerce yıl yaşayabilen sihirli yaratığa sonunda isteğini dile getirebilmişti. Sevdiklerini ölümle karşılaştırmak istemiyordu.
Sonsuz yaşamın sırrını istiyordu.
Nasıl bir yol izlemesi gerektiğini tahmin edebiliyordu ve tahminleri onu yanıltmamıştı.
Ölümsüzlük madalyonu.
Yapacağı şey buydu. Uzun uğraşlar sonucu oluşacak olan bu sihirli cismi boynunda taşıyacak olan kişiye ölüm hiçbir zaman uğramayacaktı. Çıkartırsa... Eh, Scorpius'un bu kadar aptal olmayacağına inanıyordu.
İksir kaynatması gerekiyordu. Ne var ki, kolay olmayacaktı. Ayrıca kimsenin haberi olmamalıydı çünkü biliyordu ki kendisine engel olmaya çalışanlar olacaktı. En başta Scorpius, babaları ve Harry. Çünkü ölümle oynamak akıllıca değildi. Bu kadar karanlık bir ayin gerçekleştirilmeyeli asırlar oluyordu. İlk cadılar bu yola başvurmuştu. Hatta onların tarifleriyle bu madalyonu taktıkları süre boyunca genç kalıyorlardı ama Polaris buna girişmeyecekti. Büyü gücü nesilden nesile azalmıştı. Kanındaki sihir babası yüzünden muggle kanıyla seyrelmişti. Yapacak kuvveti olduğuna inanmıyordu.
Geceleri malzeme toplamak ve iksir için hazırlanmakla geçiyordu. Gündüzleri dersler, kütüphane ve sevdikleri. Scorpius'la vakit geçiriyordu, Harry'le vakit geçiriyordu.
Richard'la vakit geçiriyordu.
Polaris, genç büyücüyle birbirlerine karşı hissettiklerinin kesinleşmesiyle biraz olsa sakinlemişti. Artık onu çok daha iyi anlıyordu. Belki de ilk defa kendisi ve ailesi dışında birine saygı duyuyordu. Birbirlerinin elini tutmuyorlardı belki, sevgi sözcükleri kullanmıyorlardı, öpmüyorlardı... Ama problem değildi. Polaris'in babası için bir parçasından vazgeçtiği ruhu genç Hufflepuff'ınkiyle tekrar bir oluyordu. Bu hissi dünyalara değişmezdi.
İksiri kaynatmayı başlamasının üçüncü gecesinde Polaris'in başına geleceğini asla tahmin edemeyeceği bir şey oldu.
Sabaha karşı üçte ancak uykuya dalabilmişti. Ne olduğunu kendisi de anlayamamıştı. Tek bildiği omuzundan sarsılarak uyandırıldığı, kendisine ait olmayan sesler duyduğuydu.
"Polaris!" Yataktan fırladığında kendisine sarılan ince kolların sahibini biliyordu. Şaşkınlıkla gri gözlere baktığında Scorpius derin bir nefes aldı. O sırada cadı etrafını inceleme fırsatı buldu. Odasında bir grup Slytherin öğrencisi vardı ama Polaris nedenini bilmiyordu. "Ne oluyor?"
Scorpius cadıya cevap vermeden önce arkasını dönüp yabancıları odadan kovdu. Öğrenciler Polaris'e tuhaf tuhaf bakarak odadan çıkarken Polaris bütün bedeninin titrediğini fark etti. Soğuk soğuk terlemişti. Scorpius'un koluna tutundu.
"İyi misin?" diye sordu Scorpius endişeyle. "Çığlık atıyordun. Dakikalardır seni uyandırmaya çalışıyorum."
"Be..ben..." Titrek bir nefes aldı. "İyiyim, bilmiyorum. Anlamıyorum." Scorpius başıyla onayladı. Çok endişelenmişti. "Yanında kalmamı ister misin? Belki kabus görmüşsündür." Polaris hemen başıyla onayladı. Ne olduğunu bilmiyordu. Kabus gördüğünü sanmıyordu, daha doğrusu hatırlamıyordu. Yine de yanında birini istiyordu ve bu kişinin Scorpius olmasını her zaman tercih ederdi.
Polaris asasız ve sözsüz bir büyüle kendi üstünü ve yatağı hemen temizleyip kuruttu. O kadar çok terlemişti ki sadece bu ıslaklıktan bile nasıl uyanmadığını anlayamıyordu. Yatakta yana kaydı ve Scorpius için yer açtı. Çocuk hemen uzandı, Polaris ince bedene sıkıca sarıldı. Sarışın olan cadının saçlarını okşadı. "Ben yanındayım, uyu."
Sabah Polaris Scorpius'tan önce uyandı. Çocuk derin uyuyordu, belli ki kendisinden çok daha geç uykuya dalmıştı.
İkisi de hazırlanıp zindanlardan çıktığında önleri Harry Potter tarafından kesilmişti. Polaris, vaftiz babasının yüzündeki endişeli ifadeden ne olduğunu anında anladı. Biri ona durumu anlatmış olmalıydı.
"Ben iyiyim Harry..." Kuzgun saçlı adam başını hafifçe yana eğdi. "Emin misin? Ne oldu?"
"Kabus gördüm." Scorpius kafa karışıklığıyla cadıya dönerken Polaris devam etti. "Uzun zamandır olmuyordu. Hortkuluk yaptığımdan beri arada bir babamın kabuslarını görüyorum. Sanırım onlardan biriydi." Hemen ekledi. "Ama sen yine de babama söyleme, kendisini suçlamasını istemiyorum."
Harry anlayışla başını salladı. "Pekala, iyi olmana sevindim. Bir daha böyle bir şey olursa lütfen bana haber ver. Yanında olurum." Polaris gülümseyerek vaftiz babasının kolunu hafifçe pat patladı.
"Scorpius yanımdaydı, merak etme." Harry belirgin bir şekilde rahatlamıştı. "Pekala, ben sizi tutmayayım. Kahvaltıya gidin." İki Malfoy baş başa kaldığı anda Scorpius kıza döndü. "Neden böyle bir şey söyledin? Ne zaman abimin rüyalarını gördün ki? Ayrıca hatırlamadığını sanıyordum."
"Endişelenmesini istemedim." dedi Polaris düşünceli bir halde. "Bir şey varsa da ben çözmek istiyorum. Olayı büyütmeye gerek yok." Scorpius başıyla onayladı. Birlikte kahvaltı etmek için Büyük Salon'a doğru ilerlediler. Polaris'in kafası karışıktı.
Dün gece yaşanan olay, gelecekte yaşanacak olayların bir ön gösteriminden ibaretti. Ne var ki ne Polaris ne de başka biri olayın ciddiyetini kavrayamamıştı. Cadı, başına gelecek olan felaketten habersizdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
All Mine || Tomaco Fan Fiction
Fanfiction[Tamamlandı] Draco Malfoy, kendisine miras kalan bir odada kara kaplı bir defter bulur. Kendisini kötü hissettiği her an deftere yazmaya başlar. Tuhaf olan, karşılık alıyor olmasıdır. "Benim için küçük bir iyilik yapmaya ne dersin, Draco?" •Tom Mar...