XVIII

1.6K 170 75
                                    

Draco'nun gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Ne düşünmesi, nasıl hissetmesi gerektiğini bilmiyordu. Aklı hem karmakarışık hem de bomboştu. Kendisini toparlamaya çalışıyor ama bir türlü başaramıyordu. Titrek bir nefes dudaklarını terk ederken başını mümkünmüş gibi daha çok eğdi.

"Ayağa kalk Draco." Karanlık Lord'un emriyle hemen ayağa dikildi. Bakışlarıysa hala yerdeydi. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki nefes almak için fazladan çaba sarf ediyordu.

"Benim için bir şey yaptığını duydum. Doğru mu bu? Çocuk seninle, benim aleyhime davranmayacağı konusunda bozulmaz yemin etti mi?" Draco hızla başıyla onayladı.

"Evet, Lord'um." Korkudan kesilen nefesiyle devam etti. "Kendi başıma iş yaptım... Bana çocukla yalnızca yakınlaşmam gerektiğini söylemiştiniz. Bunu istememiştiniz. Lütfen, gençliğime verin, affedin."

Draco bu cümleleri kurarken affedilmeyeceğinden, işkence göreceğinden neredeyse emindi. Kendisini de hazırlamıştı. Ne var ki bu işkencenin acı boyutunun fiziksel olacağından çok duygusal olacağının da farkındaydı. O efendisiydi evet ama kalbi de bütün bedeni gibi ona aitti.

"Kızgın değilim. Tam tersine, senden başka kimse beni geri döndürmeye çalışmadı. Weasley'ler, çocuğa o kadar yakın olmalarına rağmen beni getirmek yerine evcilik oynamayı tercih ettiler. Cezaları ise bundan ibaret değil..." dedi parmağıyla yerde yatan ölü bedeni gösterirken. "Onların ızdırapları daha yeni başlıyor."

Draco sesini çıkartmadan öylece durmaya devam etti. Karanlık Lord'un kendisini gülümseyerek izlediğinden bir haberdi.

"Dedene çok benziyorsun..." dedi Karanlık Lord durup dururken. "Abraxas, okul yıllarımda güvendiğim sayılı kişiden biriydi. Bana sadık mıydı, evet. Dostum muydu, tartışılır. O daha çok..."

"Takipçinizdi..." diye mırıldandı Draco. Sesi içine kaçmış gibiydi. Nasıl konuşmaya cesaret edebildiğini kendisi bile bilmiyordu.

Tom'un suratına tatmin olmuş bir sırıtış oturmuştu. "Çok güzel, Draco, senden de daha kötüsünü beklemezdim." Sarışın olanın bu iltifattan sonra kesinlikle oturması gerekiyordu yoksa düşecekti. Ne var ki bırak oturmayı nefes almaya bile cesaret edemiyordu. Vücudundaki bütün kan yanaklarına pompalanmıştı.

"Burdan gitmeye hazır mısın?" Şaşkınlıkla başını kaldırdığı anda Tom'la göz göze geldi. "Neden şaşırdın? Seni burda bırakacağımı mı düşündün? Yoksa gelmek istemiyor musun?"

"Benim isteğimin ne önemi var?" diye soludu Draco. Büyülenmiş gibi Karanlık Lord'a bakıyordu. "Siz ne emrederseniz ben onu yaparım. Ama eğer hizmetkarınızın kalbinden geçeni merak ediyorsanız, daha doğrusu zaten bildiğiniz şeyleri benden duymak istiyorsanız, sizin yanınızda olmak benim için en büyük mutluluk. En büyük gurur..."

Draco'nun geçmişteki konuşmalarına atıfta bulunması Tom'u gülümsetmişti. Evet, sarışının aklından geçen her şeyi biliyordu. Yine evet, onun ağzından duymak istiyordu. Sonuçta istemese bile onun fikrini önemseyip onu burda bırakacak değildi. Weasley'nin cinayetinin üstüne kalmasına izin vermezdi. Ayrıca, Draco'nun ona alıştığı kadar o da Draco'ya alışmıştı.

İki Slytherin, cadının cesetinin yanından geçip tünellerden birine girdiler. Birkaç dakikalık yürüyüşün ardından önlerine çıkan kapağı, büyük olan asasız bir büyüyle kolayca açtı. Kara Göl'ün en dibindeki cam bir tünelde olduklarını fark eden Draco tırnaklarını tekrar avucuna batırdı ama gerilmesine rağmen bir şey söylemeden önden giden genç adamı takip etti.

Üstlerindeki su seviyesi gittikçe azaldı ve en sonunda tünel tamamen toprağın altındaydı. Çıktıklarında Draco ormanın ortasında olduklarını fark etti. Karanlık Lord yürümeye devam etti, o da onu takip etmeye. Ormandan da çıktıklarında Hogsmeade'de olduklarını gördü. Tom hiçbir şey söylemeden arkasını döndü ve elini Draco'nun omuzuna koydu. Tanıdık sıkışma hissinin ardından kendisini büyükçe bir malikanenin önünde buldu. Elbette Malfoy Malikanesi'yle karşılaştırılamazdı bile.

Bahçeyi geçip şatoya girdiklerinde Draco kendisini tam anlamıyla mal gibi hissediyordu. Hiçbir şeye anlam veremiyordu. Lord'un evindeydi. Lord onu evine getirmişti. Bunu hak edecek ne yapmıştı bilmiyordu. Ahmak gibi etrafına bakıyor, yeşil gözlerle kesişmemek için büyük bir çaba sarf ediyordu.

"Gidip dinlenebilirsin, Draco, geç oldu."

Draco bu sefer gözlerini Lord'undan sakınmadı. İçinde kaybolduğu gözler oldukça donuktu, yine de sarışının içi anlamsız bir neşeyle doluyordu. "Soruların olduğunu biliyorum ama gün bitti. Şimdi dinlen, yarın her şey daha kolay olacak."

"Nasıl isterseniz..." dedi Draco başını eğerek.

"Üst kata çık. İstediğin odayı al." Draco, onun odasının hangisi olduğunu sormaya cesaret edemedi.

"İyi geceler, Lordum." dedi haddini aşıp aşmadığından emin olamayarak. Nezaket icabı cevabını verebilmesi için beklemeliydi ama o tabii ki Karanlık Lord'dan bir karşı dilek beklemiyordu. Bu yüzden arkasını dönüp merdivenlere yöneldi.

Uzunca bir koridorda en az on tane kapı vardı. Draco hepsine tek tek baktı. En sonunda diğer odalara nazaran küçük ama rahat görünen çift kişilik bir yatağa sahip olan odaya girip kapıyı arkasından kapattı. Odada aynalı bir dolap, eski bir makyaj masası ve üstünde tek bir gece lambası olan komidinden başka hiçbir şey yoktu. Yatak örtüsü biraz tozlu görünüyordu ama onu kaldırdığında yatağın yapılı ve temiz olduğunu fark etti. Üstünü değiştirme ihtiyacına karşı gelemeyerek adımlarını aynalı dolaba çevirdi. Kıyafetlerin bir kadına mı yoksa bir erkeğe mi ait olduğunu anlayamamıştı ama önemsemedi.

Çıkarttığı kıyafetleri katlayıp makyaj masasının üzerine koydu. Asasını da aynı yere bıraktı. Üstünde gecelik gibi duran bol bir tişörtten başka bir şey giymedi. Riddle Malikanesi neyse ki kış ayında olmalarına rağmen soğuk değildi.

Yorganın içine girip başını yastığa koydu ama yorgun olmasına rağmen bir süre uykuya dalamadı. Aklını meşgul eden çok şey vardı. Geleceği belirsizlikten ibaretti ve başına neler gelebileceği hakkında hiçbir fikri yoktu.

Bütün bunlara rağmen en büyük sorunu, bir hizmetkar olarak efendisine karşı beslediği bu uygunsuz hislere nasıl engel olacağını bilmemesiydi.

All Mine || Tomaco Fan FictionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin