IV

1.8K 192 156
                                    

Draco sonunda eve döndüğünde canı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Aklı dedesinin onun için bıraktığı gizli kütüphanede kalmıştı. Bir an önce herkes yatmalıydı yoksa delirecekti.

Sıcak bir banyo yapıp pijama takımını giydi. Herkes yatana kadar odasından çıkmayacaktı, resmi kıyafetle oturmanın bir alemi yoktu. Hatta yatağına yatıp biraz dinlense iyi olabilirdi. Ginevra onu oldukça yormuştu.

Yorganı kaldırıp içine girdi. Şimdiden mayışmıştı. Daha rahat uyuyabilmek için yüz üstü dönüp elini yastığın altına soktu. Uykusu anında kaçarken karnının üstünde doğrulup yastığı hızla kaldırdı. Gördüğü şey soğuk soğuk terlemesine sebep oldu.

Bu o defterdi. Kütüphanede bayılmadan önce kendisine doğru uçtuğunu gördüğü kara kaplı defter.

Korka korka parmaklarını defterin cildine sürdü. Ensesi karıncalanmıştı. Deftere yalnızca dokunarak birkaç saat önce aldığından çok daha fazla zevk almıştı. Bunu fark etmek genci korkuttu. Parmakları cilde kazınan harflere kaydı.

Tom Riddle'ın Günlüğü

Draco'nun bilmediği bir sebepten içi titredi. Yine biri kalbini sıkmaya başlamıştı. Gözleri kararır gibi oldu. Ciğerlerine dolan hava ağırlaşmıştı.

Bu defter dedesine ait değildi. Riddle soyadı onda bir şey çağrıştırmamıştı. Her kimse muggle doğumlu olmalıydı. Belki de dedesi günlüğü çalıp zavallı büyücüyle dalga geçmişti.

Draco bu düşünceleri hızlıca def etti. Eğer önemli bir şey olmasaydı kütüphanede olmazdı. Daha da önemlisi, o bilincini yitirirken defter ona doğru uçmazdı.

Draco'nun onu okumasını istiyordu.

Sonunda kendini ikna etmeyi başararak ilk sayfayı açtı ve adeta hayal kırıklığına uğradı. Defterde hiçbir şey yazmıyordu. Telaşla sayfaları tek tek çevirdi. Tek bir çizik bile yoktu. Bitince yine kontrol etti. Bu işlemi yaklaşık beş kez tekrarladı. Hala boştu.

Bakışları parmak ucundaki siyah deliğe kaydı. Mektubun kalanının okunması için kanını vermesi gerekmişti. Belki bu defter için de aynısı geçerliydi? Denemeden bilemezdi.

Günlükle bir hızlıca yataktan kalktı. Kalkmadan önce beklemeyi unuttuğu için gözleri kararır gibi oldu. Hemen duvara tutunup bir süre bekledi.

Odasına birkaç adım uzaklıktaki banyoya girdiği gibi küvetin yanındaki kutuya ilerledi. Bu koridoru kendisinden başka kimse kullanmıyordu o yüzden rahattı. Her şey onundu.

Genellikle banyo sırasında tıraş olmayı tercih ederdi, bu yüzden jiletler küvetin hemen yanında bulunurdu. Vakit kaybetmeden jiletlerden birini aldı. Günlüğü de önüne alıp lavabo mermerine yaslandı. İğneyle deldiği parmağı acıdığı için başka bir parmağını kesti. Canı acımıştı ama hazırlıklı olduğu için sesi çıkmadı. Kanının, içindeki sihirle beraber kara kaplamaya damlamasını izledi.

Kara kaplamanın neredeyse her yerine kan akıtmıştı. Öyle ki akacak kan kalmamış, küçük kesik kabuk bağlamaya yüz tutmuştu. Sayfalarsa hala bomboştu ama Draco inatçıydı. Kafasına koymuştu bir kere. Bu defteri nasıl okuyacağını çözmeden uyuyamazdı.

Aynı jiletle bir parmağını daha kesti. Bu sefer parmağını kaplamaya asa hareketlerini taklit eder gibi sürüyordu. Alohomora'nın bilek hareketiyle sürterken oldukça umutluydu ama sonuç yine olumsuzdu.

O parmağından da ümit kesilmişti. Defteri açıp boş sayfaları izledi. Sayfayı çevirmeye çalışırken yanlışlıkla beyaz sayfaya kanı değdi. Bir anlığına içini korku kaplasa da lekenin kaybolmasıyla bazı taşlar yerine oturmaya başlamıştı. Emin olmak için bir parmağını daha kesti. Koyu kırmızı sıvı parmağından süzülüp doğruca sayfaya düştü. Draco çıkan sesten oldukça memnundu. Düşen damlaları saymaya başladı. Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi... ve durdu. Kanama durduğu anda beyaz sayfadaki kırmızı leke de yok oldu. Draco haklı çıktığı için memnundu ama yine de gözlerine inanamıyordu. Günlük, onun kanını absorbe etmişti. Bu nasıl olurdu? Elindeki sıradan bir defterdi, Gryffindor'un kılıcı değildi.

Başını kaldırıp aynadaki yansımasına baktı. Yüzü her zamankinden daha soluk duruyordu. Gözlerinin altı morarmıştı. Yüzünde her an kusacakmış gibi bir ifade vardı. Belki kan kokusundandır, diye düşündü. Sağ elinin dört parmağını da kesmişti. Sağlam kalan bir tek baş parmağıydı.

Defterin üstünü silip elini de temizlenmesi için suya tuttuktan sonra odasına geri döndü. Çalışma masasının üstüne mürekkebini ve tüy kalemini çıkarttıktan sonra defteri açıp başına oturdu ama eli bir türlü kaleme gitmedi.

Draco Malfoy, kendisini ilk kez bu kadar özgüvensiz hissediyordu çünkü kendisini rahat hissettiği alanın tamamen dışındaydı. Ne yazacaktı? Yanlış bir şey yapmaktan ölesiye korkuyordu. Kendisini tonlarca yük taşımış gibi yorgun hissediyordu.

Bir hafta daha aralıksız uyusa belki öyle kendine gelirdi.

Derin bir nefes alıp sakince düşünmeye çalıştı. Bu bir günlüktü, ayrıca büyülü bir eşyaydı. İçinden bir ses kendisini tanıtması gerektiğini söylüyordu. Tam tersini söyleyen bir ses daha olmasa yapacağı ilk şey bu olurdu. Lanet olsun! Hiçbir zaman düşünmeden hareket etmezdi, şimdiyse düşünmekten hareket edemiyordu.

'Benim adım Draco Lucius Malfoy.'

Ani bir kararla karaladığı cümleye bakıp korkuyla dudağını dişledi. Neden böyle bir şey yapmıştı ki? Ya lanetlenirse? Ya yapmaması gereken bir şey yapıyorsa? Bakanlık onu daha kolay bulsun diye resmen adını yazmıştı.

'Merhaba, Draco, benim adım Tom Riddle.'

Draco, olayın heyecanına kapılmış bir şekilde parmaklarıyla oynamaya başladı. Beyni bazı gerçekleri ya kabul etmiyordu ya da bunu oldukça geç yapıyordu. Şu an bir günlükle konuşuyordu, bir günlükle!

'Günlüğüme nasıl ulaştın?'

Sanırım burası yolun sonu, diye düşündü. Söylese dert, söylemese apayrı dert. Kan yemini etmişti, kütüphaneden kimseye bahsedemezdi. Ama sihirli bir eşyayla oyun oynamak da hiç akıllıca değildi. Tahminlerine göre onun dört gün baygın kalmasına sebep olan da, odasına getiren de bu defterdi. Tek bildiği şey, Tom Riddle'ı sinirlendirmemesi gerektiğiydi.

'Miras.' diye yazdı sonunda. Kelime yazdığı gibi de kayboldu. Sanırım yapabileceği en detaylı açıklama buydu. Yine de cevabı beklerken parmakları uyuşmuştu. Neyse ki cevap çok gecikmeden geldi.

'Abraxas'ın oğlu musun?' Draco, bu soru üstüne duraksadı. Lütfen dedem onunla uğraşmamış olsun, diye geçirdi içinden.

'Torunuyum.'

'Bunu duyduğuma sevindim. Deden iyi bir dostumdu, Draco. Peki ya sen?' Draco yutkunurken soru kaybolup yerine başka bir tanesi geldi. 'Benim dostum olacak mısın?'

Sarışın genç ne cevap vereceğini bilmiyordu. Konuştuğu kişiyi tanımıyordu, öte yandan adam dedesinin dostu olduğunu söylüyordu. Dedesi o altı yaşındayken ölmüştü. Bu adam kaç yaşındaydı? Bunları o an düşünemedi. Tereddütle titreyen eli sağ olsun, bir damla mürekkep sayfaya damlayıp yok oldu. Sanki defter onun tereddütünü hissetmiş gibi aynı anda çocuğun içini huzur kapladı.

'Benim için küçük bir iyilik yapmaya ne dersin, Draco?'

All Mine || Tomaco Fan FictionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin