VIII

1.7K 179 103
                                    

"Kalk!"

"Ne..ne oluyor?" Draco, kolundan çekilmesiyle yataktan kalktı ama uyku sersemliğinin üzerine bir de kolunu sıkan parmaklar kendisinden ayrılınca pat diye yere düştü. Çarptığı dizi sızlarken kendi kendine söylenmeye başladı. Blaise koşar adımlarla gelip sarışını kaldırdığında bile söylenmeye devam ediyordu.

"Ne hakla beni böyle kaldırırsın? Ne hakla Severus? Sen kimsin? Bana bu şekilde davranmaya nasıl cüret edersin? Şikayet mi etmem gerekiyor illa..."

"Kes..artık..şu..sesini." dedi buz gibi sesiyle.

Orta yaşlı adamın sabrı o kadar kalmamıştı ki, kağıt beyazı yüzü bile sinirden kıpkırmızı olmuştu ve bu bir ilkti.

Severus Snape, sabah kalkmış ve kara kaplı defteri bulamamıştı. Çocuğun kendisine düşmanıymış gibi bakmasını tolere edebilirdi ama odasına girip el koyulan bir eşyayı alması... Bu Draco'nun yapacağı bir şey değildi. Son bir haftadır yaptıklarının hiçbiri onluk değildi zaten.

Snape, defteri incelediğinde pek bir şey bulamamıştı. Üzerinde anlaşılmaz bir yazıdan başka bir şey yoktu. Ne var ki, emin olduğu tek bir şey vardı, bu defter oldukça yoğun bir şekilde karanlık enerji yayıyordu.

Draco'nun bu deftere nasıl ulaştığını bilmiyordu ama onda durmaması gerektiğini gayet iyi biliyordu.

"Defter nerde?"

Adamın sorusu, sarışın olanın tüylerini diken diken etti. Suçlu olduğunu biliyordu, biliyordu ama bunu Snape'in bilmesine gerek yoktu.

"Bunu senin söylemen gerekmez mi? Hem bana ait olana el koyuyorsun hem de yerini bana soruyorsun..."

"Küstahlık etme." diye tısladı. "Odama girip defteri aldığını biliyorum. Başka hiçbir şey eksik değil."

"Asıl sen küstahlık etme, Severus..." diye fısıldadı yüzüne güzel bir gülümseme otururken. Odadaki diğer iki kişi şaşkınlıkla kala kalırken Draco kolunu arkadaşından kurtarıp Profesör'üne doğru bir adım attı. Soluk gri gözlerin içindeki kırmızı parıltıyı görünce Snape'in nefesi kesildi. "Benimle böyle konuşmak senin haddin mi? Ben bu okula para ödüyorum, sense bu okuldan para alıyorsun, hatırlatırım."

"Draco..." Blaise, arkadaşı daha fazla batmadan onu kurtarmaya çalışıyordu ama nafile... Sarışın olan karşısındaki adamın kimse yokken bile yanında olduğunu, her derdine koştuğunu unutmuş gibi konuşmaya devam ediyordu.

"Bana ait olana el koyuyorsun ve geri verme zahmetinde bile bulunmuyorsun. Bir de üstüne gelmiş, onu koruyamadığın için beni mi suçluyorsun? Benim olanı çaldırdın! Gelip bir de benden hesap mı soruyorsun? Bu ne cüret?"

"Draco!"

"Sen karışma Blaise!" diye bağırdı tekrar. Slytherin öğrencileri sesleri duyup kapının önüne kadar gelmişlerdi. Draco'nun kırmızı gözleri, kapıdan onu izleyen kalabalığa takıldı ve bir saniye içinde eski gri rengini aldı. Bu elbette Snape'in gözünden kaçmadı.

"Yalnız kalmak istiyorum." diye fısıldadı Draco bakışlarını yerde sabitlerken. Boğazında iğrenç bir tat kalmıştı ama bu açlıktan mıydı yoksa söylediği laflardan mı, bilemiyordu. Hiç uyumamış gibi yorgun hissediyordu, derslere nasıl girecekti?

Daha da önemlisi, o sözleri gerçekten söylemiş miydi?

"Cezalısınız, Bay Malfoy." dedi Snape düz bir sesle. "Akşam yemeğinden sonra sınıfıma gelin, tüm kazanları tek tek ovacaksınız." Sarışın çocuğun cevabını beklemeden arkasını döndü ve odadan çıkıp gitti. Blaise de arkadaşına son bir bakış atıp adamın peşine takıldı.

"Üzülme." Draco, duyduğu sesle burukça gülümsedi. Cevabı düşünmesi bile yeterdi ama o yine de seslendirmek için dudaklarını araladı. "Üzülmediğimi biliyorsun..."

"Biraz daha uyumak ister misin? Gece geç yattın." Draco usulca başını salladı. Yatağa dönüp yorganı boynuna kadar çekti.

Draco Malfoy, Tom Riddle'ın fısıltıları eşliğinde uykuya dalarken Ginny Weasley hiç uykusunu alamamış gibi birden gözlerini açtı.

Kızıl cadı, içinden bir şeyler koparılmış gibi hissediyordu. Sanki göğüsünde açan çiçeklerin başları teker teker kesilmiş, hiçbir güzelliğe yer kalmamıştı.

Draco içinse günün kalanı hızlı geçmişti. Geç uyandığı için yalnızca öğleden sonraki derslere girmişti ve akşam yemeğinde önünde duran ne varsa yemişti. Pansy'yle Blaise öte yandan, biraz kırgın görünüyorlardı ama Draco onlarla ilgilenmedi.

Hatta onları umursamadı bile. Diğer Slytherin'ler Draco'yla konuştu, Draco da onlarla.

Snape'in cezası oldukça sıradan geçiyordu. Normalde adam kendisini ceza bahanesiyle çay içmeye davet ederdi ama bu sefer gerçekten cezalıydı. Adam masasında oturmuş elindeki işle meşgul olurken Draco kazan ovuyordu.

Ne var ki, şu anki durumunu çay içmeye tercih ederdi. En azından adam ona kızgındı, konuşmak zorunda kalmıyorlardı.

"Öldür..öldürmek..kan istiyorum..."

Draco duyduğu seslerle adeta dehşete kapıldı. Temizlediği kazan dengesini kaybetti ve yere devrildi. "Draco? İyi misin?"

"E..evet..." diye kekeledi Draco adamın endişeli sesine karşın soğuk bir sesle. Duyduğu ses tekrar yankılandı. Tam ayağa kalkıp bakacaktı ki daha sakin bir ses onu durdurdu. "Sakin ol, Draco, belli etme."

Ne oluyor, diye düşündü Draco. Bu ses de ne?

"Eski bir dostum yalnızca, sen Snape'in yanında kal."

Eziyet gibi geçen bir saatin ardından kazanlar temizlenmiş, Draco'nun elleri kapkara olmuştu. Snape, çocuğun ellerini temizlemesine izin vermemiş, Draco'yla birlikte yatakhanelere doğru yürümeye başlamıştı ama aynı anda Dumbledore bütün Profesör'leri ve Draco Malfoy'u üçüncü kata çağırdı. Bu alışılmış bir durum değildi, bu yüzden Draco içindeki korkuyla vaftiz babasını takip etti. Tom'un onu sakinleştirmek için bir şey söylemesini bekliyordu ama büyücü sessizdi. Bu Draco'yu mümkünmüş gibi daha da korkutuyordu.

Boşaltılmış koridora geldiklerinde Draco onu gördü, duvara boydan boya yazılmış yazıyı ve hemen yanındaki taşlaştırılmış kedi bedenini.

"Sırlar odası açıldı. Varisin düşmanları, kendinizi kollayın..."

Draco'nun dudaklarından dökülen sözler Dumbledore'un kendisine pis pis bakmasına sebep oldu ama o bunu fark etmedi bile.

"Korkma, Draco..." dedi Tom yumuşak sesiyle. Sarışının tüyleri diken diken oldu.

"Daha yeni başlıyoruz."

All Mine || Tomaco Fan FictionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin