Bölüm 41 -Mezarlık-

409 30 15
                                    

Beyza'dan (1-2 hafta sonra)

Sabah yarım yamalak uykumdan uyanıp elimi yüzümü yıkadım. Aynadaki halimden korktum.

Odadan gelen telefon sesiyle içeri döndüm.

"Efendim Emrah?"

"Beyza nasılsın? Bir ihtiyacın falan var mı?" dedi tüm içtenliğiyle.

"İyi olmaya çalışıyorum. Birazdan mezarlığa gideceğim sonra doktor randevum var."

"Kendine dikkat et ama bak iki canlısın sen bu kadar heba etme kendini."

"Biz iyiyiz Emrah. Kapatıyorum şimdi görüşürüz."

"Görüşürüz."

Telefonumu şarja taktım. Üzerime siyah dizimin altında biten bir gömlek elbise giydim. Saçlarımı tepeden sıkı bir topuz yaptım. Çantama gerekli malzemeleri koyup mutfağa geçtim.

Her ne kadar canım bir şey yemek istemesede minik mucizelerim için bir iki lokma bir şeyler yemeye çalıştım. Elimi karnıma götürdüm. "Bana kızmayın sakın sizin için yiyorum hem babanız da böyle olmasını isterdi inanın bana." hafiften yaşarmaya başlayan gözlerimi hızlıca sildim.

Ayakkabılarımı giyip evden çıktım. Yolunu şu bir iki haftada iyice ezberlediğim çiçekçiye uğradım önce. Bir kaç kök canlı çiçek aldım en renklilerinden.

Çiçekçi kadına çiçeklerin ücretini ödeyip bu sefer adımlarımı mezarlığa çevirdim. Çantamdan siyah güneş gözlüğümü ve siyah şalımı çıkarıp taktım.

Derin bir nefes alıp içeri girdim. Bir sürü insan, bir sürü yaşanmışlık, gözyaşları, yarım kalmış hikayeler, yarım kalmış aşklar hepsi ve daha aklıma gelmeyen bir çok olayı barındırıyordu sadece ölümü hatırlatmıyordu.

Kuru toprağı avuçlarımın içine aldım. Sarılmak istediğiniz bedenin bir bakmışsınız toprağını avuçluyorsunuz. Ölüm böyleydi işte ansızın geliyordu ve siz ne yaparsanız yapın kaderinizden kaçamıyordunuz.

Hafiften esen rüzgarla şalımı düzelttim. Aldığım çiçeği paketinden çıkarıp elimde eşelediğim toprağa diktim. Diğer çiçeklere de gözyaşları içinde aynı işlemleri uyguladıkları sonra çantamdan çıkardığım suyla ilk sularını döküp toprakla aralarındaki bağa destek oldum.

Kuru toprağın altında yatan aynı soyadı taşıdığınız kişiyle sadece ölüm kalım vardı.

"Bizim birlikte daha çok ve güzel anılarımız olmalıydı... bize bu şansı vermeyen herkesten beraber hesap soracağız günü gelince ve ben o günü sabırsızlıkla bekliyorum."

Elimi karnıma götürüp konuşmaya devam ettim. "Çocuklarıma bulduğum her fırsatta seni anlatacağım, yaşadığın tüm zorluklara rağmen ayakta durabildiğini, zorluk ne kadar büyükse o kadar güçlü olduğunu her şeyini anlatacağım. Ve eminim onlar da beni büyük bir merakla dinleyecek."

Gözlerimi silip konuşmaya devam ettim. "Eğer beni izliyorsan kızıyorsundur belki bana ağlıyorum veya hamile halimle hergün geliyorum diye ama bundan sonra böyle sık sık yanına geleceğim. Ama yine de en azından rüyalarda buluşalım olur mu?"

Yakından duyduğum ağlama sesleriyle elimi çırpıp kalktım. Bir defin işlemi tamamlanmıştı toprağa sarılıp ağlayan küçük kızı görmemle oraya doğru yürüdüm. Arkada birileri olmasına rağmen kimse yanında değildi. Yanına gidip hiç düşünmeden sarıldım.

Küçük kız bir süre tepkisiz kalsada ardından o da kollarını boynuma doladı. Arkadaki bir kaç kadının konuşmasından yatanın küçük kızın babası olduğunu anladım.

Yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Ela gözlerinden süzülen yaşları sildim. "Bu kadar çok ağlama ama baban seni izliyor ve şuan çok üzülüyordur."

"Ama o da beni çok üzdü. Önce annem sonra babam beni çok üzdüler ikisine de küsüm ama çok seviyorum." tekrar sıkıca sarılıp dolan gözlerimi gökyüzüne çevirdim.

"Hira hadi gidelim teyzecim." Dedi başımızda dikilen 40'lı yaşlarındaki kadın.

"Gitmeyeceğim."

"Hira olmaz gidiyoruz. Bak baban sonra gelecek."

"Gerçekten mi?" Dedi adının Hira olduğunu öğrendiğim küçük kız elleriyle gözlerini ovuşturup. Teyzesi başını salladı.

"Sana inanmıyorum."

"Ablası sende bir şey desene?"

"Prenses bak gelmeseler bile onlar seni bulutlardan izliyor, hep yanında olacaklar hem onlar ölmedi ki bak buranda yaşıyor." dedim elini kalbine koyarak. Ve devam ettim. "Sen onları buranda yaşatmaya devam et. Hadi şimdi üzme teyzeni."

"Tamam o zaman gidebiliriz."

Mezarlık iyice kalabalıklaşınca oradan çıktım. Neden bilmiyorum ama o küçük kız beni çok etkilemişti.

Bir taksi çevirip hastaneye gideceğimi söyledim ve telefonumu çıkardım. Bir kaç mesaja öylesine cevap verip telefonumu tekrar çantama yerleştirdim.

Hastanenin önüne geldiğimde taksiciye ücretini ödeyip indim. İçeri girmemle Emrah'ın sıkıca sarılması bir oldu.

"Ya yavaş!"

"Müjdemi isterim..." Dedi hevesle anında gözlerim parladı. "Yoksa.."

"Evet evet! Gözlerini açtı sonunda gözlerini açtı!" dedi sevinçle.

"Şaka falan yapmıyorsun dimi?"

"Ya ne şakası Beyza böyle bir şeyin şakası mı olur?"

"Yemin et."

"Niye ben durduğum yerde yemin ediyorum."

"Ya ben mutluluktan ne dediğimi biliyor muyum? Hadi hemen yanına gidelim."

"Dur, doktor iyice kendine gelmesi biraz zaman alır dedi normal odaya aldılar ama senin randevun vardı zaten bir miniklerin durumunu öğren ben de Merihin yanına gideyim uyanır falan doktorları darlamasın."

"Tamam."

Emrah yanımdan ayrılınca bir süre orada kaldım. Beni bırakmamıştı o gün kalbi durmuştu ama doktorlar onu tekrar hayata döndürmeyi başarmıştı. Beni bırakmayacağına inancım tamdı ve oldu beni, bizi bırakmadı.

Kontrole sonrada gidebileceğimi düşünerek Merih'in kaldığı odayı öğrenip seke seke ilerledim.

Merih gözlerini açmış Emrahla bir şeyler konuşuyordu. Hemen yanına gidip sıkıca sarıldım.

"Çok korktum.. çok korktum Merih. Sana bir şey olacak diye çok korktum."

Boynundan derin bir nefes alıp konuşmaya devam ettim. "Kokunu bir daha almayacağım diye, aşık olduğum gözlerine bir kere daha bakamayacağım diye çok korktum. Sesini duyamayacağım diye korktum en çok."

Bir şey demesini için biraz duraksadım lakin bana düz bir ifadeyle baktı. "Özledim diyorum, seni çok özledim. Ama buradasın artık tekrar bizimlesin bir şey desene."

İki dudağının arasından çıkacak olan kelimeyi beklerken bakışları Emrah'a döndü.

"Kardeşim, bu güzel kız kim?"

Bölüm sonu

Kontrol etme fırsatı bulamadan atıyorum yazım yanlışları varsa özür dilerim.

Düşünce, soru, istek 🍀

Kuş Misali  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin