Beyza'dan (gece)
Gece gelip bir şey yapar korkusundan saat gece yarısını çoktan geçmesine rağmen uyuyamamıştım.
Tahminim üç katlı evde çıt çıkmıyordu. Belki odadan dışarı çıkabilirdim. Korkuyordum ama burada oturup cinlerin perilerinin beni kurtarmasını bekleyemezdim.
Kapı şansıma veya bilerek kilitli değildi. Bir merdiven aşağı bir merdiven yukarı çıkıyordu. Hislerimle hareket ettim ve aşağı inen merdivenlere yöneldim. Ağır adımlarla ilerledim.
Deri koltuğun üzerinde bir telefon vardı. Onu elime aldım. Şifresi yoktu. Ama asıl sorun ne Emrah ne Uzay'ın telefon numarası ezberimde yoktu. Sadece Merih'in numarasını ezbere biliyordum.
Ayak sesleri duyunca telefonu minderin altına saklayıp oraya oturdum. Sehpanın üzerindeki sürahiye uzandım.
"Senin burada ne işin var?" erkekler cidden günün belli saatlerinde aşırı mantıksız konuşuyordu.
"Hani beni kaçırdın ya bir odaya tıktın tehdit ettin falan ve bende etten kemikten bir insan olduğum için su gibi temel şeylere ihtiyaç duyabiliyorum."
"Dır dır öttün yine çok mu zor su içeceğim demek."
"Evet çok zor!"
Bir iki büyük adımda yanıma gelip kolumu tuttu. "Sabrımı zorlama benim. Dua et bugün doluyum artık yarına." kolumu tuttuğu sertlikle bıraktı. Ve bir kapıyı açıp aşağı indi. Bir bodrum vardı demekki.
Zifiri karanlık olduğu için hiçbir şey göremiyordum. Telefonu alıp tekrar odaya dönmek şuan için en mantıklı olandı.
Odaya nefes nefese girdiğimde kapıyı kapatıp sırtımı kapıya yasladım. Yolun yarısı tamamdı.
Elimi karnıma götürdüm. "Az kaldı canlarım, az kaldı buradan kurtulacağız."
Merihi aramaktan başka çarem yoktu. Gerçi bu saatte açıp açmayacağı belirsizti.
Dışarıyı kontrol edip açmasını dileyerek arama tuşuna bastım.
Merih'ten
"Açsana oğlum belki Beyza ile alakalıdır." Emrah'ın söyledikleriyle kapatmayı düşündüğüm telefonu açtım ve hoparlöre aldım.
"Alo?"
Beyza'dan
Kapatmaya niyetlendiğim telefonun ucundan Merih'in bitkin sesi gelmişti. İstemsizce gözlerim doldu.
"M-Merih benim... Beyza."
"Beyza'm sen yaşıyorsun. Çok şükür... neredesin sen?"
"Bilmiyorum ayrıca telefonun konum özelliği de devre dışı."
"Beyza sakın telefonu kapatma bir yere sakla telefonu açık şekilde." Arkadan Emrah'ın sesini duyunca etrafıma bakındım. Pencere önünde iki saksı vardı telefonu onların arasına koyabilirdim.
"Tamam hallediyorum." dedikten sonra camı açıp aşağı kolaçan ettim. Doğrudan buraya bakan kimse yoktu. Hızlıca telefonu iki saksı arasına sıkıştırıp pencereyi kapattım.
Tekrar yerime dönerken gözlerim karardı. Zorlukta duvar dibine oturdum. Elimi karnıma götürdüm. "Çok az kaldı... kurtulacağız buradan ama bizim güçlü olmamız lazım."
Gözlerim ne ara kapandı bilmiyorum ama o mağara ayısının sesiyle uyandım.
"Hele şükür. Ölmek yok şu takas olsun istediğin tarafa öl."
"Ne takası?"
"Artık gidince öğrenirsin." onu bir şekilde oyalamam gerekiyordu. Buradan gitmemeliydik.
"Ben kendimi kötü hissediyorum."
"Ne yapayım? Doktor değilim hemşire değilim. Tansiyonun falan düşmüştür söylerim iki üç lokma bir şeyler hazırlarlar."
"Peki."
"İşte şöyle ya sakin sakinde anlaşabiliyoruz bak." Bir iki adımda yanıma gelip elini saçlarıma götürdü.
"Bu senin hakkındaki hiçbir düşüncemi değiştirmedi. Hala ruh hastası şerefsiz herifin tekisin."
"Takasa tek parça lazımsın dua et. Ama bu yemek yedikten sonra bir şeyler yapamayız anlamına gelmiyor şu dolaptan düzgün bir şeyler giy üzerine sonra da aşağı gel."
Kapıyı sertçe çekip çıktığında zorlukla yerden kalktım. Elbise dolabının tozlu kapağını açtım.
Siyah bol paça pantolon ve sıcağa rağmen ince siyah boğazlı kazak giydim.
Kaç saat geçtiğini bilmiyordum ama içimden bir ses zamanımın pek kalmadığını söylüyordu. Yavaş adımlarla odadan çıktım. Çıktığım an sertçe kolumdan tuttu.
"Yürü gidiyoruz buradan hemen!"
"Benim adım atacak halim yok biraz zaman ver sadece." anlamamış olması için dua ediyordum.
"Sana yürü dedim! Sen beni salak mı sandın lan!" onu oyalamam lazımdı bir şekilde buradan çıkarsak tekrar aynı şeyi yapamazdım.
"Neyden bahsettiğini cidden anlamıyorum."
"Öyle mi?! Peki o moruk bekleyebilir ben sana neyden bahsettiğimi çok güzel anlatacağım."
Kolumdan tutup hızlıca merdivenlerden indirdi. Debelenmekten başka bir şey elimden gelmiyordu.
Bana bir şey olması mühim değildi. Ben kendimden vazgeçmiştim çoktan. Tüm direnişim bebeklerim içindi.
Gece merak ettiğim merdivenlerden de aşağı indirdi beni. Burada baya oda vardı. Birisinin kapısını açıp beni hızla içeri sürükledi.
Beni yatağa fırlatırken üzerini çıkarmaya başlamıştı bile.
"Lütfen yapma. Çek vur beni ama bunu yapma! Ben daha seni tanımıyorum bile ne yapmış olabilirim."
"Gerçeklerden kaçmasan öğrenirdin ufaklığım. Artık daha fazla boğazını zorlama tadını çıkarmaya bak."
Üstündekileri çıkarıp üzerime eğildi. Onu üzerimden itmek için tüm gücümü kullanıyordum. Ama bir santim bile kımıldamadı.
İç çamaşırını çıkaracakken durup benim üzerimdekileri çıkarmaya başladı. Boğazlı kazağımı yırtarak çıkardı. O an kasıklarına bir tekme geçirdim.
Bu onu sadece bir iki dakika etkisiz bırakacaktı. Düşündüğümden çabuk toparlandı ve birkaç sert tokat attı. Ardından ellerimi yukarıda birleştirip kelepçeledi.
Beni ne ağlamak, ne çırpınmak kurtaracaktı. Şuan bir mucize olması gerekiyordu elinden kurtulmam için.
Bölüm sonu
Evet ufaktan finale yaklaşıyoruz bir kere de buradan soruyorum sıradaki kurgu için istek isimler varsa bu kısıma alabilirim.
Görüş, düşünce, istek 🍀
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuş Misali (Tamamlandı)
FanfictionBıktım; hepsinden, her şeyden, zihniyetlerinden... Bunları fotoğraf albümümü incelerken söylüyordum. Sevdiğim şeyi yapacaktım birilerinin bana dayattığı şeyi değil. Özgürlüğümü alacağım ve uçacağım her ne kadar kanadı kırık olsam da kuş misali uçaca...