Alâyiş: Gösteri, göz kamaştırma.
30 Ekim 2016
12.09
Bu hayatta en nefret ettiğim şeylerin başını güneşli bir pazar gününde beni arkadaşlarımla geçirecek olduğum vakitten alıkoyan adam, Ahmet Bora İnanoğlu, çekiyordu.
Ekimin son gününe rağmen etrafı sıcacık yapan güneş sayesinde bölümden birkaç arkadaşımla birlikte sahil kenarına inmiş güneşli havanın keyfini çıkarıyorduk. Üstelik üç koca gün boyunca İnanoğlu ailesinden tek bir kişinin bile sesini duymamış olduğumdan dolayı pamuk gibiydim. Resmen yenilenmiştim. Sabah pencereme konan kumruların sesine kalkmıştım. İlk olarak onları beslemek için aldığım ve penceremin önüne koyduğum bitmiş yemleri yenilemiştim. Hemen ardından cilt ve saç bakımımı yaparak neşe içinde arkadaşlarımın yanında almıştım soluğu. Ta ki o arayana kadar.
Dalga sesleri eşliğinde ettiğimiz bol kahkahalı sohbet telefonumun çalmasıyla son bulmuştu. Bora İnanoğlu büyük bir yardım gecesine gitmemiz gerektiğini emir veren bir tonda söylemişti. Son konuşmamızdan sonra ona daha fazla karşı çıkamayacağım için mecburen kabul etmiştim. Aileme ise Derya'nın evinde kalacağımı söylemiştim. Geç saatlerde biten toplantı yüzünden eve gece ilerleyen saatlerde gelmeme inanmadıkları anneannemin birkaç sıkıştırmasından belliydi.
Şimdi ise Bora'nın emriyle ve yine onun gönderdiği arabayla Tuğberk'in butiğine gidiyordum hazırlanmak için. Daha mükemmel bir hafta sonu planı olamazdı doğrusu. Güneşli bir hava ve uzun zamandır içinde sıkışıp kaldığım İstanbul trafiği ile mükemmel bir üçlü olmuştuk.
İki katlı, boydan boya cam olan binanın önünde durduğumuzda Tuğberk Bey'in butiğine geldiğimizi anlamıştım. Hasan Bey'im inmek için hareketlendiğini fark ettiğimde beklemeden kendi kapımı açtım.
"Teşekkür ederim Hasan Bey," dedim. Saçları kırlaşmış olan adam bu hareketime içten bir tavırla gülümseyerek ekledi.
"Bora Bey sizi almaya gelecek İlke Hanım. Size iyi eğlenceler." Kafamı sallayarak teşekkür ettim. Çantamı sıkıca kavrayıp açtığım kapıdan aşağıya indiğimde beni karşılayan güzel hava tüm olumsuzluklara rağmen enerjiyle dolmamı sağlamıştı.
Önünde durduğum butiğe bakarak derin bir nefes aldım sonrasında. Şu an böyle bir durumun içinde bulunmak en son isteyeceğim şeydi. Üç gündür ne Bora ne de babası beni aramamıştı. Her şeyden uzaklaştığım bir anda kendimi bir davette bulmak uzaklaşmaya çalıştığım o karanlık dünyaya beni tekrardan çekmişti.
"Kız sen güneşin altında ne yapıyorsun? Girsene içeri." Tuğberk'in merdivenlerden inerek aniden koluma girmesiyle daldığım düşüncelerden sıyrıldım.
"Daha yeni geldim sayılır, ondan kapıdaydım." Burnunu kıvırarak bana çevirdi bakışlarını.
"Geldiğinden beri seni izliyorum, dışarıdan daha çok güneş banyosu yapıyor gibi duruyordun. Dedim bu alık kız içeriye giremeyecek en iyisi ben onu alıp geleyim." Cümlesinin ardından büyük bir kahkaha atması beni de güldürmüştü. Yüksek enerjisi sayesinde bir şekilde insanların modunu yükseltmeyi başarıyordu anlayamadığım bir şekilde.
Benden bir cevap gelmeyince kolumdan tutup içeriye doğru sürükledi beni. Enerjisi modumu her ne kadar yükseltmiş olsa da o ona ayak uydurma fikri şimdiden gözümü hiç olmadığı kadar çok korkutmuştu.
🔱
İlk girdiğimiz katta bir sürü kişi vardı ve herkes hararetle çalışıyordu. Burası butiğin atölye kısmı olmalıydı. Duvarların önüne koydukları askılıktaki kıyafetlerden buranın ne kadar lüks olduğu anlaşılıyordu. İçlerinden gözüme kestirdiğim bir tanesine bakmak için Tuğberk'ten ayrılmaya çalıştım fakat izin vermedi.
![](https://img.wattpad.com/cover/250473383-288-k39895.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlkyaz Fırtınası
General FictionAhmet Bora İnanoğlu. Hayatını altmış dört karelik satranç tahtasına sığdırmış bir adam. O, şah değildi. Öylece durup korunmayı beklemezdi. O, tüm hakimiyetin elinde olmasını isterdi. Olaylara istediği gibi yön verir ve kazanana dek savaşırdı. O, bu...